"“Yazarlık, egonun terapiye alternatifidir; hem kendini yazarsın hem de başkalarının zamanını çalarsın.” – Umberto Eco"

Kızların Alevden Yalnızlığı 4

yazı resim

Hasan’ın çayı, tostu geldi ve keyifle yemeye başladı, şu para ne güzel süzülerek düşmüştü masanın altına,
yaprak gibi bir sağa sola sallanarak,
bu düş gibi bir düşüştü Hasan için,
nasıl içi gitmişti sevinçle,

karanlık denizde, pasifikte bir albatros fotoğrafı görmüştü, onun gibi bir histi. O paraya el koyamasa bile tanık olmak yeterdi, en sıkıntılı anda gelen çareydi. Adamın dediği doğruluk lafı geldi zihnine, son anda aklına bu iyi şey gelmese kim bilir sonu ne olurdu, “yaşamak için namuslu olmak gerek” diye düşündü, bunun derinliğine vakıf olmasa bile, bunu takmasa bile, umursamadığı kelime ona çok şey kazandırmıştı, başı belaya girecekti, son anda yırtmıştı. Yaşamak için ne yapmak lazım, sorunsuz süzülerek yaşamak için? Can sıkan soruları boş verdi. Hayatta kalmak için bir şeyler yapmalıydı, çözmesi gereken sorunlarına yoğunlaşmalıydı. Caddede ilerliyor ve iş yerlerini, insanları, tek katlı evleri, bahçelerini gözlemliyor, her şeyi adeta içiyordu, sanki başka bir gezegene düşmüş kaşif gibi meraklı ve azimliydi, her şeyi beynine yazıyordu. Düşüncelere dalmıştı.

Akşam yeni çökmüş ve albatros okyanus kumsalından havalanıyor, haftalarda bir yere konmayacak kara yüzü görmeyecek, sürekli havada süzülüp süzülüp duracak, bir yerde okumuştu bir kitapta, çöplere o kadar çok kitap atar ki insanlar; şaşarsınız. Dini kitapları bile. Ayet yazılı tablolar, seccade, Kuran, Kuran alfabesi. İslami kitaplar. Hepsini çöpün yani konteynırın kenarına koyarlar poşetle ya da üst üste yığılı biçimde. Herhalde birileri onları okudu ve başka bir zihinsel evreye geçtiği için çöpün yanına koydu biri alır diye, büyük ihtimal kimse almaz onları. Bir şal bulmuştu bir keresinde, su şişesi iki tane, matara gibi öyle güzel plastik şişelerdi ki. Güzel şalı köpeğine bakan genç kadına vermişti. Çöplere çok bakmıştı her seferinde bir çanta dolu para ya da yanlışlıkla atılan altın bulmayı hayal ederdi. Bu umut boşa çıkardı, ama şizofren dostu çok kere altın küpe, kolye bulmuştu.
Mavi boyalı evin balkonunda saksılarda çiçekler vardı, ev rüya gibiydi, pembe çiçekli sarmaşık balkon ve evin duvarlarını kaplamıştı, bahçede süs bitkileri ve ağaçlarla dinlendirici bir atmosfer oluşturulmuştu. Yatacak yer lazımdı ve bahçede yatmak için çok uygun çardak divan vardı. Gece buraya gelmeyi düşündü. Balkon kapısı açıktı, bir kızın kahkahasını duydu ve gözlerini oraya dikti, meraklandı gülen kızı görmek istiyordu bekliyordu ama çıkmıyordu kız, bir elini cebine atmıştı, bahçede köpek var mı diye tarıyordu içeriyi. Birinin bahçesinde gece yatmayı düşünüyorsan bahçesinde köpek var mı yok mu diye mutlaka araştırma yapmalısın, bir keresinde yani dışarda yatma olaylarının en başında çok uykusu geldiğinde sessiz ve ıssız diye bir bahçeye duvardan atlayıp dalmış, içeri girdiği gibi çıktığı bir olmuştu o yaz günü. Neyse ki köpek gelmeden dışarı atlayabilmiş, küfür üstüne küfür yağdırmış ve köpeği kızdırıp durmuş, ve evden biri çıkınca kaçmıştı.

Bahçede salıncakta sallanan yedi yaşlarında kız çocuğunu fark etti,
Ve balkondan bir genç kız çıkıverdi, 15, 16 yaşlarında olmalıydı, gülerek telefonda birine bir şeyler anlatıyordu, uzun balkonda bir o yana bir bu yana gidiyor, bir eliyle de saçlarıyla oynuyordu, sarı saçları beline kadar uzundu, gözleri maviydi, şeker gibi bir kızdı bu, yalnızlık acısı çektiğinden söz ediyordu, kahkahaları ne güzeldi, sanki hiçbir tasası yoktu ve olamazdı da, Hasan o zamanlarını hayal etti, yaşamın ne olduğunu kavramadığın o zaman, saflığının sonsuza dek süreceğini sandığın o yaz geceleri, birkaç dostla geçirilen eğlenceli geceler, oyun oynanan geceler… Hepsi sanki asırlar öncesinde kalmıştı. Saçlarını ortadan ikiye ayıran kız balkon duvarına yaslandı ve öyle dedi; “can sıkıntısından beşinci sigaramı içiyorum, yalan atmıyorum…”
Hayat Hasan’ın üstünde ne oyunlar oynamıştı, daha oynayacağı çok oyunlar vardı ve bu çekici şeker de birçok oyuna maruz kalacaktı, ailesi trafik kazasında ölürse mesela. Kızı, saflığını, çocukluğunu seyretmek Hasan’a iyi gelmişti. Başını caddenin diğer tarafına çevirdi, bakkaldan çıkan adam ona gel gel işareti yaptı. Hasan ters giden şeyi hissetti, adam garip bakıyordu.
Neye baktın.
Hasan adamın bakışlarını içini bir lafla yumuşatması gerektiğini anladı, ne derse alttan alacaktı.
Bahçe çok güzeldi de, böyle bir bahçem olmak isterdim.
O bahçeyi o hale getirmek yıllarımı aldı, çok çalıştım evlat dedi adam, sevdiğim kızı almak için çok zorlandım, işim yok diye vermediler. Çok çabaladım, bazılarının çok çabalaması lazım. Ailem yoktu, vardı ama yok gibi bir şeydi, normalde gencin arkasında ailesi durur, ev alacaksa yardım eder filan. Bilirsin o işleri. Her engeli bileğimin gücüyle eşek gibi çalışarak aştım; çünkü aşıktım. O kızı almam şarttı.” Adam dondurma tezgahından bir çubuk dondurma çıkarıp uzattı, “benden bu.” Müşteri geliyordu. Dükkan sahibi dükkana girecekti. “Madde kullanmıyorsun değil mi?”
“Asla kullanmam.”
“O halde yolun açık olsun.”
Beş altı irili ufaklı çocuk genç kadınla içeri gidiyordu. “Onu alayım bunu alayım diye kudurmak yok. Azgınlık yok. Ben ne alırsam onu yiyeceksiniz.”
Hasan, çubuk dondurmayı yalayarak caddede ilerliyordu ve son kez balkondaki şeker kıza baktı. “Seni sevdim, babanı da sevdim küçük kız dedi içinden.
Mutluydu, bu sıcak günde aniden bir çubuk dondurması olmuştu. Ama az sonra çözmesi gereken sorunları aklına gelince gevşek halden aniden çıktı ve gözlerini dört açtı.

Yorumlar

Başa Dön