İnsanın bu dünyada var oluşunun anlamı, sorusu tarih boyunca en çok tartışılan ve merak edilen konulardan biri olmuştur. "Ne amaçla yaratıldın?" sorusu, insanın varoluşunun özünü ve amacını sorgulayan bir yaklaşımdır. İslam inancına göre, insanın yaratılış amacının en temel cevabı, Allah’a ibadet etmek ve O'na teslim olmaktır. Zâriyât Suresi'nin 56. Ayeti, bu gerçeği net bir şekilde ifade eder: “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bu ayet, insanın varlık amacının, sadece dünyada dünyevi zevklerle yaşamak değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi bir yolculuğa çıkmak olduğunu hatırlatmaktadır. İnsanın yaşadığı "anlam krizi" ise çoğunlukla kendi egosu ile yüzleşmesinden kaynaklanır. Ego, insanın kendi benliğini ön planda tutması, kendi isteklerini ilah edinmesi, ve bu doğrultuda yaşamasıdır. Kur'an, bu durumu Furkân Suresi'nin 43. Ayeti’nde şöyle açıklar: “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” Bu, insanın egoizmi ile yüzleştiği ve bu egoya taptığı zaman aslında bir ilahî kayıptan başka bir şey kazanmadığına işaret eder. İnsan egosunu ön plana alarak, Allah’tan uzaklaşır ve dünyevi zevklerle tatmin olmaya çalışırken, gerçek huzurdan uzaklaşır. İnsan, kendi benliğini bir put gibi yüceltmeye başladığında, bu putunun karnı aç olur, övülmez ve hak ettiği saygıyı görmez. İnkâr edenlerin, tüm dünyevi zevklerini tüketip "güzel" bir hayat sürdükleri, ancak ahirette bu zevklerin karşılığını bulamayacakları vurgulanır: "Siz dünya hayatınızda bütün güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip yok ettiniz, onlarla yaşayıp zevk sürdünüz." (Ahkaf 20). Bu noktada, insanın egosunun ve dünyevi arzularının peşinden gitmesinin bir sonu olmadığı, ancak gerçek huzurun Allah’a yönelmeyle bulunabileceği ortaya çıkar. İnsan ancak kalbini Allah’a yönelterek, O’na sarılarak ve Kur’an’ın öğretilerini hayatına yansıtarak huzuru bulabilir. Ra’d Suresi’nin 28. Ayeti, kalpleri yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olanları tanımlar: “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” İnsan, ego ve dünyevi isteklerden arınarak, Allah’ın öğrettiklerine teslim olursa, gerçek huzuru ve mutluluğu bulur. Said Nursi’nin hayatı, iman ve egosuz yaşamın bir örneği olarak karşımıza çıkar. O, her türlü dünyevi zevki terk etmiş, zindanda dahi kalbi huzur içindeydi. Çünkü imanı vardı ve bu iman, egosuz bir yaşamın anahtarıydı. Said Nursi'nin söylediği gibi: “Madem iman gibi hadsiz derecede kıymettar bir nimet bizde vardır, ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nâhoş bir şey varsa o da günahtır, sefahettir, bid’atlardır, dalâlettir.” (Lem'alar, Yirmi Altıncı Lem'a). Bu bakış açısı, insanın gerçek huzuru ve mutluluğu yalnızca Allah’a yönelmekle bulabileceğini öğretir. Kur’an, insanın karşılaştığı her türlü musibetin, yaratılışın bir parçası olduğunu hatırlatır. Allah’ın her şeyi bildiği ve her şeyin O’nun takdiriyle gerçekleştiği inancı, insanı teslimiyet ve huzur içinde yaşama yoluna yönlendirir. Enam Suresi’nin 59. Ayeti’nde: “Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez.” denir. İnsan, hayatındaki her olayın Allah’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini kabul ederse, her musibete karşı daha sabırlı ve daha huzurlu olabilir. Hadid Suresi 22-23. Ayetleri ise, insanın dünyevi zevkler ve dünyaya olan aşırı tutkusunun bir anlam taşımadığını anlatır: “Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” Burada insanın, kaybettiklerinde üzülmeyip, kazandıklarında da şımarma yerine, her durumda Allah’a teslim olması gerektiği vurgulanmaktadır. İnsanın bu dünyadaki varlık amacının ne olduğu sorusu, sadece felsefi bir soru değil, aynı zamanda manevi bir arayıştır. Kur’an, insanın varoluşunun amacının Allah’a ibadet etmek olduğunu bildirirken, ego ve dünyevi zevklerden uzaklaşmayı, gerçek huzurun Allah’a yönelmeyi önerir. Said Nursi’nin yaşamı, iman ve egosuz bir yaşamın örneğidir. İnsan, kalbini Allah’a yöneltip O’nun öğretilerini hayatına yansıttığında, gerçek huzura ulaşabilir. Zira insan, ancak Allah’a teslim olarak, içsel huzuru bulabilir.