Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Köpeğini gezdiren ufak bir kız çocuğu halinden memnun değil gibiydi. Bir başka çocuk ise köpek tasması benzeri bir şeyle belinden bağlanmış halde yürüyordu aynı yolu. Tasmanın ucu babadaydı. "Bu nasıl bir baba?" diye geçirdi içinden. Baba olduğunda böyle olmayacaktı. Buna yemin edebilir, bayrak üzerine söz bile verebilirdi. Bayrak önemliydi O'nun için, çok hem de. O bu düşünceler içinde kaybolmuşken, bir el dokundu omzuna. Kafasını çevirip dokunana baktı. Cavit'ti. "N'apıyorsun lan burada tek başına?" "Canım sıkkın ağabey, kafamı dağıtmaya çalışıyorum" "Lan burada dağılmaz o kafa. Gel benimle" Cavit'in peşine takıldı. Tahta, küçük bir köprüden geçip bir parka geldiler. Gürültü aynıydı. Buradaki tek fark, önlerinden insanlar geçmiyordu. Parkta beş-on kişi vardı. Gruplar halinde dağılmışlar, kendi hallerinde takılıyorlardı. Takılmak, içki veya esrar içmek demekti bu parkta. Cavit bankta oturan birinin yanında durdu. Peşindeki de O'nu taklit etti. Cavit bankta kendinden geçmiş gibi duran adama seslendi; "La kıro, çavani başi?" "Ez başem. Ne istiyorsun?" "La oğlum ben senden ne isterim? Para kazan isterim" Bunu söylerken cebinden çıkardığı parayı adama uzattı Cavit. Bankta oturan, saçı sakalı birbirine karışmış iri adam da elini cebine attı. Avucu içinde tuttuğu şeyi Cavit'e uzattı. Kesiklerle dolu kolu berikinin dikkatini çekmişti. "Faça atacak yer kalmamış kolunda, bacaklara geç artık" "Qewitin meyxur!" Cavit ile torbacının yanından uzaklaşıp, parkın diğer köşesinde bir masaya geçtiler. Orada da iki adam oturuyordu. Masada vişne suyu ve votka vardı ve adamlar oldukça sarhoş görünüyorlardı. "Vay Cavit! Naber lan top?" "Toplar anana atlasın Rıza" Bu geleneksel selamlaşma şekilleri olmalıydı. El sıkıştılar. Cavit 25-26 yaşlarında görünen diğer adama döndü. "Ben geldim Mahir, görmedin mi?" "Gördüm ağabey" "O zaman topukla çocuğum. Ebene atlamayayım akşam akşam" "Eyvallah ağabey" Mahir bardağını da alıp masadan derhal ayrıldığında, Rıza Cavit'e sitemkar bir bakış attı. "Ayıp ediyorsun çocuğa Cavit" "O bana ayıp etti. Dövmediğime dua etsin piç!" "Bak hala ya! Oğlum çocuğun kafası güzeldi be" "Benimki de güzel, ne yapalım şimdi? Ben de anasına bacısına mı sarayım? Ne yapayım Rıza, senin karını mı… Neyse" Rıza bu lafın üstüne bir süre sessiz kaldı. Sonra konuyu değiştirmek adına dile geldi; "Bu genç kim Cavit?" "Meczubun biri. Şu karşıda buldum" "O zaman bu meczup bir bardak votka içer herhalde?" "Daha iyisi varken mi?" Cavit az önce satın aldığı "malı" cebinden çıkardı. Rıza parlayan gözler ile bakıyordu. Beriki henüz lafa girmemiş, ne olacağını bile düşünmemişti. Akışına bıraktığı akşam yürüyordu... Kafaları güzel olmuştu üçünün de. Cavit birkaç metre ötelerinde kasap önünde ciğer bekleyen kedileri andıran Mahir'e seslendi. "Mahir, gel la votka iç" Sesinde neşe vardı. Mahir hiç düşünmeden soluğu yanlarında aldı. Hemen bardağını votka ile doldurdu. Rıza, zıvanayı bulmuş "malı" bir nefes de olsa nasiplensin diye Mahir'e ayırmıştı. O an, büyük bir iştah ile yeniden yaktığı "malı" ciğerine çeken Mahir'den mutlusu yoktu. Cavit yanındakine döndü; "E anlat bakalım Rıza, nasıl işler?" "Sabaha kadar orospular ile uğraşıyorum a.k. Ne olsun, hayat aynı" "Bak kardeş, böyle bi hovardalık işin filan olursa Rıza ağabeyine git. O sana her türlüsünü ayarlar" "Höst lan! Pezevenk miyim ben?" "Ama topları kendine ayırır" "E yuh artık lan!" Kahkahaları yularından kurtulmuş danalar gibi dağılıyor, diğer seslere karışıyordu. Mahir çok mutluydu. Cavit ve Rıza neşeli. Beriki ise düşünceli ve sessiz. "Senin neyin var la?" Beriki biraz düşündü. Ne diyebilirdi ki? Bu adama nasıl anlatabilirdi? Anlatamazdı… "Bi şeyim yok ağabey" "La kandırma beni. Seni gördüğümden beri düşüncelisin. Anlat da rahatla. Belki bi akıl veren olur, bi çözüm olur" "Çözüm kürtaj" "Kürtaj? Lan! Ne bok yedin?" Düşünceleri ses bulmuştu bir an. Hiç planda yokken şimdi Cavit ve diğerleri derdini anlamışlardı. Gerçi tanımadığı diğer ikisi sorun değildi de, Cavit... Lafı toparlaması gerekiyordu. "Bak ağabey, hassas konu. Lütfen aramızda kalsın" "Lafı bile olmaz oğlum. Anlat bakalım aslını faslını" "Ya, işte,.. kaza oldu" "Ne? Leyla kızım gibidir. Çözümün mantıklı olmalı. Kürtajı O da istiyor mu?" "Daha konuşmadık" "Anlıyorum kardeşim. Ben de Didem'de, yani ilk çocuğumda afallamıştım. Ne yapacağımı bilememiştim. Sakin kafayla düşünmek lazım. Bak şimdi dünya tatlısı bir kız oldu" "İyi de ağabey, sen ilk çocuğunu yaparken evli değil miydin?" "Evliydim" "Heh, sorun da burada zaten" Bir süre sessizlik oldu. Mahir hariç kimse gülmüyor, sırıtmıyordu. Rıza sıkılmış gibi saatine bakıyordu sürekli. Cavit'in kafa uzaklara, gençliğine kadar gitmişti. Beriki ise cevapsız sorular duvarına toslamaktan bitap düşmüş, votka ile beyin hücrelerini öldürmeye devam ediyordu. "Ben gidip Leyla ile konuşayım ağabey" "Tamam Kaan, en doğru çözüm ortak karardır unutma. Leyla kızım gibidir, sakın üzme O'nu" "Eyvallah. Beyler, iyi akşamlar" "İyi akşamlar" Rıza yine dile gelebilmişti. Mahir ise kendinden iyice geçmiş, elinde tuttuğu plastik bardağı artık ne şekilde görüyor ise, şaşkın bakışlar atıyor, sırıtıyordu. Gecenin ilerleyen zamanında Cavit'in kızı hakkında müstehcen sözler sarfedecek, bir kez daha ağzı burnu kırılacaktı. Şimdilik bardağa bakıp salya akıtıyordu. Kaan, duvarları nemden dökülen evine gelmişti. İçeride kendisini bekleyen sevgilisinin suratı asıktı. "Neredesin sen?" "Cavit ağabeye rastladım. Bilirsin, bi yudum içmeden bırakmaz" "Eminim bir yudum içmişsindir" "Uğraşma benimle Leyla!" "Ya, evli değiliz diye bu şekilde davranamazsın" "Onunla ilgisi yok bebeğim. Sen fazla üstüme geliyorsun sadece. Azıcık rahat olsan?" "Ya sen bu kadar rahat olmasan? Bugün doktora gittim" "E, ne dedi? Umarım olumsuz bir şey yoktur" "Yok çok şükür. Kist değilmiş. Yağ bezesi dedi. Geçermiş" "Of ya, bayağı panik yapmıştık. Çok sevindim hayatım" "Bir de umursamaz durmasan... Seviyorum ulen seni!" "Ben de seni seviyorum ulen. Gel buraya!" Sevgililer birbirlerine sarıldılar. Kaan bezenin olduğu yere dokundu, güldüler. "Aşkım, benim duş almam lazım" "Tamam canım. Aç mısın? Hazırlayayım mı bi şeyler?" "Kurt gibi desem yalan olmaz. Fena" "Tamam aşkım, sen çıkana kadar bi şeyler hazırlarım" Kaan duşa gitti. Kapıyı kilitledi. Küvetin kenarına oturdu ve cebinden telefonunu çıkardı. Mesaj kısmına şunları yazdı; "Tek çözüm kürtaj. Bak baban ikimizi de öldürür. Mantıklı ol. Beni yarın ara" Gönderiliyor… Mesaj Gönderildi, Alıcı; Didem
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emilio Santos, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |