İnsandaki gerçek güzelliği ancak yaşlandıkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee |
|
||||||||||
|
Yağmur damlası Beni sevdiğini söyledi Sonra sağanak başladı bugün Siyah kedim odada doğuracaktı Kutuların arkasına girdi Çok sinirlendim Bağırıp çalışmaya başladım Oklavayla onu oradan çıkarmaya çalıştım Direndi, epey direndi oradan çıkmamak için kararlıydı Ben de direndim ve oklavayla dürttüm onu Keşke yapmasaydım Birkaç gündür kara kedim Boncuk ortalıkta yoktu Hiç yapmazdı Günler geçiyordu ve ben gelmediği için üzülüyordum Bir yere gidip doğurduğunu düşündüm Bir hafta geçti herhalde Çok uzun geldi Kedim geldi. “Yavrular nerde?” diye soruyordum ona. Eve, balkonuma gelip gitmeye başladı eskisi gibi, kedi maması, salam veriyordum ona. Bir gün güvercin kümesinin önündeydim. Kedim Boncuk ağzında bir şeyle geliyordu bana doğru bahçeden. Ağzındaki şeyi fare sandım. Hayır; yavrusunu getirmişti. Yavruyu ağzından aldım. Odaya getirdim. Selenin içine koydum yatağımın ayak ucuna. ve diğer yavruyu getirdi. İlk gelen leopar gibi desenliydi, rengi koyuydu. İkinci yavru simsiyahtı, üçünü gelen leopar desenli gibiydi yine, dördüncü yavru alaydı. Birden dört yavru kedim olmuştu, sevinçliydim. Ve ağır sorumluluk, dertli geceler başladı. İlk getirdiği yavru cansızdı, “ölecek” dedi bizimkiler, ilk getirdiği yavru öldü, ala yavrunun gözünde gençlik hastalığı vardı. Veterinere gitti, krem Damla… ufacık kreme 100 lira verdim. Haram olsun! Baktım anne yavruların boklarını yalayıp yutuyor. Bir gece anne kedi selenin dışında yatağımın üstünde miyav edip edip duruyordu; uyuyorum, kaç gecedir böyle yapıyordu ve anlam veremiyordum; sonra anladım ki; “yavrulara çıkın oradan, ayaklanın, yanıma geldin” mesajı veriyormuş. Oysa anne kedi anneliğe dair hiçbir eğitim almamıştı, şaştım. Yavrular sele içinden çıkma savaşına başladılar, sürünüyorlardı ve sele dışına bir iki bir iki çıkmaya başladılar. Bin bir emekle… 2 aylık oldular. En büyüklerinin adını “Deli Bekir Demir” koydum, en uzun ve iri olandı. Ala yavrunun adını (kör oldu) “Zor” koydum sonra “Ruhi, Nuri.” Siyah yavruya ise “Kara Şimşek” adını koydum, sonra yıldırım gibi hızlı olduğunu fark ettim. Salam vermek için; “pisi pisi” dediğimde yıldırım gibi hızla geliyordu, şaşıyordum, diğerleri daha yeni uyanırken o yanımda bitiyordu, siyah ve en büyükleri kapışıp duruyordu, abi kedi siyaha sert giriyor, siyah kedi bağırıp kaçıyordu zorda kalınca. Sonra iş değişti, siyah üstünlüğü ele geçirdi, çok zekiydi, akıllıydı, ne yapacağını biliyordu, usta bir kedi gibi hareketler sergiliyordu, usta bir kurt gibiydi, bir vahşi kedi gibi hareket ediyordu, onda bir yetkinlik vardı, sanki her şeyin eğitimini almıştı önceden, olgun bir kedi gibi hareket ediyordu. Abisi genelde kuyrukla oynamayı severken o kuyrukla hiç uğraşmazdı, kavga esnasında saldıracağı tespit edip hücum ediyordu, korkusu yoktu. Yemek yerken hırlardı kardeşlerine göz dağı verirdi. Bir keresinde kedilere parçaladığım salamı veriyordum. Salam parçalarından biri Deli Bekir’in önüne düştü, kedi onu alacağı sırada Karam Şimsek atıldı ve yedi salamı ve ben ikinci salamı atmıştım, Kara Şimsek o salamı da yerken abisi mal mal bakıyordu. Bu beni güldürdü. Siyah yavru