"gumru" Oyunu Çok Güldürdü
Mesarya Kültür Ve Sanat Derneğinin sahnelediği, Mehmet Erzenin yazdığı ve Doğan Erçağın yönettiği 2 perdelik GUMRU adlı oyun gerçekten görülmeye değerdi
"“Yazmak, dünyayı kurtarmak gibi görünebilir ama aslında çoğu zaman sadece kahvemizi kurtarmamıza yarar.” – Mark Twain"
"“Yazmak, dünyayı kurtarmak gibi görünebilir ama aslında çoğu zaman sadece kahvemizi kurtarmamıza yarar.” – Mark Twain"
Mesarya Kültür Ve Sanat Derneğinin sahnelediği, Mehmet Erzenin yazdığı ve Doğan Erçağın yönettiği 2 perdelik GUMRU adlı oyun gerçekten görülmeye değerdi
Eski Yunan'da Tiyatronun neden baştacı edildiğini biliyor musunuz !
Oyun, bir yaz sıcağında Lefkoşa’dan tatil için köye giden bir ailenin içine düştüğü komik durumu ele alıyor. Köy yerindeki insanların dışarıdan gelen kişilere bakış açılarını değişik bir biçimde anlatıyor. Evde kalmış bir kızın durumu, annesinin onu mutlaka biriyle evlendirmek istemesi konu ediniyor.
Eser, “kadınların nasıl davranmalarını gerektiğini”, bir kadına dikte ettirmenin nasıl sonuçlar doğurduğunu anlatıyor. Bu emir tonundaki diktenin kadınları adım adım nasıl delirteceğini gösteriyor da, öyküye paralel olarak seyircileri nasıl delirtebileceği hiç hesap edilmiyor. Modern dansın ilginç bir sunumu.
İlke Susuzlu, oyundan bir iki gün önce çok farklı bir reklam tarzı uygulayarak, izleyicileri salona çekiyor. Mağusa’nın hareketli trafik köşelerinde tüm oyuncularıyla birlikte ellerinde pankartlar, afişler ve üzerlerine giydikleri oyunun tişörtleriyle varlıklarını duyuruyorlar. Yoldan geçenler ister istemez merak ediyorlar. Tüm görevliler, yoldan geçenlere güler yüzle bakıyor ve onlara
Müstehcen, Arapça kökenli bir kelime Çirkin ve ayıp anlamına gelen h-c-n kökünden gelen müstehcen kelimesi, ahlâkî açıdan utanç verici fiilleri ifade etmek için kullanılır.
Yurtiçi ve yurtdışı ürünlerimizi numuneler ile size sunduktan sonra kabul edilen ürünleri hazırlayarak kargo ile ulaştırıyoruz.
Geleneksel Mûsıkîmize yapılan asılsız ve mesnetsiz iddialara bir cevap...
Doğru, şiir evrenseldir. Ama evrensel olan her şey mutlaka mahalli bir köke dayanır. Tıpkı ağaçların kök üstüne bittiği gibi Kendi kaynaklarından beslenmeyen şiir betona dikilen çiçek gibidir; Tutmaz.
Sanatla yükselecek bu millet… Kültür ve sanat içimizdeki boşluğu bir yere kadar dolduracaktır. Devlet, tiyatroyu lüks olmaktan çıkarmalıdır. Günün yorgunluğuyla eve gelen kişi, bu yorgunluğunu bir tiyatro temsili seyrederek atabilmelidir. Ülkemizde özel tiyatrolar varsa da bunlar devlet tiyatrolarına nazaran çok pahalıdır. Bazen Trabzon’a da değişik özel tiyatrolar gelmektedir.
Şiiri köklerinden koparıp, yalnızca aynı kompartımandakilerin anlayabildiği bir jargona dönüştürmek, o kişileri bir süreliğine iyi hissettirse de, yazdıklarını toplumun gönül kubbesinde "baki kalacak hoş sedaya" dönüştürmeye yetmez.
Paha biçilemez tarihi ve kültürel mirasıyla Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve AKM’yi, yerine yeni bir bina koyamadan sudan sebeplerle yıkmaya kararlı olan zihniyetin bu tavrı akla tek bir seçeneği getiriyor. Her türlü kültürel ve sanatsal faaliyeti sanki destekliyormuş gibi görünerek, sanatı ve sanatçıyı içten içe baltalama girişiminin somut bir
Duygusal bir millet olduğumuz herkes tarafından kabul edilir. Üç kıtada hüküm sürmüş bir ceddin evlatlarıyız. Onlarca devlet, egemenliğimiz altında en parlak günlerini yaşamış. At üzerinde kıtalar aşmışız. Kılıçlarımızın şakırtısına dağlar ses vermiş. Bunlar hep yaşanmış… Fakat bakmayın erkeklerimizin burma bıyıklarına, sert bakışlarına, külhanbeyi edalarına… Bunların çoğu içlerinde pamuk
İzmir’de tiyatro yapmaya çalışan herkes adına ilgili merciilere (Yerel ve Ulusal Basına, Büyük Şehir Belediyesine, İlçe Belediyelerine, Partilere, Derneklere, Klüplere, Odalara vs.) sesleniyorum; Lütfen İzmir’deki tiyatro hareketlerini takip edin! Onlara sahip çıkın! Destek verin!
Sizinle beraber her oyunda ben de sahneye çıkarım.
O gözyaşları, o kahkahalar, o çocuk gibi şaşırıvermeler, ilk doğanın merakıyla bakmak, tarifsiz kederlere boğulmak, içi içine sığmamak, bütün bunların hepsini nasıl bu kadar sahici, bu kadar samimi yaşardım sizlerle birlikte oynamazsam, o yıkacakları sahnelerde.
Çünkü
Şimdilerde Çin’den fabrikasyon tuval resimleri ülkemize ithal edilmeye başlandı. Toptan 10 dolara alınabilen bu resimler Çin’de fabrikasyon olarak üretiliyor ve ülkemizde Çin’li ressamların sanat şaheserleri(!) diye pazarlanıyor.
Adını unuttum şimdi, herkes gibi. Uzun bir ismi vardı, tiyatro yaşantısındaki uzun 61 yıllık ömrüne tekabül eden. Tatlı dilli, derviş ruhlu bir insan olduğunu anlatırlardı bana.
“İnsanı insanlaştıran eylem doğada bulduğunu tüketmesi değil, üretim etkinliğine girişmesidir”. Son zamanlarda vahşice bir tüketim hastalığının baş gösterdiği ve mevcut değerlerin içinin boşaltılıp yok edilmesini sağlayan, sanat adı altında faaliyet yürüten sözde toplumcu olduğunu iddia eden, kendilerine toplumcu etiketi vuran;sanat anlayışlarını anlaşılmayana sürükleyip, insani olan sanatı insandan uzaklaştırma
Türk edebiyatının şaheserlerinin başında gelir Dede Korkut Hikâyeleri… 12 hikâyeden oluşan bu eser, eski Türklerin yaşantısına ışık tutmaktadır. Bu eseri millî bir destan olarak da nitelendirebiliriz. Bu eser içerik olarak Türk milletinin millî hayatını, kültürel zenginliklerini, hissiyatını, erdemlerini, hünerlerini bir hikâye akışı içerisinde sıralamaktadır. 15. yüzyılın sonu ile