Böyle Bir Dünya, Böyle Bir Ülke!
Nereden baksan sahne kokuyor ortalık...
Yüzeysel bir koku gönüllerde, ruhlarda.
Böyle bir dünyanın içine ne yapılır der misiniz bana?
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
Nereden baksan sahne kokuyor ortalık...
Yüzeysel bir koku gönüllerde, ruhlarda.
Böyle bir dünyanın içine ne yapılır der misiniz bana?
"Ergün'e Mektuplar" yazılarım, Ankara ve ülkeye yönelik kaygıların sorgulanmasından oluşan bir bütünsellik taşıyor.
Kendimde bir Güzin Abla durumu seziyorum zaman zaman. Neden böyle hissetiğimi sorarsanız bir çok örnek verebilirim. Dominant ve anaç görüntümünde bunda faydası var sanırım. Hemen aklıma gelenlerden biri; Spora başladığım dönemlerden birinde spor hocası olan arkadaş henüz ilk dersin sonunda oturmuş dinleniyorken, Sevgilisinden ve sevgilisiyle olan sorunlarından bahsetmeye
peki siz hiç tamamı soru cümlesinden oluşan bir metin okudunuz mu? eğer okumamışsanız belki şimdi okumakta olduğunuz metnin tamamı soru cümlesinden oluşuyordur?
Sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine; geçici çözümlerle sorunları göz ardı etmeye uğraşıyoruz.
çalıştığım okulda ilgimi çeken birkaç nottan bu manzarayı yazdım bunun devamı da var...
Tarafgirliğin insanoğlunu çepeçevre sardığı günümüzde; bakış açısını, bir platforma %100 nesnel olarak oturtabilmek mümkün mü, acaba? Ya da insanoğlunun böylesi zamanlarda bitaraf kalması ne kadar mümkün ?
Dürüstlüğün erdem olmadığı, saygının, hoşgörünün ve emeğin önemli olduğu yıllardı.
delilik öyle korkulacak birşey değildir, buna sığınır herşeyi yapabilme özgürlüğü edinirsiniz...
Yasemin-Ahmet aşkı başından beri kafamıza vurulup duruyor ama bence dizideki en gerçeğe yakın, en doğal, saf ve güçlü aşk Necdet’in aşkı.
‘’Yarınlarda umut var mı?
Bilemezdiler bir güvercin kanadına takılıp
Gideceklerini son yolculuğa…
Koştular peşinden,
Yakalandılar kalleş ölüme
Kim bilir neler geçiyor o küçücük yüreğinden ne fırtınalar kopuyor içerisinde.yarın için sözleştik turanla , bakalım hikayemiz nereye yol alacak.
Eskiden yerli malı haftaları kutlanırdı; şimdiyse her gün ithal malları günü kutlanıyor...
Kapımın önünde beni uğurlamak üzere açmış olan hanımelinin kokusunu çekiyorum içime sindirircesine…
Hiç olmadığı kadar dikkatli inceliyor evimi gözlerim…
Ve sık sık artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak cümlesi dökülüyor dilimden kendimin bile duymakta güçlük çektiği bir kısıklıkta…
Gazetenin küpüründen çıkıp evlerimize, yüreklerimize giren ve tüylerimizi diken diken eden bir kadın kahraman o, bir şehit eşi ve belki de bir şehit annesi; Gülsüm...
Bu gün 17 Ağustos 2007. Bir deprem yıl dönümü. Hayır, bir deprem ağıtı veya gelecekte ki muhtemel büyük İstanbul depremi değil bahsedeceğim
Tekel Emekci̇leri̇ni̇n Di̇reni̇sleri̇ne Destek Olan Bu Güzüi̇de Dernegi̇mi̇zi̇n Yapmis Oldugu Destege İsti̇naden Kaleme Aldigim Yazidir...
Reşat Nuri Güntekin