Ayrılığın Darağacında Hançerlendi Aşk
(Arda Edip) 21 Mayıs 2006 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Bir yürekti açtığım; kaçmadım da hançerinden sevgili. Vur şimdi gecelerde sefil ihtiraslarla dolu kadehlere sen. Benimse içtiğim yokluğundur; dün de , ondan önce de…
"Zamana yenilmeyelim ne olur!"
Yenildik, bitti. Işıklar söndü, kapandı kapılar ve duruldu sular...
|
|
Kördüğüm Bir Kabus
(Arda Edip) 16 Nisan 2006 |
Beklenmedik |
| |
Öyle ki şimdi iki düşman ülke gibi bir hat çekili kendimle aramda. Yargısı olmayan bir infaz var benliğimde; öylesine savunmadan yoksun bırakılmış. |
|
Seni Her Gün Doğuran da Benim Öldüren De...
(Arda Edip) 14 Eylül 2006 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Aşkımıza tanıklık eden ve dokunan yerlerde anıları tekrar canlandırmak yaşamaksa da, son perdesinde o sahnenin hançerlenmek; bu da ölüm demekti işte. Sahnenin son perdesi de, acılar içindeyken ben, öylece üzerime düşüyordu ve karanlıkla kaplanıyordu yeryüzü her defasında. Sen ise şikâyet ediyordun;
“Doğum günümü bile kutlamadın!”
|
|
Libassız Ruhların Sessizliği ve Prangalılar...
(Arda Edip) 9 Eylül 2006 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Pusulasını yitiren bir sandalım açık denizlerde. Tekmeleyerek ilerliyorum önüme çıkan engelleri. Yitirmenin acısıyla o asil rotaları...
Korsan karasularının dehlizlerinedir artık yolculuğum. Ve prangasızlık
yalnızlığıdır bu. Yalnızlık acısıdır. |
|
Sevgiliye Mektuplar 1 - Sızı
(Arda Edip) 16 Haziran 2007 |
Anı |
| |
Şimdi başka ellerdesin. Başka gözler bakıyor sana. Başka dudaklar öpüyor o gelinciğe dokunur gibi ürkek ve çekinik dokunduğum, kendimden bile sakındığım tenini. Başka eller dokunuyor sana, başka tenler. |
|
Sevgiliye Mektuplar 3 - Çocuklar Yok ve Kuşlar, Çiçekler
(Arda Edip) 16 Haziran 2007 |
Anı |
| |
Bir çocuk geçiyor penceremin önünden. Baktığım gözlerinde sen oluyorsun bir kez daha, bir kez daha. Biliyor musun, her gün onlarca çocuk geçer penceremin önünden. Onlarca çocuk durur oynar her gün penceremin dibinde. Onlarca çocuk geçer, oynar onlarca çocuk, onlarca sen yüzlerinde. |
|
|
Ay geceye tutsak, sen uzaklıklara. Uzaklıklar değil ayı tutsak eden, biziz tutsağı uzaklıkların. Birkaç saat süren bir tutum değil bizim tutulmuşluğumuz. Çağlardan çağlayıp gelen kementlere uzatmışız boynumuzu; parçalamak dururken sınırları. Azatsız köleleriyiz acıların. Ruhum tutsak bu gece, öfkelerim üstün değil acımdan. Kaç asır geçti kaç? Ve kaçıncı firarım bu dar hücrelerden...
(Fotoğraf için Tacettin Teymur'a teşekkürler...)
|
23.06.2007 14:12:42
|
Eylül Damlaları |
| |
Seni her gün doğuran da benim öldüren de...
Giderken dehlizlerime bir kez daha, en göz alıcı ihtiraslarına meydan okuyorum işte dünyanın. Ve gülün diyorum insanlarım şerefine dünyanın. Salınırken dünyanın siz parlak ışıklı aşk sokaklarında bir kurşun daha düşüyor ıssızlıkta bir çocuğun alnına. Bir bombanın aleviyle ısıtıyorlar üşüyen parmaklarını karanlık odalarında. Söylemiş büyükleri " karartma var bugün" diye. Kapatmışlar öylece aydınlıklara kapılarını ve perdelerini. Düşlerine sarılmışlar gülebilmek için. Dokuz taş oynarken eğlenebilmek için, kaç asır sonra taş kaynatıyor yine anaları.
Giderken dehlizlerime bir kez daha, düşünüyorum sevgili seni. "İnciniyorum." İncitmemek adına seni, gülüşlerimi çığlıklarıma çevirip, içime gömüyorum. İçime gömüyorum sevgili, sevgili gülüşlerimi, gülüşlerini kuşanarak... |
|
23.06.2007 12:30:06
|
Yaşamın ustura kıyılarından... |
| |
Şahlanacak yerküre. Bereketli topraklarımın üzerinde doğuracak analar özgürlüğü. İnsanca yaşamak olacak adı doğacak bebelerin. |
|
12.09.2006 00:29:28
|
Eylül Damlaları |
| |
"Nedir beni boyama düşüncen, renklerine gökkuşağın? Gökkuşağı renklerini benden alırken..."
|
|
|