"“İyi yazmak, insanların sizi anlamaması için uğraşmaktan çok daha az zahmetlidir.” – Franz Kafka"

Kızların Alevden Yalnızlığı 2

kırsalda acayip işler şeyler kızlar ve yolunu ARAYANLAR, KENDİNİ ARAYANLAR

yazı resim

2

Hasan coşku saçmak isteyen bir mutluluk içindeydi, sonunda cesaretini toplayıp zor adımı atabilmişti, kurduğu sağlam, ruhani bağlantıları da üzülerek geride bırakabilmişti.

Temizlikçi değildi? O berbat günleri hatırladı, hakkında yapılan dedikodular! Ağladı yine, “asla artık ağlamam!” dediği halde.
Evet, şehir şehir gezecekti, iyi insan taktiğiyle her yerde iş bulabilir, karnını doyurabilirdi. Sonunda bir yerde karar kılabilirdi. Belki zengin bir kıza ona aşık olur ve evlenirdi, parası pulu işi gücü olurdu utanmayacağı. Ama parası var diye asla çirkin bir kızla yakınlaşmazdı. Rüyasında tarlada çalıştığını gördü, “asla tarlada çalışmam, ölürüm ama asla tarlada çalışmam!” Küfür etti rüyaya. Her gittiği yerde hayatta kalmasını başarırdı. Zaten iyi bir insandı. Hiç kaybetmediği bir saflığı, içi gülümseyerek bakan tatlı bakışları vardı. Sempatik bir izlenim bırakırdı insanlarda.

Gideceği yeri belirlemeden yola çıkacaktı, bu gece yaptığı gibi, rastgele bir seçim yapmıştı ve sonunda Güney Doğu Anadolu bölgesinde bir yere geldi, otobüsten inip şehir merkezinde gezerken karın açlığı hissediyordu ve cebinde beş kuruşu yoktu, (yola çıkacağı için birilerinin verdiği paraları ihtiyacı olan evsiz dostlarına vermişti yiyecek almaları için) Olan parayı bol keseden harcamıştı otobüsün mola verdiği dinlenme tesislerinde.
Etli yemekler, köfte ve tatlılar.
Sabah karanlığında varmıştı şehre, şehrin merkezinde indi otobüsten, büfe önünden geçti ve bankın üstüne oturdu ve orada otururken yan uzandı ve uyuyakaldı. Gün aydınlanınca çevresindeki hayatın hay huyundan rahatsız olup kalktı, küfür etti, hiç de iyi bir fikir olmamıştı sanki yabancı bir şehre gelmek, sanki sarhoşluk anında bir kocakarıyı prenses gibi görüp cinsel ilişkiye girmek ve onu yatakta yanı başında sigara içerken fark etmek gibi bir şeydi hissettiği. Kendine güveni sıfırdı. Kafayı üşüttüğünü düşündü uyku sersemi. Zaten bu halde en kötü ve karanlık düşünceler hücum eder zihne.
Karın doyurma derdi vardı, açlık hissetti, burada kimseyi tanımıyordu, bu açlıktan kötüydü,
ötede bir dükkandan tavuk döner kokusu geliyordu burnuna, en çekilmez olan açlık değildi,
uykusunu alamamıştı, normalde evsiz yaşantısında uygun yer bulur ve doyasıya uyurdu, kalkmasını gerektiren çiş gibi durum olmazsa kalkmazdı. Okuldaki temizlik işinde erkenden kalkma eziyetinden bıkmıştı. O günlerdeki korkusunu yeniden hissetti. Açıkta kalma korkusu. Başına dışarda bir iş geleceği korkusu. Yalnızlık acısı. Ama zihnini süratle toparlayıp içindeki atlarını belli bir noktaya sürmeye başladı.
En güvenilir yerlerden biri camilerdir, her türlü ibadet yerleridir. Bastı, çok geçmeden bir cami buldu ve avlusunda çam ağaçları vardı, ağacın dibine uzandı ve uyudu, camiler her zaman iyidir, ruhani bir güzellik ve kalbi sonsuz çare saçarlar, öte yandan birisi ölür, yemek dağıtılır, bir şeyler verirler, dağıtırlar, cemaat yardımseverdir.

Hasan abdesthaneden su içti, cami tuvaletinde işini görüp çıktı. Öğle vaktiydi. Çöp konteynırının köşesine asılı poşeti gördü, hep böyle asarlar, poşette simit ve pasta vardı, pişi, biri yapmış pişi; ama tam becerememiş sanki. Simitler biraz bayattı. Hasan, yemek işini halletmişti, ilerledi, bir kahvehane gördü, dışardaki masalardan birine yaklaşıp sandalye çekip oturdu, kavuran sıcaktan kurtulup nefeslendi, etrafı gözlemliyordu avlanmak için keşif yapan tilki gibi, yolun bir yönünden 10 kadar adam geliyordu; ellerinde, tahta, kazma, dirgen, demir, demir boru, zincir, uzun sopa, keser, pala vardı, öfkeli öfkeli konuşuyorlardı, çok kararlıydılar, “alayını hastanelik edeceğiz!” diyordu biri, ele başları olmalıydı, bıyıklıydı, onlar gözden kayboldu, kısa bir süre sonra göründüler, biri topallıyordu, biri belini tutuyordu, biri gözüne yumruk yemişti, perişandılar, biri başı bezle sarılmıştı, temiz bir dayak yedikleri belliydi. Bu Hasan’ı ürküttü, çok çabuk perişan olmuşlardı, ne bir polis aracı ya da ambulans sireni duyulmamıştı, böyle olaylarda gelirlerdi, anlaşılan burada polis başka şeylerle ilgileniyordu ya bu olayı umursamamıştı, bu yörede dikkatli olsa iyi ederdi,
“biri bana çay ısmarlasa” diye düşündü, kendini yapayalnız hissetti, bu iş hayal ettiği ya da fantazilerindeki kadar çekici değildi, köpeğini özledi, pazarcı dostlarıyla geçirdiği günler, sohbetler, akşam soğukta tenekede yakılan ateş ve ateşe ellerini uzatıp sigara içip havadan sudan konuşmalar… onları çok güçlü biçimde özledi. Çay yaparlardı, gözleme yapardı kadının biri.
Para bulup bu gece hemen burayı terk etmeyi düşündü, burası başkaydı, vahşiydi, büyük şehirdeki toleranslar yoktu burada, basit gözlem ve araştırmalarla anlaşılıyordu bu, görüntüler can sıkıcıydı, ahmakçaydı. Cadde ham ve hiç gelişmemişti, büyük şehrin
parlak ışıklarla rüya gibi, renkli, şaşalı görünmüyordu, insanları kaba saba ve fakir görünüyordu. Bir tane bile mini etekli kız görmemişti. İnsanı bakarak mutlu eden bir canlı ve kıvrak akış hiç yoktu burada, her şey sanki can çekişir gibi huzurluydu. Bu işte bir tuhaflık vardı? Yoksa yanlış bir şehre mi gelmişti? Turistik bir şehre mi gitseydi?
Burada kötücül şeyler yaşamaktan korktu, “yok canım her gittiğim yerde muhteşem olmasa bile iyi insanlarla temas kurdum.” diye düşündü. Moralini birkaç dakika içinde kafasının içinde müzakere ederek toparlamıştı ve şimdi
insanların gözlerinin içine sevgiyle bakıyordu.

Yorumlar

Başa Dön