kedi sürekli beni takip edip zihninde notlar alıyor, yaptığım işleri inceliyordu, bir kere kuş kümesine girdim, farkında değilim içeri girmiş, kuş havalandı, Kara Şimşek kuşu yakalamak için fırladı ve sıçradı. Kuştan korkar yavru kediler; korkmamıştı. Denizliğe çay bardağı bırakıyorum, tırmanıp gelip çay bardağını kokluyor. Sürekli bir araştırma yapıyor dedektif gibi. Gelelim Nuri adındaki kör kediye. Sanki görüyormuş gibi bir teknik geliştirdi, balkon duvarını takip ediyor başıyla. Eşyaları takip ediyor burnuyla, kafası hafif değince yönünü buna göre belirleyip ilerliyor, hemen duruyor, kafasını, koku duyusunu kör bastonu gibi kullanıyordu, diğerlerinden geri kalmıyor, oyun oynuyor, zıplıyor; ama çoğunlukla Deli Bekir ve Kara Şimşek ikili takılıyor. Nuri de onların arasına karışmaya çalışıyor, karışıyor da. Balkona kafes teli çektim ki kedileri çalmasınlar, kediler yola atlamasın diye. Kara Şimşek anneden görmüş olmalı ki denizliğe çıkmak istedi, tel bariyeri engel oldu, aldım onu oradan, orada bir boşluk vardı, oraya hemen bir çivi çaktım. Kara Şimşek tekrar aynı yere atladı, ileri gidemeyeceğini anladı, aşağı düştü. Derken kara yavru kedim kayboldu. Gidip arayamadım. Ertesi gün fırsatım oldu, fotoğrafçı arkadaşa sordum, “karşıya geçmek istedi, araba ezdi, tam başından ezdi, şuraya attım, sonra kokar diye çöpe attım. En sevdiğim kedim aşırı güvenin, korkusuzluğun bedelini canıyla ödedi. “Orospu çocukları buradan 70, 80’le geçiyorlar.” Sonra… Deli Bekir ve kör kardeşi… artık birlikte takılmaya başladı. Oyun oynuyorlardı, çok ilginç bir şey oldu, abisi kardeşinin kör olduğunu anlamıştı, onunla oyun oynayabilmek için ufak mırıltılar çıkarıyordu ara ara, şöyle der gibi: “Hey kardeşim bak bana!” “Ben buradayım!” “Kardeşim geliyorum!” “Kardeşim kaçtım!” “Kardeşim şu tarafa koşuyorum, takip et!” Küçük, kısacık mırıltılar, işaret fişeği gibi. Vay be, 2 aylık kedi kardeşiyle oyun oynayabilmek için ona sesiyle mesaj yolluyor, ses vermese kardeşi ne tarafa gideceğini, ne yapacağını bilemeyecek. Kardeşine bir pusula veriyor sesiyle. Kara yavru kedimi kaybetmenin acısını yaşıyordum. Ve; “Allah verdi Allah aldı” dedim, öteki dünyada benimsin…ama…korkusuzluk…böyle yapmamalıydı…balkondan uzaklaşıp diğer evin bahçesine girmemeliydi, hatalısın yavrum. Ve bu gece kedilere kıymalı bir yiyecek verirken…baktım abi kedi yiyecekten büyük bir parça alıp hırladı, kaçacak gibi öteki tarafa yöneldi. Mal kaçırıyordu sofradan, yiyecek. “Ne biçim abisin, s.kerim abiliğini!” deyiverdim sinirle. Bir tokat indirdim; zararsız, Kara Şimşek Öldüğünde hiç ağlamadım Ama şimdi durum başka… Bambaşka bir kediydi, bir sihri vardı Bana beni sevdiğini söylemişti Artık bunlarla, anılarıyla idare edeceğim Ölene dek ve öteki dünyada buluşacağız! Diğer bir kedim de doğururken ölmüştü Hep kötü şeyler olacağını hatırlardım Ama çok çabuk oldu bu kez Çok işi bilen bir kediydi Jack London romanları gibiydi. Yağmur damlası Beni sevdiğini söyledi Sonra sağanak başladı bugün Domatesin de senin hakkında bir fikri var. Bir patates, bir ot parçası, bir yağmur damlası, bir kedi miyavlaması…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsa Kantarcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |