Roman yazmanýn üç kuralý vardýr. Ne yazýk kimse bu kurallarýn neler olduðunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Her þeyin yeni yaratýlýyormuþ gibi kalpleri fethettiði çocukluk çaðlarýndan baþlayacak kadar fotografik bir hafýzaya sahibim maalesef… Bu durumun benim için bir lütuf mu, iyilik mi yoksa bir lanet mi olduðunu henüz kestiremesem de benim çocukluk dönemlerimde evimizde her zaman bir misafiri baþköþede otururken görürdüm. Yemeklerin yendiði, çaylarýn yudumlandýðý bir ev olarak hatýrlarým. Ancak bu evin gün doðumuna bakan tarafý deðil de gün batýmýna bakan bir damý olmasaydý bugün sizlere kitaplar hakkýnda herhangi bir söz söyleyemeyebilirdim. Evin damýndaki o ahþap masada günbatýmýna her baktýðýmda hüzünlenmem ve kitaplarýmý masaya yaymam için konulmuþtu sanki… Evde yedi kardeþin varlýðý, gelen giden misafirlerden müteþekkil hummalý çalýþmalarý ve evin gün batýmýna ters yöndeki mutfaðýndan burnuma yemek kokularýnýn geldiði anlarda, ben asma altýna özenle yerleþtirilmiþ masada en küçük erkek çocuk olmanýn keyfini ödünç aldýðým kitaplarý okuyarak geçirirdim. Ara sýra içerden annemin “Oðlum yemeðe gel.” diyen sesini duyardým. Benim yanýt vermeme çoðu kez gerek kalmazdý. Çünkü annemlerle ve ablamlarla aramda duran babamýn, anneme seslenerek; “Yuþa’ya karýþmayýn, kitap okuyor, sonra gelsin yesin.” diyeceðini bilirdim. Annemin, kitaplarý bahane ederek yumuþ buyurmamdan ve iki kere sofra kurmasýndan bunaldýðýný bilirdim. Bu yüzden anneme deðil en çok nazýmýn geçtiði en büyük ablamdan yemeði ýsýtmasýný ve hazýrlamasýný isterdim. O da kýramazdý zaten… Kitap okumak, benim için çocukluk dekorunu oluþturan kentin, komþu ve misafirlerimizden ibaret sandýðým bu dünyanýn dýþýna çýkmamýn tek aracý olduðu bilinciydi. Bu yüzden kitap okumamýn bir ritüeli vardý her zaman… Bu ritüel Adana’ya taþýndýðýmýzda da sürdü. Çünkü yeni evimizin inþaatýnda tüm kardeþlerimle birlikte çalýþýp yapmýþtýk. Bu seferki mekân bir köydü. Daðýn eteklerinde, ýrmaðýn dibinde ve portakal, limon, greyfurt bahçelerinin dibinde… Bu evin damýna da ayný tertibatý kurmuþtum. Gün batýmýnda ahþap masam hazýrlanacak yahut yaþýtlarýmla sokakta vurdulu kýrdýlý oyunlar oynayacaktým… Çocukluk yýllarýmda okuduðum kitaplarýn çoðu bu yüzden hep yýrtýk pýrtýk olurdu. Adana’nýn yaz aylarýnda iþlerin çokluðu nedeniyle çevre illerden gelen iþçilerin, þoförlerin ve topraðý iþlemekle görevli ýrgatlarýn telaþýnýn eklendiði yaz günlerinde, bir roman kapýp köyün dýþýndaki dut ya da incir aðaçlarýnýn gölgesine sýðýnmak ve orada saatlerce oturup kitap okumasý yapmýþlýðým çoktur. Bir gübre çuvalý, bir çaydanlýk-demlik ve ateþ yakmak için bir kibrit ve bir kitap beni bu insanlarýn dünyasýndan çýkarmakla kalmaz, doðadaki seslere, sýkýntýdan patlayýncaya kadar karýncalarý izlemeye, baþýmý kaldýrýnca gördüðüm incir aðacýnýn katýlýðýna, dut aðacýna ve en fazla dünyanýn dýþýnda olmak duygusuna götürürdü. Ne kadar da uzaktým herkesten, ne kadar da yabancý. O yalnýzlýkta Gazap Üzümleri’nin Tom’u annesiyle fýsýldaþýr, Emile Zola’nýn Nana’sý çamaþýr yýkar, Sefiller’in Jean Valjean; Paris’in gizli geçitlerinde intikam için gün sayýyor olurdu. “Çanlar kimin için çalýyor”, o günlerin sorusuydu. Aslýnda yalnýz deðildim. Dostlarým, arkadaþlarým ve yoldaþlarým hep vardý. Çukurovanýn kýzýl topraðýndan kabaran, ýslanan sayfalar kurur kalýnlaþýrdý, rüzgârdan ve tozdan biçim deðiþtiren, bozulan kitaplarýmý gören köylüler o kadar kalýn kitabý ne için sürekli yanýmda taþýdýðýmý merak ederlerdi… “Rüzgâr Gibi Geçti”, o aðaçlarýn gölgesinde odun ateþinde içtiðim çayýn kitabýdýr, “Cennetin Doðusu” da oranýn. “Yasýmý Tutacaksýn”, oranýn. “Aðlama Anjelika ya bu gece sana bir ev alacaðým ya da yasýmý tutacaksýn.” diyen El Cordobes’in sesi esen ýlýk rüzgârda uðuldayýp dururdu. Harper Lee’nin “Bülbülü Öldürmek” kitabý, Amerikan taþrasýnýn daha sonra Foulkner’dan ve Steinbeck’ten okuyacaðým dünyasýnda çaldýðým ilk kapýydý. Dýþarýdan korkulu görünen, ama odalarýna girildikçe korkunun yerini hüznün aldýðý bir evdi onlarýnki. Gazap Üzümleri’nde Tom abiye duyduðum hayranlýk… Yoksullarýn haklarýný savunduðu için kaçak olan Tom’un çalýlarýn arasýnda gizlice buluþtuðu annesiyle fýsýldayarak konuþtuðu o sahne, benim anne-evlat iliþkisinde bildiðim en etkileyici sahnelerden biriydi. Bir anne oðuldan çok, iki âþýðýn buluþmasý gibi olan o buluþma. Cennetin Doðusu’nda efendi uþak iliþkisindeki tersyüz edilmiþlik, baba ve oðullar… Velhasýl Steinbeck’in tüm yazdýklarý… Antep’teki Atlas Kitapevi’ni unutmamam lazým. Evet, okul harçlýðým ve aldýðým burslarla kapýsýna ayda bir dikildiðim ve raflarýnda dizili duran kitaplarýn kokusunu içime çekerken seçtiðim kitaplarýn yurdu olan Atlas Kitapevi… 3 basamaklý bir merdiven vardý Atlas Kitapevi’nde. Yaþým ilerledikçe üst raflara týrmanma ihtiyacý duyduðumdan 3 basamak yetmemeye baþlamýþtý. Çünkü Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sý, Beyaz Geceler’i, Tolstoy’un Anna Karanina’sý üst raflarda diziliydi. Emily Bronte’nin her daim benim kitabým olan Rüzgârlý Bayýr’ý, Ýnce Memed’ler, Dokuzuncu Hariciye Koðuþu, Reþat Nuri’nin Çalýkuþu hepsi üst raflara tünemiþti. Yine Atlas Kitapevi’nde bulduðum Marco Polo, Büyük Ýskender biyografileri, Genç Wherther’in Acýlarý… Lise yýllarýnýn keþfi Boris Pasternak’ýn Doktor Jivago’suydu. Proust’un, Geçmiþ Zamanýn Ýzinde’si ve Rilke’nin, Malte Laurids Brigge’i kalp ve aklýmý zenginleþtiren kitaplardandý. Artýk üniversite okumak için Beþiktaþ, Ýstanbul’a ilk yerleþtiðim aylarda okuma iþinin dozunu adamakýllý arttýrmaya baþlamýþtým. Sartre’ýn Uyanýþ-Bekleyiþ-Tükeniþ üçlemesi. Anlamakta zorlansam da okumaktan vazgeçmediðim Joyse’un Sanatçýnýn Genç Bir Adam Olarak Portresi. Sonra Beckett’in oyunlarý, Camus’nun Yabancý’sý, Kafka’nýn Dönüþüm’ü, Ölü Canlar, Oblomow… Üniversite’de talihsiz bir olaya karýþýp okuldan atýldýktan sonra taþýndýðým Küçükçekmece’li yýllarýmda Ortadoðu Gazetesi’nde iþe baþlamýþtým. Burada yürüyen kütüphane dediðim bir ablamýzýn yönlendirmeleriyle etkilendiðim diðer kitaplar, gerçeði Doðu’da arayan Batýlýlarýn romanlarýydý. Durell’ýn Ýskenderiye Dörtlüsü, Poul Bowles’un Esirgeyen Gökyüzü. Sonra bir dönem nerdeyse sadece biyografi okuma hevesim iyice artmýþtý… Henri Troyat biyografileri, özellikle Dostoyevski, sonra fazlasýyla sarsýcý olan Kazancakis’in El Greco’ya Mektuplar’ý. Ama sanýrým benim açýmdan dönüm noktasý Jung’u okumam oldu. Jung’tan sonra okumalarýmýn yönünü biraz daha deðiþtirmiþtim. Bu sefer daha çok þiir ve teorik kitaplarý okumaya baþladým. Burada adlarýný sýralamaya imkan olmayan kitaplar… Ama Yaralý Bilinç’i saymak zorundayým. Daryus Shayegan’ýn bu kitabý benim bakýþ açýmý çok deðiþtirmiþti. Tabii Borges’i unutmak mümkün deðil. Marquez’i, Calvino’nun Görünmez Kentleri’ni… Conrad’ýn sömürgecilik eleþtirisini, Arthur Miller’in Satýcýnýn Ölümü. Sadýk Hidayet’in Kör Baykuþ’u. Ve elbette þiir: T.S. Eliot’ýn Çorak Ülke’sinden çok Dört Kuartet’i, Pound’un Cathay’ý, Poul Celan, Seferis, ‘O Çýlgýn Nar Aðacý’ diyen Elitis sonra, Yahya Kemal, Mehmet Akif, Haþim, Cahit Sýtký, Necati Cumalý, Nazým Hikmet, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ýsmet Özel, Sezai Karakoç, Erdem Beyazýd, Edip Cansever… ilaahir… Ve sonra kadýn yazarlarýn sesinin peþine düþtüm. Edebiyatta çok derinden, tenin içinden gelen o sesin peþine. Bir tür akrabalýðýn yarattýðý soy gibi kök duygusuyla yaptýðým okumalar Bachman’ý, Duras’ý, Yourcenar’ý, W.Wolf’u getirdi önce. Sonra Frieda Kahlo’nun mektuplarýndan sýzan acýlý sesin, Ahmatova’nýn kuzeyli yaslý sesinde karþýlýk bulduðunu gördüm. Evinden hiç çýkmadýðý söylenen Emily Dickinson’un sadece isim deðil, ruh kardeþi de olan Emily Bronte ile yakýnlýðý. Kuzeyin hüzünlü Edith Sodergran’ý sonra. ‘Kasaba kasvetlidir’ cümlesiyle romanýný baþlatan Carson Maccullers. Ve elbette þiirin bir adanma olduðuna beni ikna eden Furuð Ferruhzad… Furuð’un ve tüm bu ablalarýn oluþturduðu hüzünlü aileye Portekiz’den ‘buðdaylar kesildi’ diyen Sofia de Mello’yu, Amerikan þiirinin rahibesi Elsabeth Bishop’u da katmalý. O büyük yalnýzlýklardan, o acýlý kalplerden süzülen satýrlar, dizeler birleþip büyük bir kalp olmuþtu sanki. Eleni Vakalo’nun babasýnýn cam gözlerini çýkarýp parlatmasý gibi mesafeler aþýlmýþtý iþte… Tüm o kadýnlarýn ve erkeklerin yazdýklarý ve dahi eskilerin Hafýz’ýn, Mevlana’nýn satýrlarýyla birleþtiði noktada bir tekâmül olmalý. Yazýnýn açtýðý yarayý yazý kapatýr. Yazýnýn yarattýðý tutkuyu ancak yazý dindirir. Erken baþlayan okuma maceramýn yarattýðý hüzünlü yalnýzlýk duygusu üzerine çok düþündüm. Hüzünlü olduðum için mi okuduðum her þey iyileþtiriciydi. Yoksa gerçekten hüzünlü müydü okuduklarým? Yalnýz olmadýðýmýzý bilmek için yazarýz, derler. Hüzün hep var, ama hüznü gideren de yine kitaplar oldu. Yazmak oldu. Toroslarýn bitim noktasýndaki adý Gavurdaðý olan son daðdan, benim olan olmayan tüm kitaplara sonsuz þükranlarýmý sunmak istiyorum tekraren… Kalýn saðlýcakla…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |