gurbette, olmadı, ekin biçerlerdi, çiftliklerde çalışırlardı, babası belinden sıkıntı yaşayınca tüpçüye girmişti. Sohbete Ayşe de dahil oldu, karı koca burayı terk etmeyi hiç istemese de proje çocukların geleceğine ışık tutacağından dut yemiş bülbül gibi oğullarının azimli sözlerini dinliyorlar, ses etmiyorlar, edemiyorlardı, oğul çektiği sıkıntıları, acılar karşısında yapayalnız kaldığını öfkeyle anlatıyordu: Orada her şey çok güzel olacak anne! Herkes gitti buradan, bir biz kaldık.Beş sığır, altı koyun üç keçi, bir at, bir eşek, yirmi tavuk bunlarla nereye kadar gidebilirsin? Ot bulmak sorun, samanın fiyatı her yıl artıyor. Bunlar çekilecek dert değil!
Ayşe, sabah ezanı okunurken trink uyanırdı, cami uzaktaydı; ama ezan sesi silik de olsa buraya ulaşırdı, yaz günleri pencereyi açar, kollarını pervaza dayar, evin önünü, kuru manzarayı seyreder, ezanı dinlerdi, bu onun en iyi hissettiği, en huzurlu saatleriydi, namaz kıldıktan sonra karanlıkta ahıra gider, hayvanların bakımını yapardı; bunların sütünü, yoğurdunu, çökeleğini, peynirini, tereyağını satardı kasabada. Yine öyle, erkek bir sabahtı, oğlunun isyankar sözlerini düşünüyordu, huzur hissetmiyordu bu kez, kafasında köyde kalmak için sebepler yaratmaya çabalarken, çocukların okula gidip gelmesi cehennem kadar eziyetti, çamur batak ve ölümcül çığ tehlikesi vardı, kurt tehlikesi, burada doktor da yoktu. Çocuklar eve ayakları buz kesmiş ıslak.. dayak yemiş köpekler gibi gelirdiBu elektriksiz evbuzdolapsız susuzsıcak susuzşuursuzOğlu şunu demişti: Ev denilen yerde evde sıcak su olması lazım, hangi çağda yaşıyoruz, mağarada mı?
Büyük şehirde insanlar sıcak sulu banyolarında pahalı kedi ve köpeklerini lüks şampuanla yıkarken küvette, minik sarı ördek suda yüzmekte kedi şakalaşsın diyeBizim sistemimiz ilkel insanların sistemi, bu düzenin değişmesi lazım bence. Benim hırsım değil; biz.. bizim içinhepimiz için iyi olanı diyorum, buradan gitmeliyiz medeniyete! Başka çare yok! Düşünün taşının karar verin.
27 yaşındaki Habib hiçbir zaman ailesini yarı yolda bırakmamış, zaman zaman babasının önüne geçer, evin reisi olurdu, ona çok güvenir ve severlerdi, Habib yanlış iş yapmazdı, yanlış düşüncelere sapmazdı, iyisini bilirdi, uyanıktı, her yerde tutunur ve barınırdı, kendini sevdirirdi, kedi gibi dört ayağının üstüne düşerdi. Habib, günlerce onları göç projesi konusunda telkinlerde bulunak motive etti ve istediği oldu sonunda.
Yaz ayıydı, Kezban üniversite sınavlarında başarılı olmuştu. Ve aile göç etme vaktinin geldiğine karar vermişti. Hayvanları sattılar, kap kaçağı, yatak yorganı kamyonete yüklediler, önde çok yer yoktu, aile üyeleri eşyaların arasına, üstüne oturdu, sarılıp vedalaştıkları birkaç kimse oldu.
Sarı eski kamyonet bir Güney Doğu ilinden İstanbula doğru hareket etti.
Metropolün köprüsünü uzaktan gördüklerinde, içlerini yeni ve rahat bir yaşama başlamanın heyecanı sardı. Sarı kamyonet ilerledi, ilerledi, ilerledi, yanlarına getirdikleri yiyecekleri yediler. Bazı benzinliklerde ihtiyaç molası verdiler. Yorucu saatlerden sonra kamyonet zifiri karanlıkta ilerlemeye başladı, aniden yola çıkan bir canlıya çarpı kamyonet. Neyse ki ciddi bir şey yoktu, yuvarlanan canlı on metre kadar ilerde yerde can çekişir gibi kımıldadı ve aniden ayağa kalkıp karanlıkta eriyip kayboldu. O da neydi? dedi şoför, olay hakkında yorum yapıyorlardı, arkada duran taksi şoförü fırlayıp gelmişti yanlarına, sigara yakmıştı: Mandaya çarpıtınız. Kimse önlem almıyor, alamıyor, mandaların küpesi olmalı, bunun yüzde yüz yoktur, küpesi olsa kime ait olduğu ortaya çıkar, yetkililer de malın sahibini bulup ceza keser; ama mal sahipleri kulaklardaki küpeleri söküyor ki tespit yapılamasın. Bu bölgede böyle kazalar sık olur, ölümlü kazalar oldu, siz ucuz atlattınız kardeşim deyip şoförün sırtını sıvazladı.
Millet araca geçerken; medeniyete geldiğimizi sanıyordum! diye düşündü Kezban, tam bunu dile getirecekti, sussam iyi ederim diye düşündü.
Şoför ve Habib kamyonetin önüne geldi, aracın sağ kısmında, ucunda bir ezik vardı.
Şoför, kasabadan Habibin çocukluk arkadaşıydı.
Hasarın ücretini öderim.
Yok aslanım dedi Fatih, biraz ezik olmuş, çocukluktan kalma izler var kafamda, babam tabak fırlatmıştı. Yarıldı; ama düzeldi, dikişsizbu da onun gibi bir şey. Yüzünde yara izi olan mert görünür.
Gülüşme koptu bir anda.
Kamyonet yola koyuldu, yokuş çıktı, döne döne orman içine giden yolda ilerliyordu, Habib, yorgun şoförden direksiyona devraldı. Sonunda açık mavi boyalı tek katlı bir evin önüne geldi kamyonet.
Köylü Kız Kezban 3
köylü kız şehre göç eder üniversite okumak için