Kızların Alevden Yalnızlığı 8
Haydar, sigara yaktı ve yine çalışmanın öneminden söz etmeye başladı. Bu kez konunun en ağır kısımlarına geldi ve konuşmaları kavramsaldı, burjuvazi, işçi sınıfı, proletarya… Of, Hasan’ın en sıkan şeyler, adamın teki ona bunlardan söz etmişti, kafası şişmişti, o sevdiği adama bir daha selam vermemişti, yine kafa ütüler diye. O tür konulara giren tipleri sevmezdi, hayatı, bir şeyleri öyle çözümlemek saçmaydı. Hepsi gereksiz şeylerdi, neyse ki Haydar konuyu çok uzatmadı, “göt herif bunlar; ama iyilik peşindeydiler” dedi, değer verdiği şeyler peşinden koşturanlar hakkında dedikleri ilginçti. Haydar ara ara başını çevirip Hasan’a bakıyordu, Hasan dikkatliydi, ölçülüp biçilip tartıldığını hissediyordu. Renk vermiyordu. Sadede renk vermeden dinliyor, yol manzaralarını izliyordu. İçinden gülüyordu, adamın çayıra atlama görüntüsü belirdi zihninde, iyi hissetti,
çayırlara atlamak tekniğini öğretmeye çalışan adama iş yapmak ve onunla takılmak eğlenceli olacaktı, üstelik para kazanacak, yatacak güvenli bir yer bulacaktı, yatak, yorgan battaniye, güzel bir kahvaltı. Kahvaltıda ne olur, yumurta, patates kızartması, peynir, bal, tereyağı, süt, belli ki bu adam köylü, köylülerin kahvaltı sofrası zengindir ve organik besinler tüketirler.
Ne tür iş yapacaktı acaba? Eh, iyi yemek versin de ne olursa katlanırdı artık. Köpek gibi çalışırdı. Hasan kaytarmak gibi şeyleri sevmezdi, namussuzluk sevmezdi, ama çok ağır iş yapmaktan da kaçınırdı, iyi birine benziyordu Haydar, rahatsız edici tiplerden değildi, sevimliydi; ama çok sert bakışları vardı, ne güzel, ne şanslıydı! İş yapacak, karnını doyuracak, yeni insanlarla tanışacaktı,
Uzun zamandır yatakta yatmamıştı, temiz, yumuşak bir yatak, sabah olunca başına neler gelecek, yemek bulma derdi olmayacaktı, o sıkıntılı hayatta kalma savaşı olmayacaktı, bir miktar para elde ederdi, adamla anlaşamazsa bu parayla başka bir şehre yol alırdı. Artık bu adamla teması kopma noktasına gelene kadar, evet, zor biriyse de katlanıp sabrederdi, parasını alır, ona güzelce sözler söyleyip veda ederdi. Basıp giderdi istediği yere. Belki sevgili bulurdu burada. Onunla tanışır, birkaç gün içinde sevgili olur, el ele tutuşur belki ona sarılır ve sonra giderdi buralardan. Onu incitmezdi, sömürmezdi, ona çektiği acıları anlatırdı, saf bir bağ kurardı, kimseye kötü bir şey olmadan taraflar yollarına giderdi ve onu sonsuza dek hatırlardı. İyi romanlarda ve filmlerde böyle olurdu. Ona öğüt verirdi bir çıkmazdadır belki de kız, bir şey der ve onun büyük bir farkındalık kazanmasını sağlardı, dertlerde boğulmuş ve kaybolmuş bir kızdır belki de, saflıkla ve içindeki bütün iyilikle söylediği birkaç söz kızın hayatında devrim niteliğinde bir karayışa yol açardı ya da kanserleşmiş ve bütün vücudu saran bir acıyı anında yok edebilirdi. Karşılıksız aşktan kaynaklı bir acı. Üst düzey filmlerdeki kişiler gibi hareket ederdi, asil, yürekli ve fedakar. Gerçek bir dost gibi. Belki kızın saçlarını okşardı tarardı, bir eliyle yanağını okşardı ondan ayrılırken. Ağlayarak son kez sarılırlardı birbirlerine.
Hasan bir elinde tuttuğu sarı renkli çiçeklere baktı, sonra Haydar’a. Gülümsedi. Bu adamı üzmemeye karar verdi, ne yaparsa yapsın, çok can sıkarsa kaçıp giderdi; ama bu çiçekleri çok sevmişti, onlar hatırına bu adamın kalbini kırmamaya karar verdi; çünkü işlerin her an berbat gideceğini hep hesap ederdi.
Haydar’ın gözünden o gülümseme kaçmadı; “sevdin çiçekleri demek?” dedi güldü.,
“Evet hocam” dedi Hasan.
Haydar şaşırdı, “bana hocam demeni çok tuttum, sana çok şey öğreteceğim, umarım!”
“Öğrenmek isterim. İş ilişkisinden ziyade çıraklık yapmayı severim.”
Haydar büyük bir kahkaha attı, iş var sende hasanım dedi, bak normalde o sözünü ettiğim canlarım hariç kimselere hasanım demem ama sana demek içimden geldi, buna layık ol ve hayal kırıklığına uğratma beni.
“Sen de beni” diyecekti, sustu. “Avanak değilim haberin ola” dedi içinden.
Haydar o coşku içinde kamyonetin torpido gözünden bir bebek emziği çıkardı ve ağzına koydu, bebek gibi emiyordu memeyi ve yavru köpekler gibi mızıldama sesi çıkarıyor, ara ara Hasana bakıyordu, hasan gülmeye başladı.
Haydar neden gülüyorsun diye sordu ciddileşerek.
“Gülünç çünkü.”
“Al memeyi sen de em.”
“Yok abi. Gerek yok.”
“Ağzım değdi diye mi?” dedi, “seni neşelendirmek için yapmıştım.” Ve torpido gözünden iki bebek emziği daha çıkardı, “bunların tekini bebekli bir kadın kamyonette bindiğinde düşürdü, diğer ikisini yolda buldum, sakladım, şans getirir bana diye, bebeklerin çok güçlü bir enerjiye sahip olduklarına inanırım. Ağzımda beni bebek emziğiyle görünce deli olduğumu düşündün kesin. Bebek emziği bulduğum günlerde kafam bozuktu, dengem yoktu, çatmaya yer arıyordum, ilkini bulduğumda bunun iyi bir şey olduğunu sezdim. Rastlantı değildi bu.”
Açık gözden bebek emziklerinden birini aldı Hasan ve dudakları arasına koydu.
Haydar, gülmeye başladı.
Ve Hasan çok uzatmadı, emziği yerine koydu. Haydar da. Hasan onu neşelendirmek için emziği ağzına almıştı, onun kalbine kalbini yaslamak için. Ama sakın başka bir şey emdirmeye kalkışmasın da. Sonu çok kötü olurdu.
“Umarım hasta biri değilsindir. Eğlenceli başlayan dostluk sonsuza dek sürsün.”
Evet, tutmuştu bu adamı, çarçabuk sevmişti, devam edilecek biriydi, gerçek bir yol arkadaşı, yürekli bir yol arkadaşı, bilgili biri.