Paul'un Peter hakkında söyledikleri, Peter'den çok Paul'u tanımamızı sağlar -Spinoza |
|
||||||||||
|
'Yaşamak nedir?' diye sordu kendi kendine. Çok severdi böyle cevabını bilmediği soruları cevaplamak için saatlerce uğraşmayı. Sahi yaşamış mıydı kendi hayatını. Yüzü solgundu. Hocası tarafından sözlüye kalkan o 'tembel' çocuk gibiydi. Utanmıştı... Neye karşı utandığını bilmiyordu. Belki de Tanrı'ya karşı utanıyordu. Çocuk olmuş muydu?, Sevmiş miydi hiç bilmiyordu. Sessizliği bozan makinenin sesi onu rahatsız etmeye başlamıştı. Aslında onu rahatsız eden o ses değildi, onu rahatsız eden yavaş yavaş hayatının son bulmasıydı. Ailesini düşündü, 'Bu son yolculuğumda yapayalnızım'. Babasının küçük bir dükkanı vardı. Fakir değillerdi belki ama zenginde sayılmazlardı. Tek çocuktu. Annesi orta boylu, kilolu, şeker mi şeker bir kadındı. Babasının güldüğünü hiç hatırlamıyordu. Gerçi babası hakkında hatırladığı tek şey sigara içip aklına gelen her şeye küfür etmesiydi. Annesi, onu hiç unutamıyordu. O bir melekti... Bir gün sınıfta bir öğrenci 'Hocam melekler nasıl?' diye sormuştu. Öğretmen de 'Kanatları olan, çok güzel şeker mi şeker, bembeyaz varlıklar.' demişti. O gün, eve önceki günlere göre daha hızlı gitmeye çalışıyordu. Annesini görmesi lazımdı. Acaba annesinin de kanatları var mıydı? Eve girdiğinde annesine koştu ama annesinde kanat felan yoktu. 'Anne kanatların nerede?' diye sorduğunda annesinin cevabı onu çok üzmüştü. 'Benim kanatları yok ki canım oğlum.' Ne yani şimdi annesi melek değil miydi? Hayır annesi elbette melekti, hoca yanlış biliyordu. Gülümsedi, Cevdet. Çocukluğundan kalan tek anı buydu. Tekrar yaşamak istedi bir an. 'Keşke' dedi. 'Keşke bir şansım daha olsaydı da hayatı baştan yaşasaydım. Çocuk olsaydım, doyasıya koşup, horoz şekerlerinden yeseydim. Babamın kızacağını bilmeme rağmen ona sarılıp öpseydim onu.' Oysa unuttuğu bir şey vardı. Keşke treni hep boş geçmişti duraklardan. Gitmesine çok az kalmıştı. Yüzünde yaşayamamış olmanın pişmanlığı vardı. Gidiyordu arkasında bir kaç küçük not, bir şiir kitabı ve denemeler bırakıyordu. Ama ne işe yaradı ki. Doğduğunda da tanınmıyordu ölürken de tanınmayacaktı. Gözlerinden dökülen yaşlar tam çarşafa düşecekti ki bir şey duruyordu karşısında. Neydi bu, kimdi? Gerçi anlatsa da anlamazdı kimse. 'Galiba ölmeden önce gelecek olan melek buymuş' dedi. Odanın sessizliğini belli aralıklarda bozan o makina, durmadan ötmeye başlamıştı. Odaya onlarca insan koştu ama boşuna. Ölmüş bedenin raporunu yazmaları gerekiyordu. Cevdet bilseydi bunu, mutlu olurdu. İlk kez adını birçok insan duyuyordu: Cevdet Günbak! Cesedi kimsesizler mezarlığına gömdüler. Bir hoca ve bir kaç adam tabutu sırtladı, dualar okundu, sırf 'adet yerini bulsun' diye. Cevdeti gömüp gittiler, bir kişi dışında. Hava yağmaya başlamıştı ama o yine oradaydı. O da pişmandı. En iyi arkadaşını yalnız bırakmanın pişmanlığı vardı içinde. Yağmurdan sırılsıklam olmasına rağmen yine yürüyordu. Gözyaşlarını saklamanın başka çaresi yoktu çünkü. Yürüyordu... Arkadaşının evine doğru yürüyordu. Çok geçmeden buldu evi. Apatman kapısı açıktı. Ruhunun içindeki acıya rağmen girdi. Kapının önüne geldi, anahtarla biraz zorladıktan sonra kapıyı açabilmişti. Burnuna gelen koku çok tanıdıktı... Dostunun kokusunun yanında yalnızlık kokuyordu. Bu kokuyu iyi bilirdi. Dostu da yalnızlık kokmuyor muydu? Ev karanlıktı tıpkı hastahendeki oda gibi. Perdeleri açtı, o dost. Her yerde notlar vardı. Yerde, duvarda, masada her yerde... Hepsinin altında aynı imza 'Cevdet Günbak'. Ama asıl dikkat çeken gülen çocuk resimleriydi. 'Bu uçurtma hala daha nasıl sağlam.' diye düşündü. Uçurtmaya bakarken yüzündeki ıslaklık onu kendine getirmişti. İşte yine ağlıyordu. Dostuna ağlıyordu, pişmanlığa ağlıyordu. Yazıları eline aldı. Şiirler vardı, denemeler ve günlükler. Arkadaşına olan borcunu nasıl ödeyeceğini biliyordu. Hemen bilgisayarı önüne açtı. Kitabın adını yazmıştı bile: 'Not Defterinden Arta Kalanlar...'
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Melih Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |