"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
LEZZET Son yıllarda yiyip içtiklerimizden çokça şikayet eder olduk.”Nerede eski meyvelerin tadı?...Nerede bizim zamanımızdaki yoğurdun lezzeti?..Nereden aldım şu eti bilmem ki” sözlerini çok işitir olduk.Daha önceden alıştığınız lezzetleri artık bulamamak ne kötü..Çünkü hayat ve ondan bize sunulan lezzetler, bizlere bahşedilmiş en güzel armağanlardandır. Çocukluk yıllarımız aylarca süren kış hazırlıklarıyla doludur. Buğdayı kaynatıp, kurutup, sonra bir eşeğin çektiği değirmen taşının altında teninden ayırırdık.Sonra el değirmeniyle buğdayı kırıp bulgur yapma işi tamamlanırdı.Tabi ki en az bir haftamız giderdi. Tarhana yapmayı, ev makarnası hazırlamayı, kuskusu saymıyorum bile. Hazır salça ve hazır kırmızı biberden kimin haberi vardı ki?Eğer yaşamak istiyorsak, her şeyimizi yazdan hazırlamalıydık. İyi ki şu büyük marketleri icat etmişler(!)Yoksa geçmişte büyük emekler çekip, bin bir zahmetle hazırladığımız malzemeler nasıl hazır bulacaktık? İnsanlarımız çok kolay bir biçimde, üretim toplumu olmaktan tüketim toplumu olmaya razı oldu. Artık hemen her şeyi köylüler de dahil satın alıyor.Ancak eski hayatımızda yaptığımız işten duyduğumuz tatmin olmayı ve lezzeti hesaba koymamıştık. Artık küreselliğin çarkları insanlarımızı, tembellik girdabında boğmaya devam ediyor. Beslenme kültürümüz böylece hiç geri dönülmez bir biçimde yok oluyor. Genç neslimizin beslenmesi, otantik lezzetler yerine uluslararası beslenme firmalarına havale ediliyor.Gerçi neler kaybettiğimizi bilmenin, ibret almayacak olduktan sonra ne önemi var ki? “ Eskinin her şeyi iyiydi” saçmalığını asla iddia etmiyorum.Ancak bugünün dünyasında yiyip içtiklerimiz daha kaliteliyse bir şey diyeceğimiz yok.Ancak biliyoruz ki ülkemiz ve bütün dünya insanlığı beslenmeyle ilgili ciddî tehditler altında.Her gün, hormondan, kimyasal ilaçlı sebze ve meyvelerden, sorumsuzca kullanılan kimyasal gübrelerden bahsediliyor basınımızda.İşin sağlık tarafı böyleyken, insanlarımızın hazır, katkılı gıdalara karşı rağbeti de duraksamadan devam ediyor.Bunda en büyük pay sahibi uluslar arası şirketler olduğu kadar, insanlarımızın beslenme zevk ve kalitesinden çabuk vazgeçmeleridir. Yabancı ülke üniversitelerinden birinde, bana sordular.”Sizin millî yemeğiniz nedir?” Ne diyeceğimi bilemedim.Çünkü , dünya yemek kültürüne sunacak o kadar yemeğimiz vardır ki, her biri yurdumuzu temsil edecek güçtedir.Pide, Kebap, Türk mantısı, Güveç,Yahni,Yuvarlama,Sarma… düşünürken kararımı verdim;Keşkek.Bu dünyadaki en temel iki gıdanın; etle buğdayın en sıkı fıkı olduğu yemekti. Bir çok yerde ve her zaman düğünlerin vazgeçilmezi.Gerçekten otantik (yerli) yemeklerimizin her biri dünyayı kıskandıran lezzetler.Siz böyle bir damak zenginliğini bırakıp, başka ülkelerin gıda zincirlerine ve zevklerine teslim oluyorsunuz! Sağlıksız gıdalar bir yandan, damak tadı ve yerli lezzetleri terk etmek bir yandan…Bu gün bir çok insan yanlış ve sağlıksız beslenmenin getirdiği hastalıklardan muzdariptir.Zeytin üreten bir ülke olmamıza rağmen, zeytin tüketimini bütün halkımıza yaygınlaştıramıyoruz.Üç tarafımız denizlerle çevriliyken, ne kadar balık yediğimizi bir araştıralım bakalım.Bir insana sağlıklı yaşamak için gerekli olan her şey ülkemizde yetişirken, niçin basında çarşaf çarşaf yazılar sağlığımızı bozan bir sürü etkeni saymakta, ortaya dökmektedir.İnsanlar önce hazır tavuğa, hazır nişastaya, kış ayında domatese , katkı maddeli ürünlere alıştırılıyor; fenni yemlerle normalin üstünde büyütülen sığır, koyun, tavuk ve tarım ürünleri yetiştiriliyor, sonra birileri ortaya bu ürünlerin organiklerini çıkarıyor.Acaba atalarımızın yetiştirdikleri ürünler neydi? Veya niçin organik gıdaya dönüş başladı? Eğer mevcut sistem yanlışsa bu hatada niçin ısrar ediliyor? Bunları anlamak için gıda mühendisi olmaya, veteriner olmaya, ziraatçı olmaya gerek var mı? Çünkü gıda konusu dünyada yaşayan bütün insanları birinci dereceden ilgilendiren bir konudur. Dünya kültüründe önemli bir yer tutan beslenme ve lezzet konusu çok ciddiye alınmalı, onu yaşatıp korumanın bütün insanlığın meselesi olduğu unutulmamalıdır.Aksi takdirde sağlıklı ve mutlu bir dünyanın mümkün olmadığı iyi bilinmelidir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ünver PAZARLI, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |