Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Sanırsınız ki kimse sağlığı için doktora hiç gitmiyor. Kimse tarih okumak için üniversitede derslere girmiyor. Hiç kimse ülkesine hainlik düşünmüyor… İnsanımızın vatanseverliği asla tartışma konusu olamayacağı gibi yine çoğunun yazdığı şiirler basılsa kitap olur, olursa da başyapıt olarak raflarda yerini alır… Böyledir ülkemin insanları… Tabii ki bizim durumumuz farklı değil. Hele hele bir konuyu o kadar uzun tartışmıştık ki 20 kasım 2023 yılında başkan Erdoğan’ın yaptığı bir konuşmasında: “Türkiye Cumhuriyeti devleti “kerim devlet” vasfına tam manasıyla ilk kez bizim dönemimizde kavuşmuştur.” sözünü not defterime yazıp 2022 yılında arkadaşlarla yaptığımız konuşmaları tekrar hatırlamaya çalıştım. O gün “bu ülke olacaksa “kerim devlet” olacak, iyi devlet olmasına gerek yok” demiş bunu destekleyen örnekler vermiştim. Devletimizin yapısı ile ilgili birçok tarihçi ve yazarın konuyla ilgili yazılar yazdığını köşelerinde bu konuları tartıştıklarını dün gibi hatırlarım. Konuyu ilk kez Kemal Tahir dile getirmişti. Beri taraftan, Kemal Tahir’in, bugün bile Marksist olduğunu savunan ve tam tersi Marksist olmadığını söyleyen entelektüellerimiz var. Ülkem Türk solunun bu soruların üstüne düştüğü ve Kemal Tahir’i Marksizm’in dışına çıkarmak konusunda özel bir çaba içinde olduğunu zamanında doğan medyası ve sol grupların köşe yazarlarını takip ede ede öğrenmiştim. Hatta Kemal Tahir’in “teori” ile “pratik” arasındaki ilişkiyi, bir karşılıklı etkileşimde öne çıkardığını; “teori”nin somut gerçeklikleri bilgi objesine dönüştürmesi kadar, somut gerçekliklerin de “teori”yi dönüştürebilme imkanını göz ardı etmediğini, Türk Marksistlerinin büyük bir kesimini bu durumun rahatsız ettiğini ve tedirgin olduklarını çeşitli sanal platformlarda okuyordum. Oysa, Marx’ın bile Teori ile Pratik ilişkisini bu bağlamda ele aldığının en açık kanıtı, Asya Tipi Üretim Tarzı (kısaca, ATÜT) olduğunu bilmiyor oluşlarına hayret ediyordum. Marx’ın, tek üretim aracı olan toprak üzerinde özel mülkiyetin bulunmadığı Doğu toplumlarının bu somut gerçekliğinden yola çıkarak teorisini dönüştürdüğünü ve Doğu toplumlarını, verili üretim tarzları şemasının (mesela, feodal üretim tarzının) içine yerleştirmek yerine, ATÜT’ü öne sürdüğünü bilmiyor oluşlarıyla dalga geçiyordum. Yine yanlış hatırlamıyorsam Murat Belge, bir köşe yazısında Kemal Tahir’in “Devlet Ana” romanının yazılmasıyla Marksizm’in teorik alanından çıktığını, hiçbir Marksistin devlet teorisiyle yan yana gelemeyecek bir şekilde, Osmanlı Devleti’nin iyi bir devlet olduğunu savunduğunu öne sürdüğünü de… Sayın Belge bir adım daha ileri giderek: “Bunu bir Marksist olarak söylemek mümkün değildi ve bundan böyle Kemal Tahir’in kendini ne olarak nitelediğini bilmiyorum…” demişti. Belki haddime değildi ama o gün de yazısının altına ve mail adresine mail atarak: “Kemal Tahir, devleti “iyi devlet”, “kötü devlet” diye ayırmıyor; dahası, onun devlet konseptini “iyi” ve “kötü” gibi etik kavramlarla temellendirecek bir siyaset teorisi söylemini benimseyebileceğini düşünmek, mümkün değil” diye mail ve yorumlar yazmış, göndermiştim. Kemal Tahir Osmanlı Devleti için, “iyi devlet” kavramını değil, “kerim devlet” kavramını kullanmıştır. Beri taraftan unutulmaması gereken bir nokta daha var o da şu: Marx, Precapitalist Economic Formations’ta (kısa adı, Formen), Asya topluluklarında, artı ürünü kamusal işlere harcamak üzere çekip alan üst topluluğun yani devletin, “despot” eski tabiriyle “ceberrut” olabileceği gibi, “demokratik” olabildiğini de dile getirmişti. Burada Marx, “demokratik” kavramını, burjuva toplumlarına mahsus siyasal form manasında kullanmıyorsa –ki onun için kullandığını hiç sanmıyorum– hangi anlamda kullanıyor diye sormak gerekmez mi? Her ne kadar George Lichtheim gibiler, topluluğun az veya çok “demokratik” oluşundan, kamusal işlerin ne derecede özgürce ya da merkezileştirilmiş bürokrasiden özerk olarak yapılıyor olduğunun anlaşılması gerektiğini bildiriyor olsa da asıl mesele bence, bundan ibaret bir şey olamaz! Çünkü, Asya kıtasındaki topluluklarda kamusal işlerin, merkezileştirilmiş bir bürokratik yani despotik örgütlenmeye bile gerek duyulmadan gerçekleştirildiğini gösteren yığınla örnekleri var. (Edmund Leach’in Seylan’da Sinhala yerlileri arasında yaptığı alan araştırması gibi…) Konu ile ilgili daha geniş bilgiyi buradan dinleyebilirsiniz. Ben, Kemal Tahir’in, Osmanlı toplumunun, Doğulu bir topluluk olarak despotik değil, Marx’ın Formen’de kullandığı gibi “demokratik” bir topluluk olduğunu belirtmek için, “kerim devlet” kavramını kullandığına inanıyorum. Osmanlı Devleti’nin kerim veya “patrimonyal” oluşu, reayanın hukukunun devletin teminatı altında bulunmasından ve can ve mal güvenliği bakımından kul-bürokrasisine nispetle çok fazla himaye görüyor olmasından kaynaklandığını görmek gerek. Öte taraftan, Osmanlı toplumunun, Lichtheim’in yorumuyla da örtüşen bir “demokratik” yapıya sahip olduğu da söylenebilir belki. Ve Asya Tipi Üretim Tarzı’nın Osmanlı varyantında, devletin asli görevi olan kamusal işlerin bir ölçüde özgürce gerçekleştirildiği öne sürülebiliriz. Marx’ın kamusal işlerden, toplumun maddi ihtiyaçlarını olduğu kadar, manevi ihtiyaçlarını da kastettiği düşünülecek olursa, Osmanlı’da örneğin, dinin devletten görece özerk bir yapısı olduğu, kamusal işlerden olan dini ihtiyaçların karşılanmasının da bir ölçüde özgürce, mesela vakıflar ve dergahlar yoluyla, yani merkezi otoritenin dışında gerçekleştirildiğini herkes bilir herhalde. Kısaca: “kerim devlet” sözünün mimari olan Kemal Tahir’in kerim devlet ve ceberrut devlet ayrımı, Asya toplulukları bağlamında Marx’ın despotik ve demokratik topluluklar arasında öngördüğü ayrım bir bütünlük veya bir benzerlik gösterir. Dolayısıyla, teorik alandan çıkmak gibi bir durum söz konusu değildir. Sözün özü arkadaşlarla bu ülke Osmanlı’da olduğu gibi: “İyi”, “Kurt”, “Ceberrut”, “Sosyal” değil “Kerim devlet” olduğuna inanırsa; ekonomiye, dünyaya ve toplumlara yön verebilir” demiştim. Bugün yanılmadığıma bir kez daha sevindim… Ne diyelim? Allah, bu ülkeyi, kerim devletimizi ebediyete kadar var etsin inşallah… Kalın sağlıcakla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |