 • İzEdebiyat > Deneme > Anılar |
1
|
|
|
|
Gökyüzününde rengi mavi yani ne olmuş. |
|
2
|
|
|
|
Hep aynı yerdeyim, ben hep aynı deli... |
|
3
|
|
|
|
“Bir varmış bir yokmuş” diye başlardı masallar… İlk önce var olması gerekenler anlatılır, arkasından olmaması gerekenler sıralanır, sonra büyük sevinçle dolan minik yürekler anlatılan masalın huzur verici içtenliği ile gözlerini kapatır tatlı hayallerle uyurlardı…
|
|
4
|
|
|
|
Ben, düşünmenin bir zararını görmedim. Düşünceden korkanları az çok anlıyorum. Bilmediklerindendir. Göremedikleri ve hayal edemediklerinden. |
|
5
|
|
|
|
Hafızanızda iyi anılar bırakacak öğretmenler girsin hayatınıza..
💐 |
|
6
|
|
|
|
Sen hayatımdan gittikten sonraki o soğuk sabahlarda hıçkıra hıçkıra ağlamak istemiştim. |
|
7
|
|
|
|
Doktor ona evladını kaybeden annelerin yazdıklarını göstermişti."Belki siz de birşeyler yazmak istersiniz" demişti. |
|
8
|
|
|
|
“Hayat nedir, kadın nedir, bize bu koskoca evrende neden bu kadar küçücük bir rol veriliyor, bu amaçsız ve niteliksiz eğitim ne işimize yarayacak?” gibi tehlikeli sorular soruyormuş. |
|
9
|
|
|
|
“… acaba sahi mi?” diye üzülüyordum.
Önümden okunmuş gazeteleri toplayan Niğdeli Yasin amca:
– Evladım, ne darlanıp duruyorsun? dedi. Herifin biri saçlarını kestiriyormuş! Berbere ha bire “Usta, saçım ak mı, kara mı?” diye sorarmış. Berber de dayanamamış ensesinin köküne basmış silleyi! |
|
10
|
|
|
|
Dünya bir beşik gibi tıngır mıngır sallanıyor. İnsanı üzerinden patır patır dökmek istiyor.
Aşk da kapanacak yakında. Herkes herkesi yok sayacak, herkes herkesten vazgeçecek diyorum. |
|
11
|
|
|
|
Yıllar yıllar önceydi. Şef o zamanlar daha tıfıl bir mühendisti. Askerden yeni dönmüş, iş bulamamış,askerde aldığı maaşlarından kalan son parasıyla Maltepe sigarası ve hürriyet gazetesi alıyordu. Hürriyet o zamanlar İdareet anlamını taşımayan bir gazeteydi. |
|
12
|
|
|
|
Ekim benim doğduğum yıl. Sonbaharın ortası. Hüznün tam kalbi. Hayvanları koruma gününün olduğu mevsim. Kimden koruyacağız hayvanları? İnsanlardan. Niye? Bunda bir terslik yok mu? |
|
13
|
|
14
|
|
|
|
Uzaklaştıkça uzaklaştı herşey. Aslında uzaklaştırılmıştı. Olmaması gerekiyor muydu? Bundan tam olarak emin değilim. Şimdi aracımı İstanbul’un en berbat mahallesinde derme çatma bir sahil evinin en karanlık tarafına park ediyorum… Saati söylemeliyim. Saat: 03:15 ve günlerden 28 Ağustos 2020 sabahı… Sahile yürüyerek iyice yanaşıyorum. Cebimden bir dal sigara çıkarıyorum. Ateşliyorum. Bir gıdım ciğerlerime çekip düşünüyorum. Neden faili meçhullerin gazetelerde boy boy resimlerinin yayınlandığı bu kıyıdayım? Mahallenin tinercileri, evsizleri beni sorgusuz sualsiz öldürür ümidiyle geldiğimi hatırlıyorum. Ancak en zalimi bile hal hatır sorduktan sonra: “evin yoksa gel benim yatağımda yat gardaş”- diyor… |
|
15
|
|
|
|
Kimse kızmasın. Kendimi yazdım. |
|
16
|
|
|
|
Ah bir ataş ver türküsünün hikayesini bilir misiniz? |
|
17
|
|
|
|
İşte bu yüzden.. ne zaman yağacak olsa yüreğinin bulutları… yağmurunu kok bana. Ben, dokunmaya çalışırım yalnızlığına, en nemli yerinden… |
|
18
|
|
|
|
Aklıma Murathan’ın öyküsü geliyor. Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti” Film yapacaktım güya. Senaryosunu nereye koydum ki?..
|
|
19
|
|
|
|
Rus gazeteci Gleb Şulpyakov ile Mimar Sinan'ın izlerini sürdük. Bir Rus'un gözüyle büyük mimarımızın izini sürmek benim için hem çok eğlenceli hem de öğreticiydi. Yüzlerce kitabı karıştırarak elde edebileceğim bilgileri 10 günlük bir geziyle elde ettim. |
|
20
|
|
|
|
Fümeden bozma bir ağıt yayılıyor kente,/ tüyü bitmemiş, yetim bir hüzün/ ve anadan üryan bir yalnızlık./ şair öldü. / gidenlere seyirci kalmaktır asıl acı!
Asıl şimdi acı! |
|