Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Küçücüktük büyüdük. Çocukluk devremiz arkamızda kaldı. Ama nedense hep çocukluk yanımız bir türlü terk etmedi bizi. Yıllar da geçse ruhumuz çocukluktan kurtulamıyor. Çocuklara karşı ayrı bir sevgi duyuyor, onlara karşı bambaşka bir gözle bakıyoruz. NKL’den öğretmen arkadaşım Bünyamin Merhametsiz telefonla aradı. SOS Çocuk Köyü’ne bir ziyaret yapacaklarmış. Beni de davet etti. “Basın olarak sana da malzeme çıkar, buyur gel” dedi. Hiç yok demedim. Teklifi hemen kabul ettim. Tüm basın davet edilmişti. Ama nedense kimse oraya gelmemişti. Bir tek İsmet Ezel ve ben oradaydık. Nedenini hala anlayabilmiş değilim. Acaba NKL’nin bir Mağusa okulu olması mı idi sebep? Lefkoşa’nın okullarından biri olsaydı bütün basın ordusu orada olurdu diye düşündüm. Ama yine de biz, İsmet Ezel ile görevimizi yapmaya çalıştık. O fotoğrafladı, ben yazdım. Yaşadıklarımı, gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Her şeyden önce böyle bir ziyaretin fikir babasının öğrenciler olduğunu duydum. Bu, beni daha da heyecanlandırmış ve daha da sevindirmişti. Demek ki öğrencilerimize sevgiyi, saygıyı, arkadaşlığı, dostluğu, yardımlaşmayı kusursuz olarak verebilmişiz. Bu hareket bunun bir göstergesiydi. Öğrenciler, usanmamışlar, dükkan dükkan gezerek hediyeler toplamışlar. Üstelik kendi paralarıyla karınca kararınca sevgili kardeşlerine yardımda bulunmuşlar. Bu ne asil, ne yüce bir davranış… Benim bu köye ilk gelişim oluyor. Ne yalan söyleyeyim. Dışardan her baktığımda burasını bir kreş gibi, bir çocuk yuvası gibi, bir öksüzler yuvası gibi veya bir bakımevi gibi görüyordum. Meğer hiç de öyle değilmiş. SOS Çocuk Köyü sorumlusu Ahmet Akarsu, tüm içtenliği ile karşıladı bizi. Görevini en iyi şekilde yapan bir memur edasıyla hareket ediyordu. Kendine olan güveni oldukça fazlaydı doğrusu. Öğrencilere doyurucu bilgiler verdi. Köy hakkında geniş açıklamalar yaptı. Öğrenciler belki de böyle bir köyle karşılaşacaklarını tahmin bile etmiyorlardı. Çünkü ben bile beklemiyordum. Ahmet Akarsu, Köyü, yakından tanımamız için, bizi ev ev, sokak sokak gezdirdi. Ev ev diyorum. Çünkü burası resmen bir mahalle, bir site veya bir köy gibi düzenlenmiş. Dışarıda normal bir mahalle nasılsa, burası da aynen öyle. Şu anda köyde 11 aile bulunuyormuş. Ahmet Akarsu, ısrarla burasının bir yurt olmadığını belirtti. Burada aileler yaşadığını ve her ailenin bir annesi olduğunu söyledi. Bu anneler, gönüllü anneler. Bütün gün burada kalıyor ve çocuklara anne şefkatini ve sevgisini veriyorlar. Bunlar profesyonel anne imiş. “Şu anda sizlerin evinde ne varsa, aynısını burada bulmanız mümkün” diyor Akarsu. Aileler, diledikleri gibi birbirlerine ziyarete gidebiliyor ve dışarıdaki çeşitli etkinliklere katılabiliyorlarmış. Dışarıda, normal bir ailenin yaşamı nasılsa, buradaki yaşam da aynı imiş. Tatil Köyü’ne her çocuğu kabul etmiyorlar. Belli kriterleri var. En başta geleni, çocukların özürlü olmamaları. Buraya alınacak çocukların, zihinsel ve bedensel özürlü olmamaları gerekiyor. Ahmet Akarsu, bunun gerekçesini şöyle açıklıyor: “Bunun için gerekli ve yeterli donanımımız yok. Bu tür çocuklar özel bir eğitim istiyorlar. Burada öyle bir eğitim verecek imkanımız maalesef yok” diyor. Köy, küçük şirin bir yer. Her türlü konfor düşünülmüş. Oyun alanları, spor sahaları bile var. Çocuklar