"İyi", "Kurt", "Ceberrut", "Sosyal" Değil "Kerim Devlet"

20 kasım 2023 yılında başkan Erdoğanın yaptığı bir konuşmasında: Türkiye Cumhuriyeti devleti kerim devlet vasfına tam manasıyla ilk kez bizim dönemimizde kavuşmuştur.

yazı resimYZ

Sanıyorum 2022 yılının sonlarına doğru uzun süredir görüşemediğimiz üç beş arkadaşla Çorluluda nargile tüttürmek için bir araya gelmiştik Bu tarz mekanlarda her türlü konudan derin sohbetler yapan insanları görürsünüz. Eh biz de hoşbeşten sonra siyaset alanında uzun uzun öngörülerde bulunmuştuk. Zaten ülkem insanı; ister eğitimli, ister eğitimsiz olsun geneli kendi canının doktoru, keşfedilmemiş tarihçi, en iyi şair ve tartışmasız en büyük vatanseverdir.

Sanırsınız ki kimse sağlığı için doktora hiç gitmiyor. Kimse tarih okumak için üniversitede derslere girmiyor. Hiç kimse ülkesine hainlik düşünmüyor İnsanımızın vatanseverliği asla tartışma konusu olamayacağı gibi yine çoğunun yazdığı şiirler basılsa kitap olur, olursa da başyapıt olarak raflarda yerini alır

Böyledir ülkemin insanları Tabii ki bizim durumumuz farklı değil. Hele hele bir konuyu o kadar uzun tartışmıştık ki 20 kasım 2023 yılında başkan Erdoğanın yaptığı bir konuşmasında: Türkiye Cumhuriyeti devleti kerim devlet vasfına tam manasıyla ilk kez bizim dönemimizde kavuşmuştur. sözünü not defterime yazıp 2022 yılında arkadaşlarla yaptığımız konuşmaları tekrar hatırlamaya çalıştım. O gün bu ülke olacaksa kerim devlet olacak, iyi devlet olmasına gerek yok demiş bunu destekleyen örnekler vermiştim. Devletimizin yapısı ile ilgili birçok tarihçi ve yazarın konuyla ilgili yazılar yazdığını köşelerinde bu konuları tartıştıklarını dün gibi hatırlarım.

Konuyu ilk kez Kemal Tahir dile getirmişti. Beri taraftan, Kemal Tahirin, bugün bile Marksist olduğunu savunan ve tam tersi Marksist olmadığını söyleyen entelektüellerimiz var. Ülkem Türk solunun bu soruların üstüne düştüğü ve Kemal Tahiri Marksizmin dışına çıkarmak konusunda özel bir çaba içinde olduğunu zamanında doğan medyası ve sol grupların köşe yazarlarını takip ede ede öğrenmiştim. Hatta Kemal Tahirin teori ile pratik arasındaki ilişkiyi, bir karşılıklı etkileşimde öne çıkardığını; teorinin somut gerçeklikleri bilgi objesine dönüştürmesi kadar, somut gerçekliklerin de teoriyi dönüştürebilme imkanını göz ardı etmediğini, Türk Marksistlerinin büyük bir kesimini bu durumun rahatsız ettiğini ve tedirgin olduklarını çeşitli sanal platformlarda okuyordum. Oysa, Marxın bile Teori ile Pratik ilişkisini bu bağlamda ele aldığının en açık kanıtı, Asya Tipi Üretim Tarzı (kısaca, ATÜT) olduğunu bilmiyor oluşlarına hayret ediyordum. Marxın, tek üretim aracı olan toprak üzerinde özel mülkiyetin bulunmadığı Doğu toplumlarının bu somut gerçekliğinden yola çıkarak teorisini dönüştürdüğünü ve Doğu toplumlarını, verili üretim tarzları şemasının (mesela, feodal üretim tarzının) içine yerleştirmek yerine, ATÜTü öne sürdüğünü bilmiyor oluşlarıyla dalga geçiyordum.

Yine yanlış hatırlamıyorsam Murat Belge, bir köşe yazısında Kemal Tahirin Devlet Ana romanının yazılmasıyla Marksizmin teorik alanından çıktığını, hiçbir Marksistin devlet teorisiyle yan yana gelemeyecek bir şekilde, Osmanlı Devletinin iyi bir devlet olduğunu savunduğunu öne sürdüğünü de Sayın Belge bir adım daha ileri giderek: Bunu bir Marksist olarak söylemek mümkün değildi ve bundan böyle Kemal Tahirin kendini ne olarak nitelediğini bilmiyorum demişti. Belki haddime değildi ama o gün de yazısının altına ve mail adresine mail atarak: Kemal Tahir, devleti iyi devlet, kötü devlet diye ayırmıyor; dahası, onun devlet konseptini iyi ve kötü gibi etik kavramlarla temellendirecek bir siyaset teorisi söylemini benimseyebileceğini düşünmek, mümkün değil diye mail ve yorumlar yazmış, göndermiştim. Kemal Tahir Osmanlı Devleti için, iyi devlet kavramını değil, kerim devlet kavramını kullanmıştır. Beri taraftan unutulmaması gereken bir nokta daha var o da şu: Marx, Precapitalist Economic Formationsta (kısa adı, Formen), Asya topluluklarında, artı ürünü kamusal işlere harcamak üzere çekip alan üst topluluğun yani devletin, despot eski tabiriyle ceberrut olabileceği gibi, demokratik olabildiğini de dile getirmişti. Burada Marx, demokratik kavramını, burjuva toplumlarına mahsus siyasal form manasında kullanmıyorsa ki onun için kullandığını hiç sanmıyorum hangi anlamda kullanıyor diye sormak gerekmez mi? Her ne kadar George Lichtheim gibiler, topluluğun az veya çok demokratik oluşundan, kamusal işlerin ne derecede özgürce ya da merkezileştirilmiş bürokrasiden özerk olarak yapılıyor olduğunun anlaşılması gerektiğini bildiriyor olsa da asıl mesele bence, bundan ibaret bir şey olamaz! Çünkü, Asya kıtasındaki topluluklarda kamusal işlerin, merkezileştirilmiş bir bürokratik yani despotik örgütlenmeye bile gerek duyulmadan gerçekleştirildiğini gösteren yığınla örnekleri var. (Edmund Leachin Seylanda Sinhala yerlileri arasında yaptığı alan araştırması gibi)

Konu ile ilgili daha geniş bilgiyi buradan dinleyebilirsiniz.
Ben, Kemal Tahirin, Osmanlı toplumunun, Doğulu bir topluluk olarak despotik değil, Marxın Formende kullandığı gibi demokratik bir topluluk olduğunu belirtmek için, kerim devlet kavramını kullandığına inanıyorum. Osmanlı Devletinin kerim veya patrimonyal oluşu, reayanın hukukunun devletin teminatı altında bulunmasından ve can ve mal güvenliği bakımından kul-bürokrasisine nispetle çok fazla himaye görüyor olmasından kaynaklandığını görmek gerek. Öte taraftan, Osmanlı toplumunun, Lichtheimin yorumuyla da örtüşen bir demokratik yapıya sahip olduğu da söylenebilir belki. Ve Asya Tipi Üretim Tarzının Osmanlı varyantında, devletin asli görevi olan kamusal işlerin bir ölçüde özgürce gerçekleştirildiği öne sürülebiliriz. Marxın kamusal işlerden, toplumun maddi ihtiyaçlarını olduğu kadar, manevi ihtiyaçlarını da kastettiği düşünülecek olursa, Osmanlıda örneğin, dinin devletten görece özerk bir yapısı olduğu, kamusal işlerden olan dini ihtiyaçların karşılanmasının da bir ölçüde özgürce, mesela vakıflar ve dergahlar yoluyla, yani merkezi otoritenin dışında gerçekleştirildiğini herkes bilir herhalde. Kısaca: kerim devlet sözünün mimari olan Kemal Tahirin kerim devlet ve ceberrut devlet ayrımı, Asya toplulukları bağlamında Marxın despotik ve demokratik topluluklar arasında öngördüğü ayrım bir bütünlük veya bir benzerlik gösterir. Dolayısıyla, teorik alandan çıkmak gibi bir durum söz konusu değildir.

Sözün özü arkadaşlarla bu ülke Osmanlıda olduğu gibi: İyi, Kurt, Ceberrut, Sosyal değil Kerim devlet olduğuna inanırsa; ekonomiye, dünyaya ve toplumlara yön verebilir demiştim. Bugün yanılmadığıma bir kez daha sevindim

Ne diyelim? Allah, bu ülkeyi, kerim devletimizi ebediyete kadar var etsin inşallah

Kalın sağlıcakla.

Başa Dön