"Moda denilen þey o kadar çirkindir ki onu her altý ayda bir deðiþtirirler." -Oscar Wilde |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Gördüðüm her þehrin kendine has bir dokusu vardý. Ahþap, taþ, mermer ve kerpiçten yapýlmýþ meskenler ilgimi daha çok çeker. Çocukluðumdan beri beton yapýlar; soðuk, sevimsiz, ahþap, taþ ve kerpiç yapýlar þirin ve sýcak gelmiþtir. Dahasý böyle yapýlarýn kapýsýndan içeri girer girmez hüzünle karýþýk orada bir zamanlar yaþamýþ insanlarý zihnimde canlandýrmaya çalýþýrým… Bugün, çoðu insanýn beðenmediði, sevmediði ya da tehlikeli gördüðü kerpiç, ahþap, taþ evlerden yüz, yüz elli yaþýnda olanlara da rastladým. Özellikle Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgesinde kerpiç, taþ, Karadeniz bölgesinde ahþap, Ýç Anadolu bölgesinde mermer, Ege bölgesinde taþ ve ahþap, Akdeniz bölgesinde yýðma taþ ve kerpiç evleri unutamýyorum. Ne durumdalar onu da bilmiyorum… Yaptýðým gezilerde köy ve kasabalarda sýkça denk geldiðim o kerpiç evlerin çoðu; su sesinin duyulabildiði, dut, incir ve ceviz aðaçlarýnýn altýnda dinlenebileceðiniz, avlusunda huzur bulabileceðiniz, penceresinden gökyüzüne bakabildiðiniz yerlere yapýlmýþtý. Pandemi’de evlerine týkýlan insanlarýn çoðu bir yolunu bulup köylerine döndüklerinde ahþaptan, taþtan, kerpiçten yapýlmýþ evlerini kendi imkanlarýyla tekrar onarýp oturulabilir hale getirdiklerine dair onlarca fotoðraf ve video izlemiþtim. Elbette geçen günleri, hatýralarý onarmakla geri getiremiyorsunuz. O mekânlarýn ruhunu restore etmek de mümkün deðil. Ancak þov için bile olsa o insanlarýn bu gayretlerini takdir etmiþtim. 2023 yýlýnýn aralýk ayýnda iki haftalýðýna Bolu, Kastamonu, Safranbolu ve Nevþehir’e gezmeye gittim. Safranbolu’yu gezerken yerli halkýn ahþap ve kerpiç evlerinin restore edildiðini, devletin kendilerine yeni bölgelerde, betonarme evler verdiklerini söylemiþlerdi. Kendi oturduklarý eski evlerin restore edilerek otele dönüþtüðünü turistlerin hizmetine sunulduðunu anlatmýþlardý. Türkiye’de bu þekilde baþkaca yerler var mý diye azýcýk araþtýrma yapýnca bunun sadece Safranbolu’ya özgü olmadýðýný, Kastamonu’da, Bolu’da Nevþehir’de, Urfa’da, Mardin’de, Bursa’dan ta Tire’ye kadar ülkemin her þehrinde bir dönüþüm yaþandýðýný gördüm. Eski kasabalar otantikliðini koruyarak kendini yabancýlara açarken, yeni kasabalardaki yeni hayat, betonarme ve asfalt üzerinden insanlarýn beðenisine sunulmaya devam ediyordu maalesef. Memleketin birbirine benzeyen Atatürk, Ýnönü caddeleri, Cumhuriyet ve özgürlük meydanlarý olsa da kadim dar yollarýnýn ta antik çaðdan beri iç içe geçmiþ, farklý belleklerden süzülerek birikmiþ anýlarýnýn canlý kaldýðýna þahit oldum. Ve bu anýlar da týpký bizim gibi huzur bulacaklarý bir “mesken” ihtiyacý taþýyorlardý sanki… Diyarbakýr’da yüzyýl baþýndan kalma bir Süryani evine girdiðimde taþ avlunun serinliðiyle ürperdiðimi, Kars’ta Hýristiyan Alman ailelerin kerpiçten, taþtan evlerinde köy hayatýný dibine kadar yaþadýklarýna þahit olmuþtum. Bir keresinde Mardin’de bir aþirete ait olan yüz yýllýk taþtan bir evin içine ilk girdiðimde, ortasýndaki avlunun garaj yeri olarak kullanýldýðýný gördüm. Kayseri, Antalya, Muðla, Mersin, Ýskenderun gibi yörük köylerinde ahýr veya samanlýk olarak kullanýlan bölümlerin tamir edilerek turistler için hediyelik eþya satýþ yeri olarak kullanýldýðýný gördüm. Eskinin cennet çaðrýþýmlý avlularýndaki mermer havuzlarda þýpýrdayan su sesini, Mardin’de Malatya’da duydum. Hayat zaman içinde deðiþime uðradýkça kapladýðýmýz alanlarýn da nitelikleri deðiþiyor. Bu yaþýma kadar mekân duygum hiçbir zaman sabit olmadý benim. Antep’in dar zabýklarýnýn (sokak) birinde, metropollerde giderek görünmez olan bir ifadeyle karþýlaþmýþtým. Ýnsanlar da týpký benim gibi bakýyorlardý. Onlarla göz göze geldiðimizde görünmez bir mesken de buluþup, huzur buluyorduk sanki… Kim bilir belki de bir zamanlar coðrafyamýza dahil olan Antep’in kopyasý Halep’te de durum böyleydi. Þimdi Halep’e yaðmur yerine mermi ve bombalar yaðýyor! Ayný bakýþla Balkan coðrafyasý için de durum aynýydý. Farz edelim Bükreþ sokaklarýnda ya da Erbil’de veya Kudüs’te de bu bakýþlarla karþýlaþabilirim. Ortadoðu’da birbirimizden farklýlýklarýmýzla hep bizi düþman kýlmaya çalýþanlarýn asla buluþamadýklarý bir bakýþ bu. Bunun en somut kanýtlarýndan biri, yazýnýn baþýndan beri anlatmaya çalýþtýðým yerleþme tarzlarýmýzdaki bu paralelliklerle ilgili iþte. Þimdi Kudüs’ten ateþ yükselirken, orada yaþanan savaþtan kalma delik deþik binalarda aç susuz devam eden bugünkü hayatý anlamlandýrmak kolay olmayacak benim için. Bir zamanlar Saraybosna’da, Bulgar’da yaþanýlanlar gibi… Her savaþýn acý hatýralarýný evlerinin dýþ cephelerinde ve elbette mekânýn ruhunda daima hatýrlayabilmek istiyor insanlar, bir daha olmamasý için ibret hikâyelerinin yaþadýðýmýz alanlarda görünürlülüðüne de ihtiyaç var demek ki. Anadolu’da artýk kullanýlmayan müthiþ mimari yapýlar arasýnda Ermenilerin olduðu kadar Rumlarýn da artýk görünmezleþen hayatlarýnýn gölgeleriyle karþý karþýya kalýrýz çoðu zaman. Terk edilmiþ bir Rum köyünün yýkýlmakta olan kilisesinin duvarlarýna ya sprey boyayla, ya da bir çakýyla isimler, sloganlar kazýnmýþtýr. Ya da mübadeleden önceki Nevþehir’de bulunan Sinasos’ta olduðu gibi, Kayseri’nin Kayabað köyünde olduðu gibi, aðaç dallarý çýkar harap olmuþ konaklarýn camsýz pencereleri arasýndan. Bahar geldiðinde tuhaf bir tezat oluþur. Anýlar çiçek gibi taze, mekânlar bir baþýna ruhsuz kalmýþtýr. Yýkýlmýþ, yýpranmýþ, tamir edilemeyecek kadar kötü durumdaki konaklara, mabetlere uzun uzun bakarým, içlerine girerim, rüzgârla, taþla, gölge ve yaprakla iliþkilerini izlerim. Her seferinde de ýþýk ve nefesi kendi içlerinden, ruhlarýndan aldýklarýný duyumsarým. Çýkmaz sokaklarýn, dar yollarýn, kavak, selvi, meþe ve çýnar aðaçlarýnýn binalarla iç içe oluþundaki zarafete, estetiðe hayran kalýrým. Bu iç içelikteki edep, insana komþuculuk, yardýmlaþma ve dayanýþma þevki verir diye düþünürüm. Setler, parmaklýklar, güvenlik duvarlarýyla ayrýlmamýþ, devasa bulvarlarla bölünmemiþ buralarda hayat. Su ile minare arasýnda, yýldýz ile yaprak arasýnda, insan ile ahþap arasýnda devam eden o bað, görünmeye baþlar. Ýnsanýn hiç kimseyi ötekileþtirmeden, yaþadýðý yere aidiyeti böyle bir þey olsa gerek diye düþünürüm. Dýþlama deðil, kapsama var çünkü… Bunun edebi ise mahremiyetle oluþuyor elbet. Çünkü mahrem ve harem olan evin ihlali imkânsýzdýr. Harem ve mahrem olan ev de huzur bulmaktan, yeryüzünü baþtan ayaðý mescit kýlmaktan ve meskenin özellikleri üzerine okumaya, yazmaya devam etmek istiyorum inþallah… Kalýn saðlýcakla…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |