İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
> "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'a şükredin." Bu ayetten anlaşıldığı gibi, Allah’a şükretmek, şirk koşmadan yalnızca Allah’a kulluk etmenin bir şartı ve göstergesidir. Yalnızca Allah’a şükreden bir insan, tüm nimetlerin Allah’tan geldiğini, her şeyin Allah’ın iradesi ve kontrolü altında olduğunu bilir. Bu bilinç, kişiyi şirkten uzaklaştırır ve katıksız bir imana yöneltir. Ancak, insanlar arasında yaygın bir yanlış anlayış, nimetlerin sebep olan kişi veya maddelere bağlanması ve onlara şükredilmesidir. Bu tutum, Kur’an’da müşriklerin temel bir özelliği olarak belirtilmiştir. Kur’an, şirki Allah’a ortak koşmak olarak tanımlar ve bunun en büyük günahlardan biri olduğunu vurgular. Şirk koşan kişiler, sahip oldukları nimetleri Allah’ın yarattığı vesilelere bağlar, onlara minnet eder ve onları ilahlaştırır. Ankebut Suresi’nin 17. ayeti, bu yanlış anlayışı açık bir şekilde eleştirir: > "Siz yalnızca Allah'tan başka bir takım putlara tapıyor ve bir takım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin." Bu ayet, insanın gerçek rızık vereni olan Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgular. Müşriklerin aksine, müminler yalnızca Allah’a şükrederler. Kendilerine bir nimet ulaştığında bu nimetin kaynağını Allah’ta arar, O’na minnettar olurlar. Kur’an, bu bilinci taşıyan pek çok peygamberin örnekleriyle doludur. Kur’an’da, Allah’a şükreden elçilerin örneklerine yer verilir. Örneğin, Elçi Süleyman, kendisine verilen nimetler karşısında şükrünü yalnızca Allah’a yöneltmiştir. Neml Suresi’nde, Allah’ın dilemesiyle gerçekleşen olağanüstü bir olay karşısında Süleyman’ın tutumu şöyle aktarılır: > "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani'dir, Kerim olandır." (Neml Suresi, 40) Bu ayetten açıkça anlaşıldığı gibi, Elçi Süleyman, nimeti gerçekleştiren aracılara değil, bu nimeti gönderen Allah’a şükretmiştir. Bu tavır, bir müminin imanını ve ihlasını ortaya koyar. Benzer şekilde, Elçi İbrahim de Allah’a şükreden ve hiçbir şekilde şirk koşmayan bir elçi olarak tarif edilir. Nahl Suresi’nde bu durum şu şekilde ifade edilir: > "Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. Onu seçti ve doğru yola iletti." (Nahl Suresi, 120-121) Şükretmek, kişinin Allah’a olan teslimiyetini artırır ve şirke düşmesine engel olur. Kur’an’da, şeytanın insanların şükretmez hale gelmesini hedeflediği açıkça belirtilmiştir: > "Dedi ki: 'Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.'" (Araf Suresi, 16-17) Şeytan, insanları Allah’a şükretmekten uzaklaştırarak onları şirk koşmaya ve nankörlüğe sürüklemeye çalışır. Ancak aklını ve imanını kullanan bir mümin, bu tuzaklara düşmez. Çünkü mümin, her nimetin Allah’tan geldiğinin bilincindedir. Duygusallık, insanı şirke sürükleyen bir diğer etkendir. Özellikle merhamet, şefkat ve üzüntü gibi duygular, kişinin aklını kullanmasını engelleyebilir. Örneğin, bir yakınının ölümüne duyulan aşırı üzüntü, kişiyi Allah’a isyana ve şirk koşmaya yönlendirebilir. Oysa bir mümin, ölümün de Allah’ın bir hükmü olduğunu ve masumlar için bir kurtuluş kapısı olduğunu bilir. Bu bilinçle hareket eden bir kişi, duygularını kontrol altına alarak şeytanın vesveselerine kapılmaz. Şükretmek, mümin için yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda imanını pekiştiren ve ihlasını artıran bir davranıştır. Nimetlerin kaynağını aracılarda değil, Allah’ta aramak, insanı şirke düşmekten korur. Kur’an’da övülen insan modeli, her durumda Allah’a yönelen, O’na şükreden ve şirkten uzak duran kişidir. Bu bilinç, müminin hayatını hem bu dünyada hem de ahirette anlamlı kılar. Allah’a şükreden bir mümin, yalnızca O’na kulluk eden ve yalnızca O’na teslim olan bir kuldur. Şükrün bu derin anlamını kavrayan insan, Rabbine olan bağlılığını artırır ve şeytanın tuzaklarından korunur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rıdvan Kaya , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |