..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Edebiyat yaþamýn öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediði biçimi verir. -Oscar Wilde
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Anýlar > Nilgün SARIGÜL




26 Þubat 2007
"Her Aðaç Bir Ömürdür"  
Nilgün SARIGÜL
Aslýnda her aðaç, yaþanmýþ günlerin anýsýna kök salarak, yaþanacak nice günlerin ýþýðýna yaprak açan en doðru tanýktý. Belki, gölgesinde bir þehidin dinlendiði, belki yaþlý bir çiftin torunlarýna anlattýðý masallarýn kahramaný, belki genç bir kýzýn dudaklarýna konan ilk öpücüðün þahidi, belki de kollarýnda küçük bir çocuðun sevinç çýðlýklarý attýðý salýncaðý idi. Her þeyden öte yemyeþil bir ömürdü ve bu ömrü kesip atmaya, yok etmeye hiç kimsenin hakký yoktu.


:BEJI:

Mecidiye köy’ de, iç içe geçmiþ binalarýn konuþlandýðý mahallelerden birinin içindeydi bizim sokaðýmýz. Daracýk beton merdivenlerin iki yanýna sýralanan irili ufaklý, çoðu eski ve bakýmsýz evlerden oluþurdu. Evlerin bazýlarý o kadar eskiydi ki, geçip giden yýllarýn izlerini çok derinden taþýrdý. Zamanýn getirdiði aþýnmanýn olumsuz etkilerine, birde yoksulluðun getirdiði bakýmsýzlýk eklenince evlerin hali içler acýsý bir durum almýþtý. Pek çoðunun yüzündeki sývalar dökülmüþ olduðundan, altýnda ki tuðlanýn siyahlaþan rengi etrafa sýrýtýrdý. Daha iyi durumda olanlarýn yüzünde ise, üst üste bilmem kaçýncý kere sürülmeye çalýþýlan boyalar alaca bulaca renk karmaþasý yaratýrdý.

Çok katlý binalarýn arasýna sýkýþýp kalan, güneþ görmeyen evlerin zemin katlarýndan yükselen rutubetin acý ve keskin kokusu, insanýn genzini yakar, bu koku mutfak pencerelerinden buram buram sokaða süzülen yemeðin kokusuyla birbirine karýþýnca, çoðu zaman insanýn içini kaldýrýrdý.
Sokaðýmýzdaki birkaç evin bahçesinde dikili olan aðaçlarýn dýþýnda, yeþil alan neredeyse yok denecek kadar azdý. Doðaya düþman beton canavarýnýn tüm hýzýyla yeþili yok etmeye çalýþtýðý bir zamanda, henüz insanlarýn yüreklerini taþlaþtýramadýðý bir sokakta, iç içe bir yaþamýn tüm zorluðuna raðmen, içlerinde yaþayan insanlar gibi omuz omuza dayanmýþ evlerin arasýna sýkýþýp kalan evimizin bahçesindeydi benim dert ortaðým dut aðacým.

Dedem, yýllar önce bahçe sýnýrlarýný belirlemek için, eline geçirdiði tüm meyve fidanlarýný gözüne kestirdiði her bir yere dikivermiþ. Bunlarýn içinde en cýlýz en bodur boylu olaný dut fidanýymýþ. Fidaný dedeme satan pazarcý, aldýðýn aðacýn dutu çok güzel olur, inþallah tutar demiþ.
Bizim fidan pek nazlý çýkmýþ, bir ara kurur gibi yapmýþ, dedem yaþamaz deyip, söküp yerine baþka fidan dikmeye karar vermiþ. Sonra birden ne olduysa olmuþ yaþamaya karar vermiþ.
Bir gayret dört kolla sarýlmýþ tutunmuþ topraða, cýlýz gövdesinin üzerinde minicik yeþil bir yaprak belirivermiþ. Sonra her sene biraz daha kalýnlaþmýþ gövdesi, dallarý her sene biraz daha uzamýþ, yapraklarý irileþmiþ mis kokulu bal tadýnda dutlar vermeye baþlamýþ. O zamanlar daha küçücük birer çocuk olan annem, teyzem, dayým bu bahçede yetiþen aðaçlarýn tadýna doyulmaz meyvelerinden yiyerek, gölgelerinde oyunlar oynayarak büyümüþler. Zaman geçip oyun oynama sýrasý bize geldiðinde bizler oynamaya baþladýk bu aðaçlarýn altýnda.

Çok yaramaz çocuklardýk biz çok... Bir yandan ben, bir yandan teyzemin ve dayýmýn çocuklarý, arkadaþýmýz olan kim varsa, oyun oynayacaðýz diye doluþurduk bahçeye. Önce portakalý soyar baþucumuza koyar, bin bir yalan uydurur, sonra içimizde kýpýrdanmaya baþlayan kurtlara yenik düþer azmaya baþlardýk. Biraz itiþir biraz didiþir üst üste alt alta yerlerde yuvarlanýrdýk.

Bu arkadaþlarýmdan biride Ayþegül’dü. O benim hem okul hem de oyun arkadaþýmdý. Beline kadar inen bukle bukle sarý saçlarý, deniz mavisi gözleri, cýlýz denecek kadar zayýf bedeni ve bembeyaz bir teni vardý. Azýcýk sinirlense yahut güneþte biraz fazla kalsa, yüzündeki çiller kendini daha çok belli ederdi. Anne ve babasýnýn bir tanecik çocuðuydu, belki de bu yüzden her istediðine sahip olmuþ, hep þýmartýlmýþtý. Ýþine gelmeyen bir þey oldu mu, mýzýkçýlýk yapar suratýný asýp oturur ya da istediði þey olana kadar durmadan aðlardý.

Ayþegül’le ayný okula gidiyorduk ama sýnýflarýmýz ayný deðildi. Ayný sýnýfta olmak ayný sýrada oturmak istemiþtik, olmamýþtý. Ama bu bizim arkadaþlýðýmýzý engelleyememiþti.

Dersler bitip çýkýþ zili çaldýðýnda, Ayþegül ile okulun ön bahçesinde bulunan Atatürk büstünün önünde buluþurduk. El ele tutuþup okulumuzun önünden geçen caddenin iki yanýna yerleþtirilen trafik lambasýnýn ýþýðýnýn yeþil yanmasýný bekler, sonra yaya çizgilerinden bir adým bile çýkmadan caddenin karþý tarafýna geçerdik. Kendi mahallemize geldiðimizde, soluðu doðruca bakkal Þakir amcanýn dükkânýnda alýrdýk. Dükkânýn önündeki basamaklara oturup viþneli meyve sularýmýzdan içer, içi kremalý bisküvilerden yerdik. Kalan paramýzla birer emzik þeker alýr evin yolun tutardýk. Pembe çizgili minik defterlerimizden yapýlacak ödevlere bakar, ne kadar zamanda biteceðini hesap eder, alel acele ödevlerimizi yapar, bahçede aðaçlarýn altýnda evcilik oynayabilmek için kendimize zaman yaratmaya çalýþýrdýk. Dersler bittiðindeyse elimizde bebekler, dut aðacýnýn altýnda buluþur, oyun mekanýmýz için yer hazýrlardýk.

Oyun evimiz için kendi evlerimizden getirmeye çalýþtýðýmýz eski kilimler, el örgüsü paspaslar, minderler… Yemek için zamane meyveleri… Eðer þanslý günümüzdeysek annelerimizin misafir günlerinden arta kalan kekler, poðaçalar, börekler…
Çocuk mutfaðýmýzýn vazgeçilmezi pembe plastik çay takýmlarý.
Ahh! Güzelim çocukluk zamanlarý.

En sevmediðim þeylerden biri oyunun en güzel yerinde annemin “Nehirr… Kýzým gel”. Diye beni çaðýrmasýydý. Aman Allahým nasýlda ifrit olurdum.
Ýstemeye istemeye cevap verirdim.
“Nee anne yaa”…
“Kýzým gel bir dakika.”
“Ya anne ne var yaa oyun oynuyoruz biz yaa”.
Annem kaþlarý çatýk vaziyette;
“Ben kaç defa söyledim sana! Ya diye konuþma benimle”... derdi.
“Ya tamam bi daha söylemicem yaa…”
Verdiðim cevaba daha çok sinirlenen annem bu sefer ses tonunu daha da sertleþtirip,
“Nehirrr!... “Hadi kýzým makine de çamaþýr sýkýyorum çýkamam ben þimdi dýþarý. Bir þiþe süt, altý tane de yumurta alda gel” diyerek kesin emrini verirdi.

Oyun arkadaþým kaçýp gitmesin diye söz alýr, ondan sonra yollanýrdým bakkala.
Atkuyruðu saçýmý oyana buyana sallayarak, hoplaya zýplaya merdivenleri iner, inerken de fýrfýrlý eteðimin kabaran görüntüsüne kendimi kaptýrýr, bir prenses olduðumu zannederdim.
Prenses olarak merdivenleri inmek pek bi keyifliydi ama elimdeki torbayla merdivenleri çýkmak, ölüm gibi gelirdi.

Yine böyle isteksizce gittiðim bir bakkal dönüþünde isyankar bir þekilde sormuþtum dedeme. “Baþka yer yokmuydu? Neden bu kadar tepeye yaptýnýz bu evi sanki”.Diye.
Dedem, “gel otur yanýma anlatayým” demiþti. Dizinin yamacýna sýðýndýðým dedem, anlatmaya baþlamýþtý; “Bak torun, biz buralara ilk geldiðimizde aþaðý cadde var ya. Hah iþte oradan boklu dere geçerdi. Bizim evin buralar o zaman yeþil, aðaçlýklý güzelim tepelerdi. Arsayý bize satan adam tanýdýk biriydi. Hemþehrim, gel sen benim sana göstereceðim yerden al arsaný, iki kuruþ fazla ver, piþman olma demiþti. Onun için bizde buradan aldýk arsayý. O zamanlarý görmedin sen, göreydin böyle konuþmazdýn zaten. Bir yaðmur bir kar yaðsa, dere taþar, etrafýndaki evleri boklu sular basardý.

Výcýk výcýk çamur deryasýna dönen yerde yürümeye kalksan yürüyemezdin, ayaðýndaki lastik pabucun birini kurtarsan diðer teki mutlaka çamurun içinde kalýrdý. Yazýn ise pis kokusundan sineðinden böceðinden durulmazdý.

Bakma þimdi buralarýn týkým týkým olduðuna, bizim ev en kýymetli evlerden biriydi. Aha þu bahçe kapýsýnýn önüne dikili verdin mi? Her yer ayaðýnýn altýnda kalýrdý. Hele bir de manzaraya karþý oturup, bir bardak demli çayý aldýn mý eline... Ohh... Gel keyfim gel. Ne günlerdi bee” demiþti. Dedem.

Yüzüm avuçlarýmýn içinde, kaþlarýmý kaldýrýp, “hee anladým tamam ama, yinede keþke azýcýk daha aþaðý yerlere yapsaydýnýz evimizi bizde daha rahat oynayabilirdik hem de durmadan bakkala gitme derdinden kurtulurduk” demiþtim dedeme.
Gülümseyerek, sigara tablasýnýn içine düzgünce sýraladýðý sigaralarýndan birini çekip dudaklarýna götürmüþ, diðer elinde tuttuðu kibrit kutusundan bir dal kibriti ateþleyerek sigarasýný yakmýþ, bir nefes çekip geri býrakmýþtý. Az önce anlattýklarý, yýllar önce yaþananlar gibi bir sigara dumanýnýn ardýnda kalakalmýþtý.

Beni ne zaman bakkala gönderseler ve ne zaman benim oyunum bozulsa, Ayþegül’de oyunbozancýlýk yapar hemen eve kaçardý. Neymiþ efendim annesi yalnýz görünce eve çaðýrýyormuþ.
“Ana kuzusu ne olacak!!"
Keyfim kaçar tünerdim dut aðacýnýn tepesine, bir iki dut atýþtýrýr sonra karþýmda canlý kanlý biri otururmuþ gibi Ayþegül’ ü þikayet ederdim sessizce beni dinleyen aðaca.
Caným aðaç güzel aðaç nelerimi dinlemedi ki!

