Ankara'yý sevmiyorum. Esmer kadýnlarý da... Ahlâksýzlýðý, zorbalýðý, eþitsizliði, her gün baþka baþka sabahlara uyanýp çoðunlukla ayný þeyleri yaþamayý, ihanet eden aþaðýlýk kiþiliklere sahip yaratýklarý, belli bir duruma gelmiþ birtakým çakallarýn dar gelirli insanlara yaptýðý muameleyi, yavru ceylanlarý annesinden ayýran zalim çitalarý, tecavüzcüleri, hilebazlarý, arsýzlarý, namussuzlarý, boþ olduðu hâlde el edince durmayan minibüs þoförlerini, kamyon arkalarýna sevdiðim kadýnlarý hatýrlatan sözler yazan fýrçayý tutan o eli, fazla akýllýyý, zýrdeliyi, sarhoþ tekeri, þose yolda ilerleyen arabanýn kaza yapma ihtimalini, yüzsüzlüðü, hissizliði, kahpeliði ve tembelliði de hiç mi hiç sevmiyorum. Vatanýný sevmeyenleri de sevmiyorum. Ve son olarak, beni bir kez olsun sevmeyi denemediði için Aysun'u da hiç sevemeyeceðim. Sevmediðim o kadar çok þey var ki daha... En çok da kendimi sevmiyorum. Sevmemek, iþin en kolayý. Sevmek zor iþ. Sevmek yürek ister, sevmek emek ister, sevmek; göt ister efendiler! Sevmek için bir sürü bileþene ihtiyaç varken, sayýsýz faktörün bir araya gelmesi gerekirken, sevmemek için hiçbir sebep olmasýna gerek yok. Etraflýca bir düþünün isterseniz. Bu hiç adil bir þey deðil. Týpký, hayat gibi.