Yalnız Yol
Yalnızlık paylaşılamayacak kadar yetersiz ve doyulmayacak kadar dolu bir tutkudur.
Yalnızlık paylaşılamayacak kadar yetersiz ve doyulmayacak kadar dolu bir tutkudur.
Malatya’da hasat vakti dedin miydi, bil ki kayısılar meyveye durmuştur…
Kayısının hasat vaktinde Malatya’da buram buram kayısı kokar, kükürt kokar, ter kokar işçinin el-kol emeği kokar…
Kayısının hasat vaktinde Malatya’da, Malatyalılar kayısı bahçelerindedirler. Yalnız Malatyalılar değil, civar ilerden gelen çalışanlar da kayısı bahçelerinde yatıp
Kuğular da bu güzellerin ve güzelliklerin bir parçası. Beyaz renge ayrı bir anlam katan, zarafet ehli. Hilkatin beyaz incileri…
Son olarak ben diyorum ki,
"Hey güzel insanlar, yüreği sevgi dolu, sımsıcak insanlar. Uzatın ellerinizi. Size çok ihtiyacımız var. Bizi yalnız bırakmayın. Hiçbir yerde Nükleer Santral kurulmasın. Ne olur uzatın ellerinizi. Bizi sakın unutmayın.."
Doğayı sevmek, kendimizi sevmekten öte birşey değil ta kendisidir. Çocuğunu seven bir insanın ona doğa sevgisi aşılamaktan daha büyük bir miras bırakamayacağından eminim.
“Çınar” sözcüğü sizlere neleri hatırlatır? Tevfik Fikret’in “Çınar” adlı şirini mi?
Tevfik Fikret, ne murat etmişti bu şiirde bilmem ama bizim Orduzu’daki çınarı her gördüğümde, gayrı ihtiyarı Tevfik Fikret’in o meşhur “Çınar” adlı şiirin bazı mısraları dilime dolarım; “Enli, boylu, vakûr. /eğilmemiş, mağrûr/ Koca bir gövde;
Atatürk, hilafetten cumhuriyete geçişimiz, Ankara'nın Başkent ilan edilmesi, Kurtuluş Savaşımız Dünyada, 20. asırda özgürlüklere kapı açmış, yankı yapmıştır. Bir ilçe görünümünde olan Ankara'nın kısa zamanda çağdaş, mega bir kente dönüşmesi de Türk toplumunun övüneceği en büyük başarısıdar. Saygılarımla.
İlk canlı olan hücrenin oluşabilmesi nasıl mümkün olabiliyorsa, her bir canlı türünün atası olan canlının da müstakil olarak ve de aniden varlık sahnesine çıkabilmesi, mantıki açıdan o derece mümkündür.
Geriye dönüp baktığımız zaman bazen yaşananlara kendimizde inanmıyoruz. Kişinin kendini bilmesi kadar
Erdem olmaz. Bilmezse bet bereket olmaz, uyum olmazsa
devlet olmaz. Bu yazıda gecekonduculardan da bahsettik.
Tanıtım yazımda da kısaca Devletten bahsetmek istiyorum.
89 Yıldır savaşa girmedik, oysa 1945
Aşk fısıldamaları var şu anda burada. İnsanlar sessiz ve düşünceli yürüyorlar. Endişelerin olmadığı zaman bu. Sadece gözükmek için çabalayan ay, bulutların gücü ve yağmurun sesi var. Denize düşmek için büyük bir çaba harcıyor yağmur
Siz yoksunuz diye ben,
Zalimlikten azad ettim nisanı.
Aslında yakışyor da zalim olmak nisana.
Bir şarkı çalınmakta bir yerlerden...
“do re mi fa sol la si do…”
Sesim çirkin de olsa ne güzel eşlik ediyorum; dinle bak, duyuyor musun?
Deniz dalgaları eşliğinde bir ileri bir geri oynaşıp duran kumsaldaki çakıl taşlarını hiç düşündünüz mü?
Boşluk büyür mü dersiniz? Yerini hiç kimse dolduramıyorsa, yüreğinize her gün koca bir çığ düşüyorsa cevabı dopdolu bir evettir. Bunu en iyi, uzattığı eli boşta kalanlar, sadece kulaklarında sevdiğinin sesiyle avunanlar ve maziyle yaşayanlar anlar.
Bence 2011 yılı, “kıyam yılı” olarak ilan edilmeli.
Zira dünya halkları kıyama geçti…
Yıllardır kendisinden olmayanlar tarafından yönetilen, sömürülen, aç bırakılan, ezilen ve hakları ellerinden alınan dünya halkları ellerinden alınan haklarının iadesi için kıyama durdular.
İlk ateş, ilk kıvılcım Tunus’ta çıktı ve
İzmir bunaltıcı bir yaz sabahına hazırlanırken, biz 300 kilometre ötedeki zirvede kış mevsimini yaşıyor gibiyiz