futbol, voleybol, basketbol gibi sporları yapabiliyorlar. Üç personel ailesiyle birlikte köyde kalıyor. Bunun yanı sıra köy şoförü ve Müdür de burada ailesi ile birlikte yaşıyor. Evler, dubleks ve müstakil olarak yapılmış. Yan yanalar. Her taraf yemyeşil çimenlerle dizayn edilmiş. Her eve bir numara verilmiş. Biz, izin alarak, 10 numaralı eve misafir oluyoruz. Müzeyyen Hanım bütün sevecenliği ve içtenliği ile karşılıyor bizi. O, gönüllü bir anne. Altı çocuğu var. Ve onlara annelik yapıyor. Onların her türlü yaşam biçimlerinden, gelişmelerinden, eğitimlerinden sorumlu. İçerisi gayet modern. Koltuklar, masalar, sandalyeler var. Televizyon ihmal edilmemiş. Çocuklar ödevlerini yapıyorlar. Müzeyyen Hanım’a bir günlük yaşamlarını soruyorum, anlatıyor: “6.30’da kalkıyoruz. Kahvaltılar yapılıyor. Çocuklar üzerlerini giyip servis aracına biniyorlar. Okullarına gidiyorlar. 13.30’da eve geliyorlar. Yemeklerini yiyorlar. 14.00 ile 16.00 arası ders çalışıyorlar. Kitap okuyorlar. 16.00’dan sonra da oyun saati başlıyor. Akşam yemeği yiyorlar. Yatma vakti yatıyorlar. Normal gün nasılsa öyle devam ediyoruz. Değişik bir yaşam tarzımız yok” diyor. Sorumlu arkadaşa, ailelerin geçimlerini nasıl temin ettiklerini soruyorum. Tamamen elde edilen yardımlarla sağlandığını belirtiyor. Toplanan yardımlarla her aileye bir bütçe ayrılıyormuş. Aileler de kendilerine verilen bu bütçeyi, en iyi şekilde değerlendiriyorlarmış. Sorun olup olmadığını soruyorum. Ahmet Bey içtenlikle cevaplıyor. “Mutlaka sorunlar oluyor. Mesela öğrenci en çok ‘ben buraya niçin geldim? Benim burada ne işim var?’ diye soruyor. Burasını hemen kabullenemiyor. Bunu da doğal karşılamak gerekiyor. Ama zamanla uyum sağlayabiliyor. Bir de çocukların ergenlik dönemlerinde sorunlar çıkabiliyor. Bu nedenle de köyümüzde psikologlar ve pedagoglar da devamlı bulunmaktadır. Onların görüşlerine baş vurarak, bu tür sorunları aşmaya çalışıyoruz.” diyor. SOS Çocuk Köyü’nün çalışma biçimi hakkında bilgiler alıyoruz. Dört aşamadan meydana geldiğini öğreniyoruz. Birinci aşamada 0-16 yaş grubu bulunuyor. Bunlar, 16 yaşına kadar burada yaşıyor. 16 yaşına gelince Girne’deki Gençlik Evlerinde kalıyorlar. Orada anne görevini danışmanlar yürütüyor. Eğitimlerini tamamlayıp, bir işe girinceye kadar burada yaşıyorlar. Sonra üçüncü aşama geliyor. Bir ev bulup yerleştiriliyorlar. Burada yarı bağımsız yaşıyorlar. En son dördüncü ve son aşama başlıyor. Bu aşamada öğrenciler, kendilerini tamamen kurtarmış ve hayata atılmış olarak buluyorlar. Böylece tam bağımsız yaşam başlıyor. Bu aşamadan sonra evlenip kendi ailelerini kurabiliyorlar. Burası gerçek bir köy. Dışarıdan göründüğü gibi değil. Görmeyenler, bilmeyenler yanılgıya düşebilirler. Burası ne bir yurt, ne bir bakım evi, ne de çocuk ıslah evi. Burası tamamen gönüllülerden oluşan; ve kendilerini çocuklara adayan, sevgiye muhtaç kalmış, annelik şefkatinden uzak kalmış yavrulara, o, bir yudum sevgiyi verebilmek için uğraşan, çalışan bireylerden oluşan, doğal bir köy. Bizlere düşen de bu köyü benimsemek. Orasının, canımızdan bir parça olduğunu düşünerek, buraya yardımlarımızı esirgememek. Çocuklarımıza, yavrularımıza kucak açarak, onlara, yalnızlıklarını, kimsesizliklerini hissettirmemek. Evet sevgili çocuklar! Yalnız değilsiniz. Sizleri SEVİYORUZ.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |