Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
‘Gecenin ilerlemiş bir saatinde, sokak lambaları ve ışıklı tabelalar tarafından aydınlatılmış bir kentin hikâyesi…’ Kulağıma taktığım kulaklıklarla soğuk bir kış akşamında, kentin karanlığında kayboluyorum. Kalabalık caddelerden yalnız bir adam olarak geçiyorum. Acaba insanlar, yalnız olduğumu anlıyorlar mıdır? Ya da daha önce hiç yalnız kalmış mıdırlar? Sağ tarafta araç trafiği… Kaldırımda insan… Sahi bizler neden bu kadar aceleciyiz; evlerimiz hep aynı yerinde, dizilerimiz aynı saatinde ama bizler her gün biraz daha hızlanmak için çabalıyoruz. Daha geniş yollar yapmanın, daha hızlı arabalar, daha hızlı bir internet… Ölümü gerçekten bu kadar mı çok özledik? Çünkü hızlı olduğumuz kadar yakınız ölüme... Ömrüm boyunca bir şeyler yazmak için almadım elime kalemi. Ama bugün başka… Bugün öldüm; içimdeki beni öldürdüm. Çünkü eğer o ben, bende yaşamaya devam etseydi, cesedimi bir köprünün yanı başında bulacaklardı. Yazıyorum, çünkü bugün bir çocuk gördüm. Yazıyorum, çünkü bugün meçhul bir çocuk gördüm ve… Burada bırakmalıyım, çünkü yazamıyorum. Hayır! İlk kez yazdığımdan değil; o çocuğun gözlerinin yazarken kâğıda düşmesinden. Ama eğer yazmazsam biliyorum ki, asla uyuyamayacağım. O anı anlatmalıyım, vicdanımı rahatlatmak için o anı anlatmalıyım. Yalnızlıktan sıkıldığım anlardan biriydi ve kendimi yalnızlar ordusunun ortasına atmaya karar vermiştim. Çok geçmedi ve kendimi caddelere attım. Hava çok soğuktu ve ben o soğuğa rağmen yürüyordum. Dev bir beton yığını olan ama insanların uğrak yeri haline gelmiş şehrimizin en büyük alışveriş merkezine gitmeye karar verdim. Belki indirime girmiş ve fiyatı yüz liraya düşen kazaklardan alırım diye düşündüm. İçerisini lüks arabaların doldurduğu otoparkın içinden geçip alışveriş merkezine doğru yürümeye başladım… Kapının hemen önünde elinde mendiller duran küçük bir oğlan çocuğu çarptı gözüme. Bu soğukta incecik ve ona çok büyük gelen bir mont vardı üzerinde. Elleri morarmıştı, titriyordu ve burnu da akıyordu. Ama o sanki hiç üşümüyormuş gibi aynı kararlılıkla bir şey söylüyordu. - Mendil alır mısın abi? İnsanlar çocuğun yanından umursamaz bir şekilde geçip gidiyorlardı ama çocuk yılmıyor ve aynı şeyleri söylüyordu. Yanında bir adam durdu çocuğun… Mendil alacak sandık, yani ben ve çocuk. Hayır, öyle olmadı. Cebinden ederi iki bin lira olan bir telefon çıkardı adam, açtı ve büyük bir kibarlıkla telefondaki kişiyle konuşmaya başladı. Cebinden çok yüksek fiyatlı bir telefon çıktı ama bir elli kuruş çıkmadı adamın. Kibarca konuştu ama çocuğu mutlu etme kibarlığını gösteremedi. Daha fazla dayanamadım ve mendil satan çocuğun yanına gittim. Amacım o küçücük yavrucağı sevindirmekti. Yanına vardığımda cebimdeki elli lirayı çocuğa uzattım. Çocuğun parayı gördükten sonraki tepkisi beni çok şaşırttı. Hayır, sevinmedi çocuk, gözleri ışıldamadı. Aksine bir endişe kapladı yüzünü ve dedi ki: - Ağabey! Burada ne elli liralık mendil var ne de benim cebimde elli liranın üstüne verebilecek kadar para… - Zaten sadece bir mendil alacağım ve paranın üstünü istemiyorum, dedim. - Olmaz ağabey, ben hakkımdan fazlasını istemem! - Ama ben almanı istiyorum, diyerek ısrarcı oldum. Bir hüzün çöktü çocuğun yüzüne, bir endişe, bir utanç... Neden utanıyordu ki? Parasızlıktan mı acaba? Tüm mendillerini verdi bana, utana sıkıla aldı parayı ve karanlıkta gözden kayboldu çocuk. - O gözler… Elimde onlarca mendille girdim alışveriş merkezine. İnsanlar bana garip garip bakıyorlardı. Acaba dedim kendi kendime bu insanlar o çocuğa da bu şekilde mi bakıyorlardı? İnsanlara aldırmadan mağazaların vitrinlerine bakmaya başladım. İndirim dönemiydi… Sezon sonunda satılmamış kışlıklar yarı fiyatına satılıyordu mağazalarda. Hepsi kalabalıktı mağazaların, hepsi gösterişliydi. O üşümüş çocuğun gözleri geldi aklıma, vitrinde üzerinde fiyat etiketi iliştirilmiş takım elbiseli manken çocuğa bakarken. Sahi bu mankenin üzerindeki kıyafetler o çocuğa ne kadar da yakışırdı. O meçhul çocuk… Mağazalardan uzaklaşıyorum, koşar adım çıkışa yöneliyorum. - Çocuğu bulmalıyım… - Ailesini bulmayım… - Arkadaşlarını, akrabalarını… - Nereye gitmiş olabilir gecenin bu saatinde? - Bu karanlıkta evini bulabilir mi acaba? Onu, giderken gördüğüm yolu takip ediyorum... Gittiğim yollar ıssız, geçtiğim sokaklar tekin değil. Her yer karanlık, sokak lambalarının ışığı sanki bilerek az yanıyor buralarda. Oysaki caddelerde, o zengin insanların dolaştığı yerlerde ne kadar aydınlık sokaklar… Bir köpek havlaması bölüyor düşüncelerimi. Az ileride, sağda bir köpek büyük bir kararlılıkla havlıyor; git buradan dercesine. Tanımadığı bir koku alıyor çünkü köpek; zengin bir adamın kokusunu… Buralara yabancı, daha önce hiç bu mahalleye uğramamış bir adamın kokusunu… Köpeğin olduğu yöne doğru yürüyorum. Köpek bir bahçenin içinde… Bahçede bir ateş yanıyor; ateşin yanı başında bir anne ve üç küçük çocuk cesedi duruyor… Cesetlerden ortada duran… Evet, o meçhul mendil satan çocuğu tanıyorum… Boğazıma bir şeyler düğümleniyor. İncecik montunun içinde donmuş bir çocuk. Daha fazlasını görmeye ne yüzüm var ne de cesaretim. Gidiyorum… Geldiğim yoldan koşar adım geri dönüyorum. Aydınlık caddelerden, karanlık yüzlü insanların arasından yolumu bulmaya çalışıyorum. Aldığım mendiller yağmura karışan gözyaşlarımı dindirmiyor. Tıpkı ateşin soğuğu dindirmediği gibi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Melih Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |