Hasan caddede dondurmasını yiyerek aheste aheste ilerlerken gözleri sakince araştırma yapıyordu, sanki buraya tatile gelmiş gibi rahat görünüyordu, güneş yakıcıydı ve güneş battığında nerede yatacaktı?
Berber dükkanının yanından geçti, sonra bir tarla, sonra başka eski bir dükkan, hırdavat dükkanı. Ara sokak. Burası büyük şehirlerdeki gelişmiş caddelere hiç benzemiyordu. Her şey eski püsküydü burası. Dört tekerli itmeli aracı sürüyordu bir genç adam, hurdacıların kullandığı, plastik mutfak aletleri satıyordu, mandal, leğen, melamin tabaklar, her şey plastikti. Demirci dükkanının yanından geçti. Zaire dükkanında eşekle. Tarihi 200 yıl geriden takip eden bir caddeydi burası; ama Hasan’a ilginç geliyordu. Aniden solunda bir tangırtı duydu, korkuyla yerinden sıçradı, açılan demir kapı gürültü çıkarmıştı. İçeriden fırlayan çocuk elinde parayla bakkala doğru fırlamıştı.
Hasan caddenin sonuna gelmişti. Düğün salonu vardı sonra. Buraya da düğün salonu da denemez ya, büyük bir ahır gibi, saç kaplama, duvarlar sıvasız. Masalar sandalyeler var. İçerde beş altı genç var ve ses sistemini deniyorlar. Hoparlör açık ve genç adam şöyle diyor: “Arif duyduğuma göre beş aydır banyo yapmıyorsun; ama zaten kız arkadaşın da eşekten beter kokuyor değil mi? Bu konuda şampiyonsun.” Gençlerden ikisi Arif’i tutuyor, Arif mikrofonu almak için çırpınıyor; ama izin vermiyorlar. “Sevgili Arif kızma, acı gerçekleri duyman şart. Bizi gır gören kız arkadaşlarınla takılıyorsun. Onların eşek olduğunu söyledik sana, eşekle yatıp kalkan eşek gibi kokar tabi. Biz de böyle kokuyoruz ama bizimki katlanılabilir. Seni yılın kokarcası seçtik. Madalyanı vermek üzere seni kürsüye davet ediyorum (madalya kaliteli bir dal sigara, diğer elinde) “Bu arada sana yılın kokarcası ödülünü vermek az olur diye düşündüm, bunu dün ödül komitesiyle konuşmuştum, bu adama yılın ezik ödülünü de versek iyi olacak. Tarlada yılmadan usanmadan çalışıp parasıyla da bize değil kokarca kız arkadaşına bir karton sigara aldığı için.” Mekanik konuşması başka renge bürünüyor birden: “Ya Arif baban bu durumu bilse ne düşünür acaba?” Şöyle devam ediyor. “Arif bey, sana ödül yerine bunu versek en iyisi galiba.” Ayıp el hareketi yapıyor. Herkes gülüyor delice. “Zaman gelecek herkes ezik olacak, ezik olmayanlar gün gelecek mutlaka ezikliği tadacak, bazılarınki saniyeler bazılarınki haftalar, bazısı yıllarca yaşayacak ezikliği. Genciz çabuk girdik damardan, gün gelecek ezikliği aşacağız belki. Ya sevgiliden dolayı, ya karıdan ya kardeşten ya akrabadan ya patrondan bir sebeple ezik olacağız. Arif, içlerinde en güzel çocuktu, en yakışıklısı.
“Şaka yaptığını söyle, rezil etme beni” diye yalvarıyor.
“Taam tamam. Şaka yaptık Arif’imize, kız arkadaşı yok. Yapayalnız bir eşek bizim gibi. Ses deneme, ses deneme bir iki bir iki. Beş on.”
Mavi tişörtlü genç: “Bu şeyine koyduğumun ses sistemi geçenki gibi arıza yaparsa iyi olmaz. Bütün davetliler eğlence yarıda kesildi diye boğacaktı beni, arkadaşlar şamatayı bırakın da masaları sandalyeleri yerleştirin!”
Beyaz tişörtlü genç: Pasta da gelecek mi, içecek olacak mı.
Mavi tişörtlü genç onunla dalga geçti komik ses tonuyla: “Pasta da gelecek mi, içecek olacak mı? Hepsi olacak, bir tek sen eksiktin! Nergis teyzeye verdiğim masa sandalyeleri taşımaya yardım etmedin, bizi seyredip sigara içtin, havanı alırsın!”
“Ya belime ağrı girmişti. Ya yapma kanka.”
Bir diğer: “Gelin güzel mi? Neye benziyor?”
“Mezarda yeni çıkmış 80’lik kocakarı kadar güzel.”
“Damat neci peki?”
“Ya arkadaşlar size ne, işe yardım edin diye çağırdım sizi. İş yapın. Akşam gelmeden burayı beş yıldızlı otel gibi hazır olmalı.”
Hasan yaslanmıştı duvara ve içinden gençlere veda edip ayrıldı. Düğün salonundan sonra yapı yoktu, gerisi tarlalar, uçsuz bucaksız. Toprak yol vardı. Geri döndü ve ara sokağa girdi. Buradaki enerjiyi sevmişti, gençlerin atmosferini ve zamanı unutmuştu, her şeyi, kendini de ve zamanın nasıl akıp gittiğini anlamamıştı. Çok iyi hissettirmişti şamatacı gençliğe seyirci olmak. Mümkün olsa onlarla arkadaş olur takılırdı ama belli ki her birinin ciddi sorunları vardı ve bu şamata yaşamlarında kapladığı yer dakikalarla sınırlıydı ve diğer zamanları büyük ihtimal cehennem gibi zor geçiyordu.