Seviyorum, öyleyse varým. -Unamuno |
|
||||||||||
|
Sevâl Deniz Karahaliloðlu Yemek zamaný sofrayý hazýrlamak için annemlerin dairesine geçtiðimde istemeden de olsa ‘aptal kutusunda’, halký ‘itinayla’ zehirlemeye devam eden ‘absürd’ programlarý dinlemek zorunda kalýyorum. Daha doðrusu istemeden ‘duyuyorum’. Bir çeþit ‘dinleme kirliliði’ ama þikayet edecek merci yok. Bunun bir çeþit kirlilik olduðunu ilk olarak ben mi fark ediyorum acaba? Patentini alsam, Ýlerde týbbi araþtýrmalar için faydasý olacak geliþmelerde, bir katkým olabilir mi? Neyse, çýlgýn ‘hayal gücümü’ frenlemeye ve ‘aptal kutusundan’ yükselen ‘iþitsel saldýrýlarý’ duymamazlýða gelerek, akþam yemeði için sofrayý hazýrlamaya baþladým. Bir yandan da düþünüyorum. Annemin oldukça ilginç bir gülmece anlayýþý olduðunu kabul etmek lazým. Kitap okumaktan son derecede zevk alan kültürlü bir insan, Nasýl olur da, böylesine kalitesiz ‘þeyleri’ seyreder diye sormak üzereydim ki, Annemin ‘dur, sus, dinliyorum’ ikazý ile kendime geldim. Ýyi de neden? diye sordum sonra. Bana dönüp kýsaca, ‘çok ilginç ve komik’ dedi. Tanrým, espri anlayýþýna ne demeli diye düþünürken, Gecenin bombasý, hazýrladýðým yemek masasýnýn üstüne ‘güm’ diye düþtü.. Tam da bu sýrada tabaklarý sofraya koymak üzereydim. Giymiþ olduðu dekolte kýyafete bakýnca, Ancak, gece yarýsýndan sonra yayýnlanan ‘kýrmýzý noktalý’ programlarda sunuculuk yapabileceðini düþündüðüm bayanýn sesi ile az daha elimdeki tabaklarý düþürüyordum. ‘Eveeet, sevgili seyirciler, biraz sonra Türkiye’nin Damadý belli olacak, kýzlarýmýz þimdiden çok heyecanlý?’ Türkiye’nin Damadý mý? Ne oluyoruz, demeye kalmadý gözüm ekrana kaydý, Damatlýðýný giymiþ, piþmiþ kelle gibi sýrýtan bir zibidi ve ‘aðýz kulak mesafesi sýfýr’ gelinlik kýzlar. Kurbanlýk koyunlar misali bekleþiyorlar. Bir farkla, koyunlar kesileceklerini bildikleri için garibim hafiften ‘tedirgin’ olurlar Yani onlarda bile ‘gerçeði’ anlayabilecek bir ‘sezgisel’ yetenek vardýr. Ama bu kýzlarda, sanýrým kafatasýnýn içindeki boþluktan olsa gerek yada, Ýki kulaðýn arasýnda cereyan yapan hava akýmýndan dolayý oluþan bir ‘anlama engeli’ mevcut. Maalesef henüz þok yaðmuru bitmemiþti, sunucunun yumurtladýðý incilere bir yenisi ekleniyordu, ‘Bakalým, gelinlik kýzlarýmýzý damadýn ailesi beðenecek mi?’ Adeta bir saðanak halinde, peþ peþe gelen darbeler, Mecburen kulaklarýmdan beyne doðru iletiliyordu. (istem dýþý ne yapayým, duyuyorum) ‘Þimdi, bir de aileye soracaðýz?’ Eveeet, bu kadarý ciddi bir biçimde bana fazla gelmiþ, ýsrarla susturmaya çalýþtýðým ‘hayal gücüm’ deli gibi çalýþmaya baþlamýþtý. Peþ peþe dilimin ucuna gelen her soru için, rahat bir deneme yazýlýrdý. Hatta, her bir soru, babayiðit bir akademisyenin elinde bir teze bile dönüþebilirdi. Mesela, her adem oðlunun (tamam feminist olalým) adem kýzýnýn soracaðý en basit soru þu olmalýydý. Bu kýzlar, buraya neden gelmiþ olabilir? Çok mu kocasýz kaldýlar, yani durumlarý çok mu umutsuz, çok mu vahim? Üreme mevsimleri mi geldi? Foþur foþur salgýlanan hormonlarýnýn dayanýlmaz çaðrýsýna kapýlýp, Mart ayýný bile beklemeden damlara týrmanma durumlarý mý söz konusu? Yani, kocasýzlýk, bu kadar mý had safhada? Ya penguen misali ortada dolanan þu zibidilere ne demeli. Yani, bunlarýn ‘ana babasý’ yok mu? Bu yaþanan ‘rezalete’ ne diyorlar acaba? diye homurdanýrken ‘Ailelerin’ çocuklardan daha beter olduðunu öðreniyoruz. Yani, onlar bu rezalete dünden razý. Üstüne üstlük, (asla benim anlayamayacaðým bir mantýk ölçüsünde) bu programa katýldýklarý için çocuklarý ile ‘gurur’ duyuyorlar. Bu gerçekten, sabrýmýn sýnýrlarýný çok ötesindeydi. Neredeyse, utanmasalar çocuklarýný satýþa çýkaracaklar, Bas parayý, al kýzý misali. Sevsinler, bir de ailelere soracaklarmýþ. Boþuna dememiþler ‘balýk baþtan kokar’ diye. Ah, akýlsýz yavrum benim, ne soracaksýn onlara, Onlarda biraz akýl, biraz mantýk olsa, Seni ele güne karþý bu kadar rezil rüsva ederler miydi acaba? Hadi onu geçtim, kendini böylesine rezil etmene müsaade ederler miydi? Sahi, þu bizim kimselere ‘toz kondurmadýðýmýz’, Meþhur ahlak anlayýþýmýza ne oldu? Hani, þu onurumuz, haysiyetimiz için dünyalarý yaktýðýmýz, Özendirmek gibi olmasýn ama, Uðruna elimizi kana bulayýp hapisler yattýðýmýz, Halk destanlarýna konu olan trajedilerin ‘ana temasýný’ oluþturan, Ahlak anlayýþýndan bahsediyorum. Sanýrým kulaða tanýdýk gelmeye baþladý. Yooo, o kadar ahlakçý filan deðilim caným. Sadece, koskoca beþ bin yýllýk tarihimizi, Ve o tarihi birikimden genlerimize ‘damýttýðýmýz’ anlayýþý göz önüne aldýðýmýzda, Her þeyin üzerinde tuttuðumuz, kimselere laf söyletmediðimiz ahlak anlayýþýmýzýn Bu kadar ‘ucuza’ gitmesine dayanamadým. Sözün özü, ‘üç paraya’ kolayca, bir çýrpýda sattýktan sonra, O ‘birikimi’ biz boþuna mý yaptýk? ‘Serbest Pazar’ politikalarýnda, onlarý bir yerlere tahvil ettiler de, bizim mi haberimiz yok? Serbest Pazar Politikasý ya, Alýn size Pazar, hem de insan pazarý, seç seç beðen, Herhalde bundan daha ‘serbestini’ hiçbir yerde bulamasýnýz, Ýbret olsun diye, bir de cümle aleme naklen yayýn yapýyorlar. Yani, rezaletin canlýsý. Sýcak, sýcak evlere servis. Olay, gelinlik kýzlarýmýz ile damatlarýmýzý sahiden evlendirmeyi amaçlayan bir program. Tanrým, hangi aklý baþýnda bir insan, Hayat boyu sürdürmeyi düþündüðü bu kadar ciddi bir birlikteliði, Hem de böylesine ‘mahrem’ bir iliþkiyi, Tüm dünyanýn gözü önünde yaþamak ister ki? Sahi bu arada, utanma duygusuna ne oldu? Özelimizi, ‘bohçacý kadýn dedikodularý’ gibi döke saça yaþamayý ne zaman öðrendik biz? Yazmak için odama kapanýrým ama asýrlarca deðil sadece bir iki saat kalýrým o kadar. Ýzafiyet teorisi iþledi de, Zamanda göreceli bir yolculukla, Bir yüz yýl sonrasýna ve o dönemin ahlak anlayýþýna filan mý ýþýnladým? Yooo, maalesef görebildiðim kadarýyla hala buradayým. Ayný zaman ve insanlarýn ‘aklý selimini’ yitirdiði ayný çýlgýn boyutta. Spiker konuþmaya devam ediyor. ‘Yarýþmada kazanan çifte; Amerika tatili, 50 milyar nakit para ve ev, hediye olarak verilecek.’ Tevekkeli, yarýþmaya girmek için ‘deli danalar’ gibi koþturuyorlar. Ýçimden, ‘Balayýnda Amerika’ya gidesiniz, inþallah orada sonsuza dek kalýp, þu bizim zibidi Bush’un baþýna bela olasýnýz’ diye dua edip duruyorum. Ne yapayým, ‘dinsizin hakkýndan ancak imansýz’ gelir. Madde bir, bunlar programda evlendikten ve hediyeleri aldýktan sonra, Kesin yarý yarýya ‘kýrýþýr’, ertesinde de hemen ‘boþanýrlar’ diye düþünüyorum. Madde iki, ailelere de destek ve sus payý olarak bir yüzde veriyorlardýr artýk. Madde üç, benim gibi düþünenler nerede acaba? Parmak kaldýrsanýz da kaç kiþi olduðunuzu sayabilsem. Buradan pek göremiyorum da. Ýþin hep yarýþmacýlar ve aileleri kýsmýný ele aldýk. Bir de olayý, izleyenler cephesini deþmek gerekecek. Bu bir aile faciasýna neden olabilir ama artýk o kadarýný göze alacaðýz. Bunu seyredenleri çok çeþitli gruplara ayýrmak gerekecek Ama sadece kaba bir tahmin yürüteceðiz. Ýlk grup sýrf eðlenmek ve yarýþmacýlarýn düþtüðü komik durumlarý görüp dalga geçmek için seyrediyor. Annemden biliyorum. Komedi programlarýný çoktan boþ verdi. ‘Bunlarýn hali daha komik’ diyor. Ýkinci bir grup ise sosyal hayatýný çoktan sýfýrladýðý için ‘aptal kutusuna’ baðýmlý, elindeki uzaktan kumandayý kullanarak baþka bir kanalý ‘seçme özgürlüðü’ olduðunu çoktan ‘unutmuþ’, kendisine sunulan ‘lapayý’ yemek zorunda kalan ‘aðýr hastalar’ misali bakýyor. Bu gruptakiler, beyinsel ‘süngerleþme’ dönemini yaþadýklarý için artýk tamamen zararsýzdýrlar. Yani, grubun ‘etkisiz’ elemanlarý. Üçüncü bir grup daha var. Bence en tehlikelileri olanlar, Kendilerini þovdaki kiþilikler ile özdeþleþtirerek sanal bir dünyada ‘var olmaya’ çalýþýyorlar. Bir türlü gerçek hayatta oturtamadýklarý ve oluþturamadýklarý kiþiliklerini, sanal alemde istedikleri kalýba sokarak, kendilerini yarýþmacýnýn yerine koyuyor, onlarýn üzerinden yazdýklarý ve kendilerini de bizzat hikayenin merkezine oturttuklarý 'sanal hikayeler' üretiyorlar. Ve hayal ettikleri hikaye örgüsü boyunca, sahte heyecanlar ve sahte mutluluklar yaþýyorlar. Yan etkisi ise, gerçek hayatla, kurduklarý sanal dünya arasýnda her gün kat etmek zorunda kaldýklarý ‘kýldan ince, býçaktan keskin’ köprüyü geçerken yaþanýyor. Gündelik yaþamýn temposunda ortaya çýkan ‘ciddi’, ‘travmatik’, ‘davranýþ sapmalarý’ný dengeleyerek ‘idare etmeye’ çalýþýyorlar. Ama, ne zamana kadar? Seri katiller, birden cinnet geçirenler, olasý potansiyel teröristler nereden geliyor sanýyorsunuz? Marstan mý? Onlar, bu tip programlarý seyrederek kalan ‘yarým akýllarýný’ da oynatmýþ olan ‘garibanlar’ sadece. Tüm eðlencesi, hayatla olan tek organik baðý, bu tip programlarý izlemek olan bu insanlarýn, hayatta yapmak istedikleri herhangi ciddi bir ‘þey’ kalmamýþ demektir. Ve sistemin öðüttüðü, duygusal olarak asimile edilmiþ ve kaybedecek hiçbir þeyi olmayan bu insanlar, kolaylýkla istenilen biçimde yönlendirilebilirler. Sözün özü, artýk onlarý hamur gibi yoðurarak istediðiniz biçimi verebilirsiniz demektir. Bu grubun yaþadýðý olaylar örgüsü, bana bilim kurgu ustasý Ýsaac Asimov’un kaleme aldýðý binlerce yýl sonrasýný anlatan bilim-kurgu öykülerini anýmsatýyor. Yani, Matrix’in daha ‘rafine’ halini. Televizyonda izlenen programlar ile yönetilen bir dünya. Yöneten çok az sayýda insandan oluþan elit bir grup yada tümüyle yönetici robotlar. Ýnsanlar ise bir çeþit ‘ota’ dönüþtürüldüklerinden tümüyle habersiz ‘baðýmlýsý’ olduklarý programlarý izleyerek, sanal bir biçimde, bir ana bellek tarafýndan yönetiliyorlar. Çünkü, ‘farkýndalýk’ gibi en temel duygusal ve düþünsel güdülerin tümüyle yok edildiði bir ‘duygusal asimilasyona’ uðratýlmýþlar. Tümüyle insanlarýn beyinleri ile oynamaktan geçen bu ‘kafa kontrolü’, insanlarýn duygusal enerjilerini emerek onlarý ana belleðe baðýmlý sadýk ‘köleler’ haline getiriyor. Ne hikaye deðil mi ama? Hadi bugüne uyarlayalým. Bilimdeki, baþ döndürücü hýzda yaþanan geliþmeyi lütfen dikkate alýnýz. Ve gazetelerde, halkýn bilmesinin uygun görüldüðü kadarýyla anlatýlan ‘gerçekleri’. Hoca’nýn ‘suyunun suyu’ hikayesi gibi ‘seyreltilen’ gerçekleri yada bilimsel geliþmeleri. Tüm çýplaklýðý ile ne kadarýný biliyoruz? Yada bize ne kadarý söyleniyor? Hala korkmadýnýz mý? Sýrtýnýzdan aþaðý, omurunuz boyunca hafif, soðuk bir ‘ürperti’ akýp gitmedi mi? Yoksa, onun için bile mi çok geç kaldýk. Yani, gerçeklere karþý, bu kadar mý ‘kaþarlandýk’? Ha, atlamadan bir de son grup var. ‘Farkýndalýðýný’ yaþayan, sayýlarý henüz tespit edilemeyen bir ‘azýnlýk’. Zaten, onlar da bu tip programlarý izlemiyorlar. Bilim-Kurgu öykülerinden zamanýmýza, yaþadýðýmýz çaða ve topluma geri dönelim, Gelelim iþin ahlaki boyutuna. Ferhan Þensoy’un þu anda halen Ortaoyuncularý Sahnesinde sergilenen oyunu, ‘Biri Bizi Dikizliyor’ da çok alkýþ alan, ve ayný zamanda çok düþündüren anlamlý bir bölüm var. Oyun boyunca, akli dengesinin yerinde olmadýðýný düþündüðümüz eniþte, olay örgüsü gereði, yaþanan rezalete dayanamaz ve en nihayet patlar (týpký biraz sonra benim patlayacaðým gibi) ‘Bu kadar mý, kendinizi kaybettiniz? Ýnsan, ‘para uðruna’ hiç özel hayatýný satar mý? Sizde hiç onur, haya, utanma duygusu kalmadý mý?’ Ve oyunun zirve yaptýðý bu replikle birlikte, salon alkýþtan yýkýlýr. Ýþte ben, o alkýþlarý duymak istiyorum. Heeey, siz alkýþlayanlar, neredesiniz? Ses verin! Pardon, Duyamadým?
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |