Eflatun
(M. Emre Albayrak) 26 Ağustos 2008 |
Yüzleşme |
| |
Savaşlarla, cinayetler, tecavüzlerle bezenmiş bir yolu yürüyoruz insanlık olarak.. En mutlumuz gözlerini hiç açmayan.. Kulaklarımızda hep günahsız ölenlerin çığlıkları.. Yoruldum her cinayete ortak olmaktan.. Siz bakmasanız da olur.. Ben kaldırıyorum başımı.. |
|
Tanrı
(M. Emre Albayrak) 21 Ocak 2008 |
İlişkiler |
| |
Düşmeyi anlat dedi bana.. Düşmenin nasıl bir şey olduğunu.. Yaptığın hataların ardından, sana sunduğum laneti kabullenişini ve sonsuz düşüşünü anlat bana.. Binlerce yıllık kuraklıklardan ve her ölümlüyü binbir çileyle yok edecek acılardan geçtin.. Zihnine oyunlar oynadım.. Delirmen için neyim varsa yükledim sırtına.. Düşüşün anlam kazanmasın diye adını bile koymadım yalnızlığının.. Sadece fiile odaklan diye "düşmek" dedim yaptığın şeye ve sana "düşen" sıfatını ekledim kendi aklımda.. Şimdi hadi anlat dedi.. Seni en tepeye çıkardıktan sonra sonsuz yolculuğun olan düşüşe kendi elimle sunuşumdan sonra.. Neler oldu.. Anlat.. Dedi.. |
|
Takva
(M. Emre Albayrak) 4 Ağustos 2007 |
Savaş ve Afetler |
| |
Kişiselleştiriyorum bazen dünyanın dünyevi sayılabilecek dertlerini. Depremler ve yangınlar sanki sadece beni sinir etmek için oluyormuş yada savaşlar sinir kat sayımı yükseltmek için çıkıyormuşcasına kişiselleştiriyorum.. |
|
Huzur
(mehmet emre albayrak) 14 Haziran 2007 |
Düşler |
| |
Bir hayata yatıp bir başkasına uyanmak. Uyanmanın ötesine geçip arınmak ve arınmanın getirdiklerini insanlara aktarmak. Toprak olup geçmişini binlerce parçaya böldükten sonra yeniden bir gelecek yaratmak.. Olmazların dünyası biliyorum, ama "neden olmasınlar" da yakışıyor bu sabah gün doğumuna.. |
|
Domates
(mehmet emre albayrak) 10 Haziran 2007 |
Yaşam |
| |
Bir cehennem hüküm sürerken çevremizdeki çoğrafyada, beklenen tek çığlık, kırmızısı kaçmış gözüken ve belki de asla dilimize değmeyen acılardan ve acıklı hikayelerden usanmış domateslerden.. Bir cennet rüyası ve sadece cehennemi yaşayabilenlerin taptığı, sen, ben ve hayallerimden gelen.. |
|
|
şaire selam..
ben.. sen.. boş kağıtlar, kalem ve düşünceler.. ilham perisi görünümünde hayatıma girişin ve dolmaya başlayan sayfalar eşliğinde soğuyup kabuk bağlayan benliğim.. kağıt, kalem, sen ve ben.. tam da üzerimize bahisler oynanmaktayken.. ansızın gidişin.. ben ve kağıt ve kalem.. ne kadar şaşkın bir köşede.. kağıt ve kalemdi oysa gidecekler arasında ilk sırada bilinen.. gidense sen.. kalem şaşkın mayhoş tavırlarla ruhsuzuğunu kulağıma fısıldamakta.. durgun kağıt. anın tadına varmakta.. ilk sen gittin oysa.. ne kadar da boşluklu bir yapıdaymış insanın içi yeni yeni farkettim.. gidişler ve gelişlerle doluymuş hayat, ki bana görünen hep "hoşçakal falanca belediyesi" tabelaları.. hoşgeldinlerin yokluğuna alışamamışım.. kağıt bir tuhaf.. kalemse işgüzar.. hayalleri ve umutları aksatmadan harab eden bir ılık rüzgar.. ilk sen gitmiştin bak oysa.. ben ve kağıt ve kalem.. ne kadar da uyumlu.. gidişin bir başka kitabın konusu.. şimdilik sadece hoşçakal.. kağıt ıslak ve kalem bir köşeye yaslanmakta.. benim ise dayanağım gün geçtikçe azalmakta..
|
|