En Sevilmeyen Erkek Kova Erkeği Gerçekleri
Neydi olacağı? Otuzunuzu geçtikten sonra hala elinizde dahi kalmayan bedeniniz ile arzulanmanız mı? Öyleyse ne güzel... Allah yolunuzu açık etsin ne diyeyim.
"Edebiyat, gerçek dünyadan kaçış değil; oraya daha yaratıcı bir şekilde çarpmanın yolu." – Umberto Eco"
"Edebiyat, gerçek dünyadan kaçış değil; oraya daha yaratıcı bir şekilde çarpmanın yolu." – Umberto Eco"
Neydi olacağı? Otuzunuzu geçtikten sonra hala elinizde dahi kalmayan bedeniniz ile arzulanmanız mı? Öyleyse ne güzel... Allah yolunuzu açık etsin ne diyeyim.
Zihnimizin yanıltıcı gerçekliği: Sokaktaki kalabalığı, arabaları ve binaları gerçek sanırız, oysa tüm bu görüntüler beynimizde oluşan mükemmel kopyalardır. Mesafe, derinlik, renk ve ışık gibi detaylarla o kadar inandırıcı hale gelirler ki, aslında zihnimizde oluşturulan bir dünyada yaşadığımızı fark etmeyiz. Gerçek sandığımız dünya, sadece beynimizin algıladığı kusursuz bir yanılsamadır.
Seninle nasıl anlaşayım, hav hav diyerek mi miyavlayarak mı? Tek derdin yemek, içmek, sevişmek. Bunca romana, şiire, daha birçok esere ve hatta insanlığa araç olmuş bir dille seninle anlaşmak istemem.
Yüreği bir camın şeffaflığını alır düşünceler kaç ganya kırar
firari eder zaman senden umulmadık sayıklanmalardır senden yüreğinden gidenler bunlar sözcükler belki belki mavi ama çok mavi bir ganyanın içine koyduğun umutlar okyanusa bırakıldığında sağlamda olsa bir başka ganya kırar içindekini serer kaplar başka deniz kabuklarını bu
Kadehimin dolu yarısını sana kaldırıyorum. Bana dolu dolu yaşattığın bağ bozumları için. Güneşin ateşli bir kadın gibi gökyüzünde yanıp durduğu saatlerde bana pınar başındaki serin sular gibi öpüşler yaşattığın için kadehimi sana kaldırıyorum. Ellerimin hiç çiçek dermemişliğinde gül kırmızısı şarabı senin hatırana döküyorum. Herkes bana ne oluyor sana
Koskoca bir şehirde ;düşünceleriniz bomboş bir odaya dağılmış toparlanması uzun sürer yanınıza alacağınız gerekli bilgilerde gereksiz olmuş artık ...
Tanrı seçer yalvaçları ve ozanları. Ozan veya yalvaçtırlar, çünkü, birilerinin bu işleri yapması gerekir. Ancak, çağrılan çok, seçilen azdır. Ama, görev varsa, yapan da mutlaka bulunacaktır. Çünkü, sistem böyle çalışır.
Tavaf edilen kalp evlerinin yıkıntıları arasında ayağına takılan taşları izliyordu adam. bütün bilinmiş türkülerini hiç yerine sayarak, boşluğun amansız sonsuzluğunda sürükleniyordu gecenin sırlarına.
Benim kağıttan gemim var rüzgarlara dayanıklı dümenin kopsa bile güvenilir mavi yeşil denizlere açılsa bile batmaz sandığım hayal kırıklığı yaşatsa bile...
Bu gemide içtenlik var yürek sağlamlığı yapısal sağlamlık değil.
Bir Pazar günü, bir patlama, fırtına altında.yok olan bir beyin.Yok olan bir beden.Ağlamayı hazır gözler dört bir tarafta.Bir araba patlıyor c-4 le bir insan yok oluyor düşünceleriyle birlikte.Amansız bir haykırış dahi duyulmuyor.
Kan doluyor akciğerime.Öyle bir kan ki, yarının cümlelerinden ibaret.Yazarım bugün, ben yarın öleceksem diyebiliyor.
Ellerim... Kalem tutan ellerim. Ellerim silah tutan ellerim... Ellerim senin ellerinde olan bir ayrılığın parmak izlerini taşıyor. Ve her aşkımın katili oluyorsun sevda güncemde. Kimi sevsem sen öldürüyorsun benim ellerimle...
O, çoğaltılmış tektipliğin ilk ürünüdür. Şahikada oturup pırıl pırıl parlayan yanaklarıyla bize gülümseyen ödülümüz...
cama çıkma sevdiğim. hava da pus kokusu var. soğumuş düşlerin artığı bir eylül bulaşmasın yüzüne. cama çıkma sevdiğim...
Bu dünyada / kaybedecek hiçbir şeyi olmayana / Ayrılıktan korkmayana / Ölüm / olsa da olur / olmasa da.
Tüketme güdümüz perçinlendikçe, Fromm’un da saptadığı gibi “sahip olmak” ile “olmak” arasındaki ayrım azalıyor; sahip olmak, olmak haline dönüşüyor. Tüketim giderek onsuz yapamadığımız şeye, yani bir çeşit varoluş nesnesine dönüşüyor. Modaya ilişkin geçici sıradanlıklar olmazsa olmaz şeklini alıyor. Bu noktada artık “alışveriş bizim hayat tarzımız”dır.
Batılılaşma maceramız ve modernleşme üzerine bir deneme...
Bütün ev ahalisi yer sofrasının etrafında öbeklenir, büzüşür, bağdaş kurar, tebessümler, sohbetler tatlının gelmesini beklemeden yemeğimizi tatlandırır.
Medeniyet ilmi hayatımıza zerk ettikten sonra ortaya çıkan davranış şekillerinin ve düşünce tarzının en üst seviyeye ulaşmasıyla oluşan yansımadır.
Her İnsan kendine bir değer biçer, atfeder ve vehmeder.Sonra kendine biçtiği bu değere şahit arar.