|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Leyl-i Mâvî
Saye
Şiir > Divan
Ufukta mest-i rengin bir hayâl-i giryân,
Hicâb-ı şâm içinde ırgılır mâhîsîn,
Deniz ki sîne-i bî-kayd ü bî-karâr bir âh,
Gezer hayâle benzer sûr-ı pür-muhâlisîn.
Neşîde-i semâdan dökülür envâr-ı dûr,
Felek safîha-i hulyâda bir nigâr gibi,
Şeb-i sükûn, denizde bir vaveylâ-yı sînâ,
İçimden âşinâdır, ey gam-ı nihân, seni.
Serâp misli gülşen sanılır ufkun rüyâ,
Füsûn-i mâvîlerde kaybolur hâli-i zâr,
Deniz, o mest-i mâzi, dalgalanır hü
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey |
181
|
|
|
|
ÖrtmNim sEn Bize oKuMA YzMa ÖretTİN. S.s by XD”
“Hay öğretmez olaydım. Kiiim ben mi! İyi de yavrum ben senin okuyup yazdığın dili bilmiyorum ki! Sonra parmak kaldırmadan ulu orta feyzbOkıma niye yazıyorsun çocuğum? Velilerinize söyleyin beni arkadaş listelerine eklesinler. Tüm “Gayret ederse başarabilir”lerimle, “Aslında çok zeki ama çalışmıyor”larımı geri alacağım. Ayrıca öğretmenler gününü kaldırdım takvimimden zira ben artık “örtmen” değilim. Evet… Hem klasik hem de zincirleme bir trafik kazasında meslek aşkımı kaybettik… Cenazede öğrenci, öğretmen, idareci, eş dost, müfettiş olmadığından imamın; “Merhumu nasıl bilirdiniz” sorusunu tek bir ağızdan cılız bir sesle“ İyi bilir idik” diye cevaplayarak gömdük müteveffayı. Dilek, şikâyet, kırpık kelime, solmuş çiçek masrafı yapmayın çünkü hak etmiyor. Zaten son nefesinde o da“hakkım varsa helal hoş etmediğimi söyle” dedi ve cümle sonuna gülümseme işareti eklemedi.
|
|
182
|
|
|
|
Kimi zaman çok yakınındaki insanlar yer insanın başını... Kimi hanımı, kimi zaman çocukları, kimi zaman anası, babası ya da yakın akrabaları yer insanın başının etini... Bunalırsınız, sıkılırsınız, sıkıldığınızı da kimselere anlatamazsınız, başınızdakileri de atlatamazsınız... |
|
183
|
|
|
|
-Kendisine büyük bir miras kaldı,ama o sonunda hapishaneye düştü ve yaşamını intiharla noktaladı.Para ona uğursuzluk getirdi.
- Akılsızlara, zenginliğin iyiliği yerine kötülüğü dokunur .
|
|
184
|
|
|
|
Düşünce üretmenin “dost-düşman” kodifikasyonu altına konulması, düşünce üretilmesini çok kısıtlamakta, hatta çok kereler engellemektedir. Bunun günümüzdeki en büyük örneği, “Atatürk” ismi etrafında oluşturulan “cepheleşme”dir. Türkiye’nin siyasi şartları, Atatürk üzerinde zihinsel egzersizler yapılmasını cidden son derece çok zorlaştırmaktadır. Bunun, normal ve sıhhatli bir durum olduğunu söylemek mümkün olamaz. |
|
185
|
|
|
|
Ülkemizde pek çok okulun değişik periyotlarda çıkardığı okul dergileri vardır. Bu dergiler okulların dışarıya açılan penceresidir. Bu dergilerde ilk yazılarını ve ilk şiirlerini yayınlama imkânı bulanlar arasında geleceğin şair ve yazarları da vardır şüphesiz. Bunu düşünerek her okulun bir dergi çıkarmasının elzem olduğuna inanıyorum. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı, okullara dergi çıkarma mecburiyeti getirmesi, çıkacak dergileri maddî yönden desteklemesi gerekir. Bu, yarınlarımızın daha aydınlık olması için tutulacak bir yoldur.
