Sırayı Bozmayalım
Karanlığın içinde el fenerinin cılız ışığında yerini gösterdiler. Gösterilen yere oturdu. Perde yavaşça açılırken, oturduğu koltuğa iyice yaslandı. Ve film başladı.
Karanlığın içinde el fenerinin cılız ışığında yerini gösterdiler. Gösterilen yere oturdu. Perde yavaşça açılırken, oturduğu koltuğa iyice yaslandı. Ve film başladı.
Rodin, 'Düşünen Adam' heykelini ilk yaptığında eserine 'Şair' adını vermiş, çünkü o niyetle başlamış.
Neydi sevgi? Nerede bulunurdu? Hangi zamanlar arasında yaşanabilir? Hangi zamanlar içerisinde tüketebilirdi? Hangi tariflere uyulması gerekiyordu?
Ben de bir bayanım; lakin,fakat,ama,mamafih... İşte böyle !
Benim küçük şiirimdiler. Tıpkı küçük bir kasabayı andıran. Herkesin birbirini tanıdığı, insanların birbirine bir dağ gibi yaslandığı bir kasaba gibiydiler. Orada insanlar o kadar dağlaşırdı ki kendini gökyüzüne yakın hissederdin. İşte orada yakınlık böyle kurulurdu. İnsanlar birbirlerine, dağ, ova, deniz, göl, bağışlardı sanki. Kendini bazen bir martı, bazen
Sakın! dar vakitlerde giyindiğin hıçkırıkları da alıp yanına, vicdan azabı olarak çıkma karşıma...
Adın bir "hoşçakal" oldu dudaklarımda...
Damla Damla Hayati Anlatir Karanliği Aydinlatan Bi̇r Mum.... Ve Onun Ti̇trek Alevi̇....
Ayın yirmi biriydi güzelliğin,,,,Gitmelere yıkandım,sana çekildi sularım...Eski bir kilisenin anahtarını bıraktım avuçlarına,kimse bilmedi...Belki sen bile hissetmedin...On dördü yerin dibine girdi utançtan..Ayın yirmi biriydi güzelliğin...
Yıllar önce karşılaşıp çok sevdiğin,sonradan kaybettiğin bir hayalin peşindesin hala.Gerçek hayatta olmayacak bir sevda arıyorsun.Bu son kanıtıydı yalancı aşkların…Seni incitip kıranlara inat ve kendi seviyen bir çoğundan üstünken sen yolunda devam etmelisin.Çok sevmediğin ama gerçekten sevildiğin bir kalbi beklemelisin bundan sonra.
Ben seni kaybetmek pahasına yaşamayı göze almışım, yokluğundan başkası acıtmaz yüreğimi...
Nedensiz ve zamansız özlemeli bir yudum kahveye eşlik edip belki sessizliği paylaşmayı, aynı odayı solumayı. Gökyüzünü aynı anda görüp güneşi birlikte uyandırmayı….
Dost dediğin yanında çıplak kaldığında tedirgin etmemeli seni. Sevmeli ve sahiplenmeli dost gönülleri...
Lakin o günkü karpuzlar şimdiki karpuzlara benzemiyordu. Kabukları siyaha çalan koyu yeşil, çekirdekleri simsiyah… Tadı mı? “Anzer Balı” gibi olurdu. Şırası bile koyu ve yapışkandı. Şimdi öyle mi? Şimdi ne karpuzundan ne de insanından…