Tesadüfün Bu Kadarı!
Başımıza gelenlerin ne kadarı tesadüftür acaba?
Tesadüfleri biz mi yaratıyoruz, yoksa tesadüflerin birer oyuncağımıyız?
"“Yazmak, insanın kendi kafasındaki düğümü çözmeye çalışırken çevresindekilerin saçlarını yolmasıdır.” – Franz Kafka"
"“Yazmak, insanın kendi kafasındaki düğümü çözmeye çalışırken çevresindekilerin saçlarını yolmasıdır.” – Franz Kafka"
Başımıza gelenlerin ne kadarı tesadüftür acaba?
Tesadüfleri biz mi yaratıyoruz, yoksa tesadüflerin birer oyuncağımıyız?
"Ergün'e Mektuplar" yazılarım, Ankara ve ülkeye yönelik kaygıların sorgulanmasından oluşan bir bütünsellik taşıyor.
peki siz hiç tamamı soru cümlesinden oluşan bir metin okudunuz mu? eğer okumamışsanız belki şimdi okumakta olduğunuz metnin tamamı soru cümlesinden oluşuyordur?
Olumsuzluklar üzerinde ısrarlı bir dünyamız var. Kimi zaman bir tufan gibi yıkıyor savuruyor, beklenmediği zaman bir bebeğin gülümsemeleriyle yaşama akıyor.
Bir dünya ki kana doymamış, çocukları katletmiş, ar namus bilmemiş.
Keşfedilmemiş güzellikler, büyük sevdalar ve karşı konulamayan istençler hepsi bu kainatta.
Kendimde bir Güzin Abla durumu seziyorum zaman zaman. Neden böyle hissetiğimi sorarsanız bir çok örnek verebilirim. Dominant ve anaç görüntümünde bunda faydası var sanırım. Hemen aklıma gelenlerden biri; Spora başladığım dönemlerden birinde spor hocası olan arkadaş henüz ilk dersin sonunda oturmuş dinleniyorken, Sevgilisinden ve sevgilisiyle olan sorunlarından bahsetmeye
Sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine; geçici çözümlerle sorunları göz ardı etmeye uğraşıyoruz.
çalıştığım okulda ilgimi çeken birkaç nottan bu manzarayı yazdım bunun devamı da var...
delilik öyle korkulacak birşey değildir, buna sığınır herşeyi yapabilme özgürlüğü edinirsiniz...
Tarafgirliğin insanoğlunu çepeçevre sardığı günümüzde; bakış açısını, bir platforma %100 nesnel olarak oturtabilmek mümkün mü, acaba? Ya da insanoğlunun böylesi zamanlarda bitaraf kalması ne kadar mümkün ?
Dürüstlüğün erdem olmadığı, saygının, hoşgörünün ve emeğin önemli olduğu yıllardı.
Yasemin-Ahmet aşkı başından beri kafamıza vurulup duruyor ama bence dizideki en gerçeğe yakın, en doğal, saf ve güçlü aşk Necdet’in aşkı.
Eskiden yerli malı haftaları kutlanırdı; şimdiyse her gün ithal malları günü kutlanıyor...
Kim bilir neler geçiyor o küçücük yüreğinden ne fırtınalar kopuyor içerisinde.yarın için sözleştik turanla , bakalım hikayemiz nereye yol alacak.
‘’Yarınlarda umut var mı?
Bilemezdiler bir güvercin kanadına takılıp
Gideceklerini son yolculuğa…
Koştular peşinden,
Yakalandılar kalleş ölüme
Kapımın önünde beni uğurlamak üzere açmış olan hanımelinin kokusunu çekiyorum içime sindirircesine…
Hiç olmadığı kadar dikkatli inceliyor evimi gözlerim…
Ve sık sık artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak cümlesi dökülüyor dilimden kendimin bile duymakta güçlük çektiği bir kısıklıkta…
Gazetenin küpüründen çıkıp evlerimize, yüreklerimize giren ve tüylerimizi diken diken eden bir kadın kahraman o, bir şehit eşi ve belki de bir şehit annesi; Gülsüm...
Bu gün 17 Ağustos 2007. Bir deprem yıl dönümü. Hayır, bir deprem ağıtı veya gelecekte ki muhtemel büyük İstanbul depremi değil bahsedeceğim