|
|
186
|
|
|
|
“Uyanış”, fabrikada çalışan işçi bir kadının sabahın erken bir saatinde kalkması ve uyku sersemi bebeğini kreşe götürmek için hazırlanmasıyla başlar. Ama evden bir türlü çıkamaz. Çünkü evin anahtarını bulamaz. O evin anahtarını nereye koyduğunu hatırlamaya çalışırken anlattığı kısa anlık öykülerle bize hayatı hakkında ipuçları verir. Nasıl deli gibi çalıştığını, kocasının ilgisizliğini hep bu anlık tepkilerden öğreniriz. O hazırlanmış, evden çıkmaya çalışırken yatakta uyuduğunu farz ettiğimiz kocasına dönerek, “ ben de senin gibi çalışıyorum. Tek istediğim benim sorunlarım olabileceğini anlaman” der. Anahtarını ararken biz de onunla birlikte her gün sabahın kör karanlığında yollara dökülen binlerce kadının traji komik hikayesini dinleriz. İşçi kadın anahtarı bulabilecek mi? İşe ve kreşe zamanında yetişebilecek mi? |
|
187
|
|
|
|
Bu dilimize yerleşmiş bir deyim. Zaman zaman olmuyor mu böyle taş yağmaları? Oluyor tabi ki... Özellikle tropikal ülkelerde ki kuvvetli fırtınalarda ve hortum denen olayda taşlar, topraklar havalanıp da insanların tepelerine tepelerine iniveriyor. Ağaçları bile yerinden söküyor çok kuvvetli fırtınalar... Her ne kadar yürekte ki ve ruhta ki fırtınalar kadar olmasa da... |
|
188
|
|
|
|
“Trabzon dört bin yıllık tarihi geçmişi olan bir kültür ve sanat şehridir” sözü dillere pelesenk olmuştur. Fakat bu kalıplaşmış sözü besleyen ve geçerli kılan kültürel etkinlikler yeterli değildir. Bundan önceki belediye yönetimi birkaç şarkı türkü yarışmasından başka bir şey yapmadı beş yıl boyunca. Yeni belediye yönetimi iş başına geldikten sonra, belediyenin kültür ve sanata katkısı hissedilir şekilde arttı. Trabzon’da kültürel hareketlilik başladı.
|
|
189
|
|
|
|
Zaman zaman belki kendimce benimde saçmalamaya yakın hareketlerim olmuştur, sizin de olmuş olabilir, kimselere bunun reklamını yapmamışsınızdır, unutulmuş gitmiştir... Korkusuzca niye saçmalayalım. Önce şunun cevabını vermeli reklamcılar ''Saçmalamak iyi bir şey mi?'' İyi bir şey olmadığını Türk Dil Kurumu Sözlüğü bize söylüyor. |
|
190
|
|
|
|
Tarihin bu ülkeye yüklediği anlam aşkta kendini epeyce hissettirmektedir. Ganimetçi bir geçmiş mi buna sebep olan yoksa burjuvalaşamamış nesiller mi, yoksa hiç ilgisi yok biz çok farklıyız diyen anlayış mı? Cukkacılarla romantikler arasına sıkışıp kalanlar sorsunlar bu soruyu kendilerine. Aşkla tarihin ne alakası var diyenleri de gayet normal karşılıyorum çünkü onlarda Cemal Süreya’nın ülkesinin vatandaşları. |
|
191
|
|
|
|
Çenesi düşük akrabalarımız, arkadaşlarımız her zaman sıkar bizleri... Lüzumsuz konularda tartışıp tartışıp dururlar... Ukalalık had safhadadır çoğu zaman bu çenesi düşük insanlarda... Sizin fikirlerinizin hiç bir önemi yoktur sizin ile tartışırlarken... Siz ona konuşsanız bile, duvara konuşursunuz adeta... Eleştirmek en kolay davranıştır. Tabi burada yapıcı eleştiri ile yıkıcı eleştiriyi birbirinden ayırmak da lazım... |
|
192
|
|
|
|
Aklı başında insanlar zaten böyle bir şey yapmaz. Arkadaş her kimse tuvaletin duvarına isimde zikrederek lafın gelişi ''Leyla, Hüsniye, Zehra seni seviyorum hem de çok'' yazıyor. Bazen de şiir yazıyor. A benim saf evladım, a benim cik cik beyinlim, o sevdiğin olan Leyla'nın, Hüsniye'nin ya da Zehra'nın erkek tuvaletinde o yazıyı görme şansı nedir sence? Sıfır, hatta sıfırın altında... |
|
193
|
|
|
|
Sosyo toplumsa nedenle elbette bu da tam böyle değildi. Ama "suyun rengini kabın rengi olduğunu" unutan şiirin temasına göre kişisi yetkin olmazlık (suyun rengi) ile el kaldırmayı özdeşleşen bu sav çok güçlü ve bu sav öyle göz ardı edilir gibi değildi.
|
|
194
|
|
|
|
En iyi şiiri siz okursunuz... Bir seslendirme yaparsınız ki siz şiir okurken herkes pür dikkat kesilir. Bülbüller bile susar, sizi dinler... Bu kadar şair, bu kadar yazarsınız ya, sitelerde tutup bir de yorum yapacakmışsınız... Kimin haddine size böyle bir şeyi söylemek... |
|
195
|
|
|
|
-Onun öleceğine hiç inanmamıştım.
- Dünya, büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de bu sahneyi terk eder.
|
|
196
|
|
|
|
-Haksız yere suçlanmam sağlığımı da olumsuz yönde etkiledi,bir türlü iyileşememeyi buna bağlıyorum.
-Haklısın. İftira, kılıçtan daha zalim bir silahtır, çünkü iftiranın açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz.
|
|
197
|
|
|
|
Bu yazımdaki fikirlerimden dolayı birçok arkadaşım olayı teknik açıdan incelemeyip duygusal olarak ele alıp direk üstüme gelip beni de Cem Yılmaz gibi linç etmeye çalışacaktır diye düşünüyorum. Ancak doğru doğrudur, yanlış da yanlış. Bunun ötesi yok baştan söylemiş olayım.
O halde şimdi doğruları yazma vakti. Kimdir bu Cem Yılmaz? ya da Cem yılmaz neyimiz olur? veya Cem Yılmaz nedir? Soru basit, cevap da basit; Cem Yılmaz bu ülkede futboldan sonra üzerinde ittifak edilen ikinci ulusal değerimizdir… |
|
198
|
|
|
|
Kafa yapimiz degismedigi surece ister yonetim bicimimizi, ister iktidarimizi, isterse dinimizi degistirelim hicbir sey olmayacaktir. Kendi kendine hesap veremeyen bir sistemin parcasi olmus, sorgulamaya da korkar olmusuz. Oto sansuru bir kenara biraktigimizda istedigimizin ne oldugunu goremiyoruz. Simdiden yazayim ben. LIYAKAT! |
|
199
|
|
|
|
Ailenin, bir yere ait olabilmenin, aidiyet duygusunun ne kadar önemli olduğunu içimiz acırken fark ediyoruz. Umut ya da Gülseren fark etmez, orada bir kol mesafesindeki kadını hiç tanımıyoruz ama karşımızdaki insanın acısı bizim acınız oluyor, o acıyla haykırdıkça bizim içimiz sızlıyor.
|
|
200
|
|
|
|
Yeni bir yıla “Merhaba” demenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bir yıl daha mazinin bulutları arasında kaybolup gitti. Geride bıraktığımız 2009 yılında kimileri beklediklerine nail olurken, kimileri de hayal kırıklıkları yaşadı. İlk gününü yaşamakta olduğumuz 2010 yılı başlanmamış, tertemiz bir sayfa olarak önümüzde duruyor. Bu temiz sayfayı hayırlarla veya şerlerle doldurmak bizlerin elindedir. Cüzi irademizle yol haritamızı çizip öylece geleceğe yol alacağız. Önümüze engeller çıkacak, çok defa da şeytan musallat olacak bize. Fakat nefsi semirten ve ona daima şer fısıldayan şeytanı inancımızla alt edeceğiz. Hakk’ın ve hakikatin yolunda gideceğiz. Çünkü her geçen gün büyük hesap gününe daha çok yaklaşıyoruz.
|
|
|
|