Hiç unutmam yine bir gün oyun oynarken, Ayþegül, illa Sinan’ý da çaðýralým diye tutturmuþtu. “Sinan oynamaz bizimle” demiþtim ama “ben onunla oynamanýn yolunu biliyorum hadi gidip çaðýralým” diye ýsrar etmiþti.
“Ýyi de ne oynayacaðýz?” diye sorduðumda,
“E tabi ki doktorculuk” demiþti.
“Neden?” diye sorduðumdaysa
Geçen gün, Sinan’ýn doktor olmak istediðini öðrendiðini söylemiþti.

Sinan, merdivenli sokaðýmýzýn baþýnda bahçesi tahta çitlerle çevrili, yeþile boyalý iki katlý evin ikinci katýnda, babaannesiyle birlikte otururdu. Bizden sadece bir yaþ büyüktü. Ama boyu bizden oldukça uzundu. Esmere çalan teni, kömür karasý saçlarý vardý. Saçlarýný hep yan tarar, tepesinde asilik yapýp sürekli havalanan saç tellerini avucun içiyle bastýrmaya çalýþýrdý. Ýnce yüzünde fýndýk kadar küçük burnu ve her daim pýrýl pýrýl bakan yaprak yeþili gözleri, o gözlerin ardýndaysa gizlemeye çalýþtýðý tarifsiz bir hüznü vardý. Bu hüznün sebebi yýllar önce kaybettiði anne ve babasýydý.

Bir bayram sonrasý gittikleri memleketlerinden dönerken, kendini bilmez bir kamyon, anne ve babasýnýn içinde bulunduðu otomobile çarpýp kaçmýþ. Otomobil önce bariyerlere çarpmýþ sonrada takla atmýþ. Hurdaya dönen arabanýn içinde sýkýþýp kalmýþ annesiyle babasý kurtaramamýþlar.
Ýstanbul’ da okusun büyüsün diye babaannesi almýþ Sinan’ý. Kadýncaðýz tek oðlunun emanetine sahip çýkýp, torun kokusuyla gidermiþ evlat hasretini. Üstüne titremiþ Sinan’ýn, gözünden sakýnmýþ, bir dediðini iki etmemiþ, yememiþ yedirmiþ giymemiþ giydirmiþ, bu yaþlara getirmiþ.

Sinan, bizlere nazaran çok efendi çok aðýrbaþlýydý, her hareketi ölçülüydü. Biraz fazlaca gülmeye kalksa anlayamadýðýmýz bir þekilde susuverir sanki hep bir þeylerin altýnda ezilirdi. Ama yinede herkes onu çok severdi. Babaannesinin sözünden bir adým dýþarý çýkmazdý.
Havanýn güzel olduðu günler evlerinin ön cephesinde bulunan küçük balkona oturur, hiçbir ses’e kulak vermeden elindeki kitabý okur, babaannesinin getirdiði sütten içer bisküvilerden yerdi.

Ders çalýþmak istemeyip avare gezindiðim zamanlarda annem kulaðýmdan tutup, Sinan’ý gösterir “þu çocuk kadar olamýyorsun, ya aðaç tepelerindesin yada aklýn fikrin oyunda eþþoðlu” deyip kulaklarýmý çekerdi.

Ýçinde çiçeklerin dikili olduðu yoðurt ve deterjan kaplarýyla dolu balkonun önünde dikilip, ikimiz birden Sinannn... diye baðýrmaya baþlamýþtýk. Ýkinci kez seslenmemize gerek kalmadan balkonda göründü Sinan.
Þaþkýn þaþkýn yüzümüze bakýp,
“Efendim ne oldu?” dedi.
“Gelsene oyun oynayalým.”
“Matematik ödevim daha bitmedi”.
“Akþama yaparsýn”.
“Bilmem ki!”
“Ya hadi gel. Bak doktorculuk oynayacaðýz”.

Dudaklarýnda beliren hafif bir tebessümle karþýlýk verip “Ýyi tamam geliyorum”. Dedi.
Ayþegül pis pis sýrýtarak “ben sana demedim mi bak”. Diyerek böbürlendi. Allahýn bilmiþi.

Sinan elinde siyah bir çantayla indi aþaðý.
“Nerde oynayacaðýz?” diye sordu.
“Bizim bahçeye gidelim, dut aðacýnýn altýnda oynarýz”. Dedim.
“Tamam”. Dedi.
Minderlerden, sedyemizi hazýrladýk. Sinan elindeki siyah çantasýný açtý. Ýçinden oyuncak siteteskop, þýrýnga, iðne, pamuk, küçük bir þiþenin içinde kolonya ve birde yara bandý çýktý.
Hepsini dizdik bahçe duvarýnýn üzerine.

“Evet, kýzlar hasta kim olacak?” dediðinde,
Ayþegül, “ben olacaðým boðazým çok aðrýyor” diyerek balýklama atlamýþ böylece oyunumuz baþlamýþtý.
Ayþegül, kolunda kýrmýzý çantasý, hayali muayenehanenin kapýsýný vurdu.
“Týk týk”
Ýçeriden Doktor Sinan’ýn sesi duyuldu.
“Buyrun.”
“Ýyi günler doktor bey”.
“Ýyi günler”.
“Þikâyetiniz nedir?”
“Boðazým çok aðrýyor”.
“Tamam, oturun ben bir bakayým”.

Sinan gerçek bir doktor edasý ile muayenesine baþladý.
“Açýn aðzýnýzý aaa deyin bakayým”.
“Aaaaaaa”

Ayþegül öyle bir aaaa dedi ki, ben bile gördüm buradan bademciklerini.

Sinan elini çenesine dayamýþ tek kaþý kalkýk düþünceli bir hal ile,
“Hýmmm... Evet boðazýnýz kýzarmýþ, iltihap var” Dedi.
Ayþegül, korkmuþ gibi görünerek,
“Eyvahhh ne olacak þimdi?” diye sordu.
Doktor Sinan hastasýný telkin edercesine,
“Merak etmeyin bir iðne yapacaðým birde reçete yazarým bir þeyiniz kalmaz”. Dedi.
Hastalýk hastasý Ayþegül sevindi.
“Yaþasýnn”.

Sinan, þýrýngasýna iðnesini taktý. Pamuða biraz kolonya döküp, Ayþegül’ ün koluna sürdü. Ve iðnesini yaptý. Pis numaracý, sanki gerçek iðne oluyor gibi “ahh ahh caným çok acýyor doktor bey” dedi durdu.
Doktor Sinan, son iþlem olarak, pantolonun arka cebinden çýkardýðý not defterine aspirin ve vitamin alýnacak diye reçete yazdý.
Geçmiþ olsun diyerek hastasýný yolcu etti.

Bana dönüp, “Nehir sýra sende sen gel bakalým dedi”.
Tam, hayali muayenehanenin kapýsýný týklatacakken, Ayþegül domuzu yine oyun bozancýlýk yaptý, ve;
“Ýyi ama benim bebeðim Nehirden daha hasta”. Dedi.
Doktor Sinan’ýn cevabý gecikmedi.
“Ýyi ama, o oyuncak bebek Ayþegül”. “ben oyuncak bebek muayene etmem”dedi.
Mýzmýzlanan Ayþegül,
“Bana ne yaaa”. Baksana nasýl ateþi var” diye ýsrar ediyordu.

Allahým içimden nasýlda Ayþegül’ü dövmek geliyordu. Kendimi zor tutuyordum, somaðýný þiþirmiþti yine sarý domuz aðladý aðlayacaktý. Býkmýþtým ben bu kýzdan.

Doktor Sinan yan gözle bana bakýp üzülmeyeyim diye göz kýrpmýþ, ve Ayþegül’ e dönerek,
“Tamam tamam hadi getir ona da bakayým” demiþti.

Onlar bebeði muayene ederken, bende evin bahçesindeki merdivenlere oturup Sýramý beklemeye baþladým.Oturduðum yerde iki büklüm eðilip, ayaðýmdaki kýrmýzý terkliklerime baktým. Aaa birinin tokasý düþmüþ. Diðeri yan tarafýndan yýrtýlmaya baþlamýþ. Annemden yeni terlik istemem gerek ama þimdilik Sinan yýrtýk terliklerimi fark etmese bari diye düþündüm.

Beklemekten sýkýldým ben,
“Ufff… Hadii daha bitmedi mi?” Sinan.
“Biraz sonra bitecek Nehir”

“Sinannn... Sinannnn...”
“Efendim babaanne. Gel oðlum yemek saati.
“Tamam, babaanne geliyorum”.
Sinan alel acele eþyalarýný toplayýp çantasýna koydu. Ben gidiyorum sonra yine oynarýz. Dedi.
Ayþegül ve ben “güle güle diyerek” Doktor Sinan’ ý evine yolcu ettik.

Sinan gidince Ayþegül geldi oturdu yanýma.
“Bak, Sinan Bebeðime yara bandý yapýþtýrdý”. Dedi.
“Aman ne güzel, çocuða birde oyuncak bebek muayene ettirdin” dedim.
“Bana ne ettiricem iþte” dedi.

Annesi balkondan Ayþegül’e sesleniyordu. “Ayþegülll kýzým gel bakkala git. Ýki ekmek al sonra sende gel, yemek yiyeceðiz”.

“Tamam, anne geliyorum”. Dedi.
“Hadi görüþürüz.” “Tamam hadi görüþürüz” dedim

Bebeðini yanýmda unutup fýrladý gitti. Bebek elimde gözüm bebeðin kolundaki yara bandýndaydý. Domuz Ayþegül hep mýzýkçýlýk yapýyor sonrada kasým kasým kasýlýyordu. Ýki basamak üstte annemin örgüsü vardý.Ve þiþleri gözüme takýldý. Kýrmýzý ip yumaðýnýn içine sokulmuþ boþ þiþi usulca çekip aldým. Ve Ayþegül’ün bebeðinin açýlýp kapanan o güzelim mavi gözünü çýkarýp fýrlatýp attým. Biraz önceki bebekten eser yoktu. Bebek þimdi çok çirkin olmuþtu.

Kendimi haklý göstermek için içimden, “sen misin durmadan mýzýkçýlýk yapan al sana” Diye geçiriyordum ki,
Ayþegül, “Nehirr..” “Bebeðim oradamý?” diye çýka geldi.
Az sonra kýzýlca kýyametin kopacaðýný bile bile, bön bön Ayþegül’ün yüzüne bakýp, bir gözü artýk olmayan bebeðini kendisine uzattým.
Bir bebeðe bir bana baktý. Ve yine bademcikleri gözüktü. “Anneeeee.... Nehir bebeðimin gözünü oymuþ”. “Anneeee..”. Koþarak eve gitti. Yanmýþtým, birazdan baþýma kim bilir neler gelecekti. Kesin dövecekti annem beni.

Annesi, Ayþegül’ ün elinden tutmuþ, gelip dayanmýþlardý kapýmýza, beni þikâyet etmiþlerdi anneme. Annem sinirlenmiþ, hiç durmadan baðýrmaya baþlamýþtý. Baðýrtýyý duyan mahallenin meraklý kadýnlarý toplanmýþlardý bahçeye, Ayþegül’ü susturmaya çalýþmýþlardý.“Aðlama kýzým yenisini alýrýz, kazara olmuþtur demiþlerdi” ama nafile. Sarý domuz o kadar çok aðlýyordu ki, akan sümükleri burnunu çektikçe balon gibi þiþip iniyordu.
Kaçacak baþka yer yoktu, bende tünemiþtim aðacýn tepesine, korkudan gýk sesim çýkmýyordu. Annem belinde mutfak önlüðü, elinde terlik dikilmiþti aðacýn altýna.

“Ýn aþaðý”.
“Ya anne valla istemeyerek oldu.”
“Nehirrr! baðýrtma beni in diyorum aþaðý”
Annemin yüzü o kadar kýzarmýþtý ki! aðzýný her açtýðýnda püskürttüðü ateþ yüzümü yakýyordu.
Baþýma gelecekleri biliyordum.
“Döveceksin biliyorum inmeyeceðim”.
“Ýn, yoksa ben çýkýp kýracaðým kemiklerini”
“Ali kýran baþ kesen misin sen”.
“Ýn aþaðý baðýrtma beni”.

Aðlýyordum bir yandan, korkudan çiþim gelmiþti bir yandan.” Ya annecim valla bak isteyerek yapmadým kazayla oldu” desem de, ý ýh annem ikna olmuyordu. Ýçimden “öl, geber emi” Ayþegül diye geçiriyordum.

Sabrý tükenen annem, elinde terliðiyle aðaca çýkmaya çalýþmýþtý. Bir yandan “Annecim ne olur gelme, valla bak bi daha yapmicam” diye baðýrýyor, bir yandan da daha üst dallara çýkmaya çalýþýyordum. Bir üst dala atladýðýmý sandýðým an kendimi kütt.. diye yerde bulmuþtum.
Birden neye uðradýðý þaþýrmýþtým caným çok acýyordu.
O an ilk gördüðüm kiþi annem di, yüzü bembeyaz olmuþtu, “Nehirrr...” Diye bir çýðlýk atýp üzerime doðru eðildi. Dövecek sanýrken annem beni göðsüne bastýrdý. O kadar çok korkmuþtu ki, korkudan elleri titriyordu. Telaþla yüzümü gözümü kontrol etmiþ, “acýyan bir yerin var mý annecim” diye sormuþtu?
Kollarýmda bacaklarýmda sýyrýklar vardý. Dizimde kanýyordu. En önemlisi alným çok acýyordu.
Anne her yerim acýyo... baþýmda aðrýyo diyerek fýrsat bu fýrsat basmýþtým çýðlýðý. Öyle böyle deðil ama ne aðlamak ne aðlamak ... Feryadým sarý domuzu bile susturmaya yetmiþti.
Komþu teyzelerden biri elinde bir bardak suyla çýka gelmiþ, iç yavrum iç korkma bir þeycik olmaz demiþti. Burnumu çeke çeke sudan bir yudum içmiþ, geri kalanýyla da annem yüzümü yýkamýþtý. Sonra da Ayþegül’e dönüp, gel kýzým sende aðlama artýk, bak siz kardeþsiniz, öpüþün barýþýn bakiim, ben sana yarýn daha güzel bir bebek alýrým demiþti. Ufak tefek sýyrýklarla atlattýðým kaza sonucu her þey tatlýya baðlanmýþtý.

Hava kararmak üzereydi kim icat etmiþti bu çarpým tablosunu. Yedilerle sekizleri sevmiyordum ben. Almýyordu kafam almýyordu iþte. Annem de kafayý takmýþtý bu uyuz çarpým tablosuna illa bu akþam ezberlenecekti, sözlü yapacak eðer bilemezsem ceza verecekti.
Oturduðumuz odanýn tülünü aralayýp dýþarý baktým, akþam telaþý çökmüþtü sokaðýmýzýn üzerine, dayanamadým anneme görünmeden kapý aralýðýndan sýyrýldýðým gibi attým kendimi bahçeye. Tünedim yine aðacýmýn tepesine, huzur bulduðum aðacýmýn yüksek ve uzun kollarý arasýnda her þey sanki olaðandan farklý görünürdü gözüme, çocuklarýný eve almaya çalýþan annelerin mücadelesi görülmeye deðerdi, iþten yorgun argýn gelen insanlarýn kapý önlerindeki bir nefeslik sohbetleri, çocuklarýn eli kolu dolu gelen babalarýnýn boyunlarýna atýlmalarý ne güzeldi.
Güzel olmayan tek þey, annemin yokluðumu fark edip, elinde terlik yine aðacýn altýna dikilmesiydi.
“Kýzým sen daha geçen gün düþmedin mi o aðaçtan, yine ne iþin var orada?”
“O çarpým tablosu ezberlenmediyse sorarým ben sana!”
“Ýn aþaðýya Nehirr”
Of ya Off anlaþýlan ne yapsam annem den kurtuluþ olmayacaktý. Eli mahkum teslim olmak zorundaydým.
“Tamam, anne geliyorum yaa”.
Annem gözlerini döndürüp,“Ya deme demedim mi ben sana Nehir!”
“Hah bak babanda geliyor. Biraz da o uðraþsýn bakalým senle”. Deyip içeri girmiþti.
“Babaaa... Caným babam...” benim.

Hoplaya zýplaya babamýn boynuna atýlmýþ cebinden çýkardýðý kýrmýzý ambalaj kaðýdýna sarýlý gofreti bana uzatmýþtý. Yemekten önce yeme, annen kýzmasýn kýzým demiþti. Evimize girdiðimizde mis gibi kokular karþýlamýþtý babamla bizi. Annemi bugünde çok kýzdýrmýþtým. Caným annem, bana her sinirlendiðinde, “döveceðim Nehir seni” der ama bir kere bile dövmezdi. Bu akþamda bana sürpriz yapýp en sevdiðim yemekleri yapmýþtý. Köfte patates ve yanýna kakaolu puding.
Annem ve babam her yemekten sonra mutlaka karþýlýklý Türk kahvesi içerlerdi. Çocukluk iþte bayýlýrdým o kahvenin mis gibi kokusuna... O yüzden de her akþam bir kere þansýmý denemek için sorardým anneme,
“Anne yemekten sonra bende kahve içeyim mi?” diye
Her akþam ayný þeyleri söylemekten dilinde tüy biten ama yinede býkmadan cevap veren annem, “kýzým çocuklar kahve içmez. Kakaolu süt yaparým ben sana” derdi.
Annem, bulaþýklarý yýkayýp odaya girdiðinde elindeki tepsinin içinde iki kahve fincaný ve bir bardak kakaolu süt vardý. Önce babama kahvesini ikram etmiþ, kendi kahvesini de oturacaðý koltuðun yanýndaki sehpanýn üzerine býrakýp, bana sütümü uzatmýþtý.
Annem ve babam sakin sakin sohbet edip, kahvelerini içerken bende bir köþede matematik defterimdeki çarpým tablosunu ezber yapmaya baþlamýþtým.

Aradan birkaç dakika geçmiþti ki! Anne ve babam seslerini yükselterek konuþmaya baþlamýþlardý. Birden ne olduðunu anlayamamýþtým ama sesler daha fazla yükselince geçmiþ konularla ilgili bir mesele olduðuna karar vermiþtim. Annem çok sinirliydi, bana da sinirlenirdi ama bu sefer ki çok baþka bir þeydi. Oturduðu yerde oturamýyor, odanýn içinde fýr dönüyor arada da iþaret parmaðýný babama doðru uzatýp, “yine haksýzsýn, yeter canýmý yaktýðýn aklýný baþýna topla artýk” diye baðýrmaya baþlýyordu.
Çok sinirlendiði yüzünden okunan babamsa, oturduðu koltukta huzursuzca bir oyana bir buyana dönüyor, “yeter! Bende senin dýrdýrýndan býktým bunca senedir, sus biraz sus” diye karþýlýk veriyordu.
Korkmaya baþlamýþtým “Babacým ne oldu?” “Ne olur kavga etmeyin” dediysem de beni dinleyen yoktu. Bir ara babam bana dönüp;
“Kýzým sen odana git, kapýný da kapat bakayým”. Demiþti.

Odama gitmek istemiyordum kapýmý da kapatmak istemiyordum. Aklýma kötü kötü þeyler geliyordu. “Ya babam anneme vurursa?”Büyüklerin kavgalarý bizim çocuk kavgalarýmýza hiç benzemiyordu, korkuyordum ben büyüklerin kavgalarýndan anlamýyorlardý beni.
Annem ve babamýn tartýþmalarý devam ederken aklýma dedem gelmiþti. Dedem onlardan büyüktü ve belki ondan korkup tartýþmaktan vazgeçerlerdi. Sokak kapýsýný açýp dedeme gidecekken dedem bizim kapýnýn önünde belirivermiþti. Korkudan sarýlmýþtým dedeme,
“ne olur dede gel de sustur annemle babamý” diye.
Dedem gayet sakin bir ses tonuyla beni rahatlatmak istermiþçesine “Ne oluyor kýzým içeride, sesleri yukarý kadar çýktý”. Demiþti.
“Bilmiyorum dede” “artýk birbirlerinden býkmýþlar galiba yeter yeter” diye baðýrýyorlar” demiþtim. Dedem, elinde tespihi “sen dur ben bir bakayým” diyerek aralýk duran kapýdan içeri süzülmüþtü.
Ýçeri girmek istemiyordum o yüzden aðacýmýn üzerine tüneyip, olaný biteni oradan seyretmek istemiþtim. Dedem içeri girince sesler birden kesilmiþti. Oturma odamýzdaki pencerenin önünde bir oyana bir buyana hareket eden dedemin silueti cama yansýyordu. Anlaþýlan dedem, annemi ve babamý sakinleþtirmeye çalýþýyordu. Bir süre sonra dedem sokak kapýsýnda belirmiþti. Yanýnda annem vardý. Sakinleþmiþ görünüyordu, hatta biraz önce öfkeden deliye dönen annemden eser yok gibiydi.
Aðacýn dallarýnda beni fark edince, “Annecim neden çýktýn yine o aðacýn tepesine?” diye sormuþtu. “Çýkýcam iþte bana ne korkuyorum ben sizden” demiþtim. Korkudan aðladýðým için sesim aðlamaklý çýkýyordu, bunu anlayan annem “Aðladýn mý annecim sen?” diye sormuþtu bu sefer.
Omuz silkip, akan burnumu üzerimdeki pembe hýrkamýn koluna silmiþ,“Aðlayacaðým iþte bana ne. Siz beni sevmiyorsunuz, kavga ediyorsunuz korkuyorum ben sizden”. Demiþtim.

“Korkma annecim gel bak barýþtýk biz, anne babalar böyle atýþýrlar bazen”. Demiþti.
Annemin böyle sýcacýk bir ses tonuyla bana yaklaþmasý beni daha çok etkilemiþti. Aðaçtan indiðimde annemin boynuna sarýlýp içimi çeke çeke daha fena aðlamaya baþlamýþtým.

Zaman tüm hýzýyla akmaya, ben ve arkadaþlarým çocuk yaþýmýzýn, üzerimize yüklediði tüm afacanlýkla, mutlulukla yaþamaya devam ediyor, ancak, geleceðin bir gün bize hüzünlerle dolu günleri de beraberinde getirebileceðini asla kestiremiyorduk. Aslýnda hüzün nedir? Biz onu bile bilmiyorduk.

Bir sabah, babam beni yataktan öperek severek kaldýrmýþ, annem sabah kahvaltýmý elleriyle yaptýrmýþtý. Kahvaltý bittikten sonraysa annem beni yanýna çaðýrýp, “gel bakim benim güzel kýzým”diyerek beni kucaðýna almýþ, sana bir sürprizimiz var artýk yalnýzým diye sýkýlmana gerek kalmadý. Sana arkadaþ olacak, bir kardeþ geliyor” demiþti.
Ýlk önce biraz afallamýþ, sonrada abla olacaðým için çok sevinmiþtim. Ýnþallah kardeþim kýz olur anne diyerek annemin yanaðýna bir öpücük kondurmuþtum.
Annem ve babam bu güzel haberi kutlamak için tüm aile fertlerini akþam yemeðine çaðýrmýþlardý.
Akþam olduðunda, tüm aile toplanmýþ, masa güzelce hazýrlanmýþ, annemin ve halamýn bütün bir gün yaptýklarý yemekler teker teker sofradaki yerini almýþtý. Herkes çok mutlu neþe içindeydi. Yemekler yeniyor, sohbetler ediliyordu. Her þey çok güzeldi. Masadan ilk kalkan dedem olmuþtu. Televizyonun önündeki tek kiþilik koltuða oturmuþ, “bugünde içilmezse ne zaman içilir anasýný satayým” demiþti. Annem dedemin ne istediðini anlamýþ, tamam babacým sen merak etme diyerek mutfaða yollanmýþtý. Dedemin hemen yanýna küçük bir sehpa koymuþ üzerine de bir çay bardaðý raký ile iki küçük tabak içinde beyaz peynir ve meyve getirmiþti.

Dedem, ortamýn tüm hengâmesinden kendini soyutlayarak akþam haberlerini izlemeye baþlamýþtý. Aradan çok geçmemiþti ki, dedem birden ayaða kalkýp, eliyle kalbini tutmuþtu. Ne olduðunu anlayamadan olduðu yere yýðýlýp kalmýþtý. Baðýrtýlar, çýðlýklar, koþuþturmalar... O geceden hatýrýmda kalanlar sadece bunlar. Ve dedem bir daha gelmemek üzere gitmiþti. Ardýnda boynuna astýðý siyah iþ önlüðü, ayakkabý çekici, örsü, boyasý, cilasý, iðnesi ve ipliðine sürdüðü kocaman bir tomar bal mumu kalmýþtý.
Peki, benim ayakkabýlarýmý kim tamir edecek, tartýþtýklarý zaman annemle babamý kim ayýracaktý. Dedem giderken neden bunlarý hiç düþünmemiþti.

Aile aðacýmýzdan bir yaprak kopup gitmiþti. Dedem kopan yapraklarýn sadece ilkiydi. Dedemin acýsýna dayanamayan babaannemde önce sarardý soldu, sonra oda kopan yapraklardan biri oldu.

Ailemizdeki yaprak dökümü sokaðýmýzý da etkilemiþ gibiydi. Her ne kadar kavga gürültü de etsek Ayþegül en iyi arkadaþýmdý benim. Öðretmen olan babasýnýn tayini çýkmýþ olduðu için Ayþegül ve ailesi Mersine gitmek zorunda kaldýlar. Ayrýlýrken çok aðlamýþtýk bir birimize en sevdiðimiz bebeklerimizi hediye edip, sýk sýk mektup yazacaðýmýza söz vermiþtik.

Ayþegül’ ün gidiþiyle yalnýz kaldýðýmý gören Sinan, derslerinden vakit buldukça gelip benimle oynamaya baþlamýþtý. Ne yazýk ki, bir süre sonra, oturduklarý evin rutubetinden ve soba pisliðinden býkan babaannesi, evini kiraya verip, Sinan’ ý da alarak, baþka bir muhitte kaloriferli bir daireye taþýndý.
En yakýn iki arkadaþým da gitmiþti. Bende dut aðacýnýn tepesinde oturup kitap okuyan, sakin sessiz etrafý seyreden bir kýz olup çýkmýþtým. Dedemin ve babaannemin ölümleri, en sevdiðim arkadaþlarýmýn teker teker gidiþleri... Sanki yaþadýðým üzüntüler olgulaþtýrmýþtý beni.

Bir süre sonra babam da þartlarý daha uygun diyerek Anadolu yakasýnda bir iþ kurdu. Peþinden bizde iþ yerine yakýn bir yer bulup bu yakaya taþýndýk. Üç katlý evimiz kiraya verildi ve bahçemiz aðaçlarýmýz yeni gelen insanlara emanet edildi.

Önceleri, alýþtýðýmýz yerden ayrýlmak bana çok zor geldi. Sokaðýmýzý, arkadaþlarýmý, okulumu her þeyi, herkesi çok özledim. En çokta dut aðacýmý. O benim için sadece bir aðaç deðildi. O benim, sevinçlerimi, korkularýmý bilen, yaramazlýklarýma þahit olan bana asla sýrtýný dönmeyip, güçlü kollarýyla beni saran sarmalayan birlikteyken kendimi özgür, güvende, bir o kadar da huzurlu hissettiðim tek kaleydi. Dostumdu. Arkadaþýmdý.

Yýllar geçiyordu. Annem ve babam hemen hemen her ay hem evimizi kolaçan etmek, hem de kiralarý toplamak için karþý yakaya geçiyorlardý. O zamanlar eski komþularýmýzla karþýlaþýp sohbet eden annemden öðrendiðime göre; Sinan üniversitede doktorluðu kazanmýþ çocukluk hayalini gerçekleþtirmeye adým adým yaklaþmýþtý. Ayþegül’de hemþirelik okulunu kazanmýþ orada okumaya baþlamýþtý. Bende kocaman bir genç kýz olmuþ, okumaz bu kýz diye düþünen aile fertlerimi utandýrýp, benden beklenemeyecek bir iþe imza atýp, edebiyat okumaya karar vermiþtim. Öðretmen olmak, yetiþen yeni neslin þekillenmesine bilinçlenmesine katkýda bulunmak istemiþtim.
Her ne kadar uzun zamandýr görüþemesek ve birbirimizden haber alamasak da çocukluk arkadaþlarýmýn ideallerine yakýn meslek gruplarýnda kendilerine bir yer edinmiþ olmalarý beni çok mutlu etmiþti.

Kiralarý toplamaya giden annem bir gün üzüntü içinde eve gelmiþti. “Allah kahretsin bu insanlarý, ne kadar sorumsuz ne kadar duyarsýz insanlar býktým artýk bunlarla uðraþmaktan” demiþti.
“Ne oldu anne hayýrdýr neden bu kadar sinirlendin?” dediðimde
“Ne hayýr’ý kýzým hayýrlýk bir þey mi kaldý.” Demiþti.
“Annecim tamam sakin ol ve anlat bana her þeyi” dediðimde ise, sinirlerine hakim olmaya çalýþýp anlatmaya baþlamýþtý;
“O alt kiracýnýn afacan çocuklarý var ya, ellerine nerden geçirmiþlerse, demir çubuklarla oyun oynayacaðýz diye bahçe duvarlarýný resmen yontmuþlar, üst kattaki de, oðlu dut aðacýndan düþüp kolunu kýrdý diye aðacýn dallarýný kesmiþ, oda yetmemiþ neredeyse baþýný gövdesinden ayýrmýþ.” “Caným babam ne uðraþtýydý o aðaçlarý yetiþtirmek için. Bu günleri görseydi kesin inme inerdi adama.” Demiþti.
Dedem’ e deðil ama o an bana inme indi sanmýþ, olduðum yerde donup kalmýþtým.
“Nasýl olur ya! Nasýl aðacýmý keserler, nasýl çocukluðumu yok etmeye çalýþýrlardý”. Anneme sinirlenme diye telkinde bulunurken, kendim aðlaya aðlaya sabahý zor etmiþtim.
Ertesi gün babamý da yanýma alýp, soluðu eski evimizde almýþtým.

Gerçektende o güzelim bahçe mahvolmuþtu, duvarlarýn sývalarý kalýp kalýp yerlerde duruyordu. Güzelim aðaçlara çamaþýr asacaðýz diye orasýndan burasýndan çivi çakýlmýþ, renk renk kalýn naylon sicimler gerilmiþti.Gölgesinde oyunlar oynadýðým, sevincimi kederimi paylaþtýðým o heybetli güzelim dut aðacýmdan artýk eser kalmamýþtý. Annemin de dediði gibi baþýný gövdesinden ayýrmýþlardý. Kala kala sadece kurumaya yüz tutmuþ aðacýn gövdesi vardý. Göz yaþlarýmý tutamayýp hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþlamýþtým. O an içimden aðacýma uzanan bütün elleri kýrmak, ona el uzatan bütün insanlarýn kafalarýný bedenlerinden ayýrmak, kurusun diye zavallýnýn bedenine çaktýklarý kocaman inþaat çivilerini ruhsuz yüreklerine çakmak istemiþtim.

Aðacým için günlerce gözyaþý döktüm. O benim arkadaþýmdý. O benim dostumdu. O yitip giden ve bir daha asla gelemeyecek olan sevdiklerimin yadigarýydý.

Aslýnda her aðaç, yaþanmýþ günlerin anýsýna kök salarak, yaþanacak nice günlerin ýþýðýna yaprak açan en doðru tanýktý. Belki, gölgesinde bir þehidin dinlendiði, belki yaþlý bir çiftin torunlarýna anlattýðý masallarýn kahramaný, belki genç bir kýzýn dudaklarýna konan ilk öpücüðün þahidi, belki de kollarýnda küçük bir çocuðun sevinç çýðlýklarý attýðý salýncaðý idi. Her þeyden öte yemyeþil bir ömürdü ve bu ömrü kesip atmaya, yok etmeye hiç kimsenin hakký yoktu.

Aðacým,
Sevincim, kederim,
Bil ki en iyi dostumdun sen benim.
Bir caným deðil, bin caným olsa,
Sana feda ederdim.
Yazýk ki!
Zamana karþý koyamayan ben gibi.
Seni de zamana esir ettim.
Kýrdýlar kolunu kanadýný,
Yetiþemedim kurtaramadým seni,
Dertlerimle beraber o kadar büyüdüm ki!
Gayrý olsan da kar etmez.
Artýk sen bile saklayamazsýn beni.



Nilgün SARIGÜL 08.02.2007



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Bugün Unuttum Belki Yarýnda Unuturum Seni"
"Sevmek Bir Ömür Boyu"
Sen Canýmsýn
Ben Seni Unutmak Ýçin Sevmedim
Ýlk ve Son Mektup
Gözyaþýmda Resmin Var Anne
Bir Tutam Tebessüm
Deniz Gözlü Çocuk ve Elma Þekeri
Giderken Yüreðimi Bana Býrak
Hasret

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Gece ve Kadýn [Þiir]
"Yol ve Ayrýlýk" [Þiir]
"Gece" [Þiir]
"Aþk Bitmeseydi" [Þiir]
Bir Damla Sen, Bin Damla Ben [Þiir]
Kýrmýzý Domatesler [Öykü]
Uçurtmam Bayrak Olsa [Öykü]
"Bir Garip Aþk Hikayesi" [Öykü]
"Üç Kadýn Bir Düþ" [Öykü]


Nilgün SARIGÜL kimdir?

Hayata gülümseyerek bakmayý seviyorum. Ama arada kapris yapmaktan kaçýnmýyorum. Evimde ailemle vakit geçirmeyi seviyorum. Ýnsanlara onlarý sevdiðimi söylemeyi ve bunu ifade etmeyi seviyorum. Çocuklarla vakit geçirmeyi, yaþlýlarla sohbet etmeyi seviyorum. Zamanýn çok deðerli bir kavram olduðuna ve her þeyin en iyi ilacý olduðuna,hayat boyu önüme çýkan tüm zorluklarý, sevgiyle, sabýrla, dürüstlükle ve azimle aþtýðýma inanýyorum. Saðlýklý bir insan olduðum için ve bana bahþedilen her þey için þükrediyorum. Sorumluluk almayý ve bunu layýkýyla yerine getirmeyi seviyorum ( Ne de olsa Oðlak burcuyum )) Tarihi çok sevdiðim için, arkeolog olmak istemiþtim, Spor yapmayý sevdiðim için, tenis oynamak istedim. Yazý yazabilmeyi seviyorum, ve en büyük düþüm bir gün bir kitap yazabilmek. Allah’ ým ne olur en azýndan bu konuda bir þeyler yapabilmem için, bu istikrarsýz kuluna yardým et ))) Sevdiklerinize onlarý sevdiðinizi söylemek için lütfen asla yarýný beklemeyin. Yarýn , asla olmayabilir.

Etkilendiði Yazarlar:
Ayþe KULÝN, Tuna KÝREMÝTÇÝ, R.Nuri GÜNTEKÝN, Ahmet ALTAN,Emýle ZOLA,Dostoyevski, Gorki,Victor HUGO,Puþkin


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nilgün SARIGÜL, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.