"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Sözümüz siyasetin söylediklerini kendine göre yorumlayarak aktaran her türlü yayın organı dışında işin özünü merak eden duyarlı vatandaşlaradır. Çünkü onlar biliyorlar ki Türkiye’de binlerce eğitim bilimi alanında çalışan akademisyen var. Bunlar her yıl değişik tarihlerde kongre, konferans, sempozyum vb. bilimsel etkinlikler adı altında bir araya gelmekte, bildiriler sunmakta ve raporlar hazırlamaktadırlar. Öğretmen davranışından öğrenci kazanımlarına, Türkiye eğitim politikalarından dünya örneklerine birçok konuda görüş belirtiyor ve değerlendirme yapıyorlar. Yüze yakın yalnızca eğitim bilimi alanında yayın yapan hakemli akademik süreli yayın, binlerce yüksek lisans ve doktora tezi ve makale bulunuyor. Sanırım siyasetçilerin bunları görmemelerinin sebebi akademisyenlerin bilimi kendileri için yapmaları veya büyükler neylerse güzel eyler şeklindeki düşüncelerdir. Yasa teklifinde başka ülke örnekleri referans gösterilerek bizde de aynı uygulamanın yapılması gerektiği belirtiliyor. Unutmamak gerekir ki sosyal bilim olan eğitim alanı mevcut toplumsal kültürden etkilenir. Dolayısı ile ülkeler eğitimlerini şekillendirirken kendi kültürel yapılarını dikkate alarak sistemi oluştururlar. Ondandır ki hiçbir ülkenin eğitim sistemi diğeriyle amaç ve yapı bakımından aynı değildir. Türkiye eğitim sisteminin en büyük yanlışı Osmanlının son dönemlerinden bu yana hep başka ülke modellerini örnek alarak reform adı altında yenilik yapılacağı şeklindeki çabalardır. 1983/84 öğretim yılında ilköğretime başlama yaşı yine diğer ülke uygulamaları gösterilerek yedi yaştan altı yaşa düşürüldü. Ertesi yıl uygulamadan hemen vazgeçildi. Çünkü unutulan nokta örnek gösterilen ülkelerde okulöncesi eğitimde üç/beş yaş grubu için okullaşma oranı yüzde doksan ile yüz aralığında olduğundan çocuklar okula birçok kazanımı edinmiş halde geliyorlar. Türkiye’de 2009 da birçok ilde altı yaş için okul öncesi eğitim zorunluluğuna rağmen bugün okullaşma oranı yüzde kırk yedi civarında. Bir önceki Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 2013/2014 öğretim yılında altı yaş için okul öncesinin zorunlu olacağı konusunda karar alındığını söylemişti. Karar sonrasında bugün on iki yıllık zorunlu eğitime karşı çıkan TÜSİAD yayınladığı raporlarla, verdiği yazılı demeçlerle kararın yerinde hatta geç kalındığını söylemişti. Yani o zaman siyasetçilerle sözleri paraleldi. TÜSİAD ın eğitim raporlarında okul öncesi eğitimin ebeveynin iradesine bırakılmayacak kadar hayati bir mesele olduğu, eğer çocuk ne kadar erken yaşta okula verilirse daha başarılı, hatta iş yaşamında daha çok “girişimci” olacağı vurgulanıyordu. İnsan aklına üç yaşındaki çocuğun annesi ile yaşayacağı duygunun ölçülmezliği ile okul öncesine yönelik oyuncak, kitap, materyal vs. gibi devasa sektörün iştah açıcılığı geliyor. Patronların şu andaki sıkıntısı herhalde okul öncesinin zorunlu olmaktan çıkarılmasıdır. Ama biliyoruz ki eğitim otoriteleri okul öncesini zorunlu bir eğitim kademesi olarak görmezler. Siyasetçilerin diliyle de söyleyelim dünyada birkaç ülke dışında okul öncesi eğitim zorunlu değildir. Ama yaygındır. Süresi ne olursa olsun okuma yazma, temel beceriler edinme, hayata hazırlama ve üst öğrenime hazırlık (çocuğun devam etme ihtimalin karşı) için ilköğretim kademesi zorunludur. İlköğretimin son birkaç yılı mesleki teknik eğitime veya genel ortaöğretime yönlendirme için bir geçiş aşamasıdır. Yani bu dönem bireyin geleceğinin/mesleğinin belirlendiği dönemdir. Eğitim otoritelerince zorunlu kademe olarak görülmeyen ortaöğretimden mezun olan bir öğrenci kalifiye eleman olarak mesleğe/hayata atılır veya yüksek öğretime ilgisi/yeteneği doğrultusunda yönlendirilir. Türkiye de eğitim uygulamaları oluşturulurken yapılan en büyük yanlış çocuğun uzun süre okulda kalarak daha çok bilgi yüklenmesi şeklindeki algılamadır. Yapılması gereken mesleki eğitime yönlendirmenin cazip hale getirilerek insanlarımızın gelişim dönemlerinin sonunda kısa yoldan hayata atılmaları şeklindeki yapının oluşturulmasıdır. Mesleki teknik eğitim, nitelikli insan gücü ihtiyacı ve uluslararası rekabet gücü kazanma çabası içindeki Türk ekonomisi bakımından çok önemli bir konu. Çünkü bu eğitim türü nitelikli insan gücünün yetiştirilerek ekonomik kalkınmayı destekleme ve hızlandırma görevinin yerine getirilmesine katkı sağlıyor. Derslerde öğrencilerime eğitim üzerinde düşünün derim. Düşünürken başka ülke örnekleri ile değil bu toplumun kültürü, insanımızın istekleri ve mevcut yapının iyileştirilmesinin temel çıkış noktası olması gerektiğini de eklerim. Doç. Dr. Sadık Kartal Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Sadikkartal02@mynet.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sadık Kartal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |