Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Yıl 2001 aylardan Ocak ve dışarıda son yirmi gündür devam sibirya kökenli soğuk hazretleri nihayet bizi terk etmeye yüz tuttukları bir zamanda ceviz büyüklüğünde kar taneleri düşmeye başladığını hatırlıyorum... yook yanlış anlamayın ben hafızası öyle ahım şahım birisi değilim. Aksine sabah yediğini akşam unutan cinstenim fakat, o günü unutamıyorum, çünkü o gün hayatımın önemli dönüm noktalarından biri oluşturuyor... O malûm günde bizim evde tek başına olmanın avantajını kullanarak pencereye burnumu dayamış bir şekilde, eşimin öğleden sonra gelecek olan misafirler için yaptığı meşhur fındıklı kurabiyeleri uzun bir araştırmadan (7,5 dakika) sonra bulmuş olmanın mutluğu ile bir elimde 17. kurabiye diğer elimde orta boylu bir tencere ebadında ki bir fincan dolusu bol şekerli bir kakao eşliğinde, kar tanelerinin yerçekiminin dayanılmaz çekiciliğine kapılarak bizim bahçeye yumuşak inişlerini izliyordum. Birden bire gözüm kararmaya başladı benim daha “lan aman kardaş ne oluyoruz?” dememe kalmadan hain bacaklarım ani bir kararla 108 kiloluk gövdemi taşıma işine ara vermesiyle ben tam gaz. olanca süratla halının üstüne kapaklanmam bir oldu..İşte o andan sonra ben salonun ortası sayılabilecek bir pozisyonda, sıcak kakao göletinde yüzen fındıklı kurabiyeler arasında devası bir ada gibi duruyordum. Olan bitenin farkındaydım ama parmağımı dahi oynatacak güce sahip değildim....Bir ara kendimden geçmiş olacağım ki eşimin çığlığı ile uyandım eşim muntazam aralıklarla her çeşit ses tonunu kullanarak sorduğu“ Ne oldu?, Ne oldu?, Ne oldu ” Sorusuna cevap veremediğimi anlamasından sonra çağrılan ambulansla gelen Türk kökenli sağlık memurunun benim alman olduğumu düşünerek türkçe olarak “Yuh ulan kim taşıyacak bu ayıyı şimdi” demesine karşılık ana avrat düz küfretme teşebbüsüm ağzımdan “nanaanı vardına deyi süllanennnini” olarak çıktığı için kimse birşey anlamadı......Hastahaneye vardıktan beş on dakika sonra bende film koptu Kısa bir süre sonra kendime geldiğimde bir odadaydım. Başucumdaki eşimin söylediğine göre tansiyonum sapıttığı için bunlar başıma geldiği için tansiyonum düzene girene kadar bir kaç gün hastahanede kalmam lazımmış... ve biraz sonra doktor gelip benimle konuşacakmış....... Akşama doğru gelen kendini akşam yemeği zanneden yağsız tuzsuz üç dilim dana salamı ve 1,5 dilim çavdar ekmeğini yavaş, yavaş (45 saniyede) yedikten sonra bunca yıldır aşırı kilo alarak ne iyi bir b.k yediğimi düşünüyordumki Erol Taş kılıklı doktor hanım (despotiye) odaya giriverdi. Normalde benim yaşadığımı yaşayan insanlara gülemseyen bir sıfatla hal hatır sorup, durumum hakkında gerekli bilgiyi vermesi gereken çok iyi doktor takliti! Yapan bu hanım, sanki ben onun yedi sülalesine bir şey yapmışşım gibi, suratsız bir surat eşliğinde fazla kilolu (pis bir şişko) olduğum için tansiyonumun aşırı yükselme ve düşme sonucunda burada olduğumu ve bir pis boğaz olarak bu durumda gelmekten utanmam gerektiğini (ima etti), en kısa zamanda 30 kilo zayıflamam gerektiğini langadanak (pat diye) suratıma söyledi ve bir iyi akşamlar demeden gitti. Doktor gittikten sonra yan tarafta yatan rus kökenli hasta zannımca kendi dilinde doktor hanımı bir güzel kalaylıyordu eh!! Bende bu kalaylama işinde bu sevecen Rus’a benim nacizane Adana kökenli küfür daracığımın en nadide parçalarıyla bütün gece eşlik ettim. Açlıktan kazınan bir mideyle uyuma teşebbüslerimin başarısızlıkla sonuçlanan bir gecenin ardından gelen sabahta, en az despotiye hanım kadar sevimli hastabakıcının seslenişi (höykürmesi) ile uyannır gibi oldum... ama sefer rus arkadaşın başlamasını beklemeden ben solo olarak hastabakıcıyı kalayladım...... Az sonra gelen kahvaltımsı şeyi yedim, gerçekten çok cana yakın olan hemşire (güleryüzlü insan) hanımın getirdiği bir avuç haplarımı yuttuktan kısa bir süre sonra bir çok beyaz önlüklünün arasında gelen despotiye hanım durumum hakkında diğerlerini bilgilendirdi, şef olduğundan şüphelendiğim biraz yaşlıca olan doktor bey (dede) güleryüzlü bir ifadeyle 35 kilo vermem gerektiğini söyleyince ben dayanamayarak türkçe “hadi vatandaş! Koşan alıyor, yetişen alıyor, her eve lazım yokmu arttıran?” diye avazım çıktığı kadar bağırıvermişim. Benim bu bağırışım karşısında dede kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle kapıya doğru gerisin geriye şıçradı, diğer beyaz önlüklüler ise hafif, hafif sırıtarak odayı temkinli bir şekilde terk ettiler. Ben bu olaydan sonra beni psikiyatriye göderirlermi diye yusuf, yusuf eşliğinde düşünürken, oldukça gülüryüzlü bir ifadeyle başka bir doktor hanım odaya girdi. Halimi hatırımı sorduktan sonra kendisinin diabeti üzerine uzman bir doktor olduğunu ve benimle durumum hakkında konuşacağını söyledi. Diyabetinin ne olduğu konulu kısa bir konferans sonunda gözlerini hafiften kıstıktan sonra derin bir nefes alıp langadanak diye “Siz artık bir diabetlisiniz” demesiyle bir anda zaman durdu artık doktor hanımın dışında odada herşey donup kalmıştı adeta. Dudaklarımdan “hayır olamaz” diye dökülen kelimelere hayatım siyah beyaz bir film gibi gözümün önünde akmaya başlamıştı..... 5-6 yaşlarındaydım şekerci Nusret’ten aldığım pamuk şekeri yiyiyorum 6-7 yaşlarındayım annemin yaptığı sütlaçları gizliden gizliye yiyiyorum 7-8 yaşlarında Adana’dayım, deli hacının tarlasında bir yandan gülle (misket) oynuyor bir yandan elma şekeri yiyiyorum 8-9... midemim yıkanması için hasteneye kaldırıyorlar, çünkü komşumuz Hamido ile kim daha çok lahmacun yer diye girdiğimiz iddayı ben kazanmıştım. 9-10.... annem kafama terlik atıyor ve biryandan da “yavaş olda semerini ye emiii! Sana kırk defa söyledim şu lokmalarını çiğnemeden yutma, korkma kimse önünden almaz” diye söyleniyor 10-11...bana şişko dedi diye karşı komşunun cılız oğlu Osman’nı yere yatırıp üstüne oturmuşşum. 11.12..mahallenin çocukları şişkoyum diye beni uzun eşşek oyununa almadılar diye onları taşlıyorum 12-13..bir oturuşta iki somun ekmek yiyebiliyorum diye arkadaşlarıma hava atıyorum. 13.14....annem bu kadar abur cubur yememem için “bak böyle giderse kırkını göremeden göçüp gidersin” demekle beni uyarmaya çalışmasına aldırmadan dördüncü sütlaç kâsesini önüme çekiyorum. 14-15....orta okulda aşık olduğum Aysel’e karşı duygularımı dile getirince kız “Aaaa! Ben ne yapiim senin gibi bir şişkoyu” dedi diye arkasından avazım çıktığınca “O....pu” diye bağırıyorum. 15-16....zayıflayacam diye iki gün boyunca yemek yemeyince yolda düşüp bayılmışım. 16-17....kapıdaki bekçiye rüşvet olarak verdiğimiz kaçak mallbora sigarasının sayesinde girdiğimiz Mersin kerhanesinde kadının (teyzenin) biri bana “şişt lan tombul oğlan ” demesiyle milli! Olmaktan vazgeçtim diye arkadaşlarım benimle alay ediyor. 18-19.....mahellemizin kızlarından anne ve babasıyla bize akşam oturmasına gelen, benim kilolum iki katı kiloya sahip fil Canan odunlukta beni sıkıştırarak beni sevdiğini söylüyor. Ben ise göbeğimden nefret ediyorum... 20-22... askerde acemi birliğinde sabah koşusunda (5 km) geride kalıyorum diye çavuş kıçıma kasatura (asker bıçağı) ile vurarak “koş ulan yoksa kıracam bak kafanı, kim dedi sana kıçını bu kadar büyüt diye?,” kulağımın dibinde bağırıyor 20-22.... askeri hastahaneden ağır spor yapamaz diye rapor alıyorum 29-30.... elimde 17. kurabiye diğer elimde orta boylu bir tencere ebadında ki bir fincan dolusu bol şekerli bir kakao eşliğinde, kar tanelerinin yerçekiminin dayanılmaz çekiciliğine kapılarak bizim bahçeye yumuşak inişlerini izliyordum 30.... Almanya’nın Böblingen şehir hastanesinde bir oda da az önce diabeti hastası olduğumu söyleyen oldukça sevimli ve güler yüzlü bir doktor hanım şimdi ise kendime gelebilmem için beni tokatlıyor..... Kendinize iyi bakın mısmıl olun hemi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Demirhan Ocak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |