|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Aşk biter” derdin,aşk bitti.
Geriye kusursuz bir cinayetin izleri kaldı...
Yürümeden yorulan yalnızlığım
Sakin bir kasabanın anahtarını verdi ama,
Yolculuklara çıkmalıyım şimdi..
Kibirli duruşumda boynu bükük
Bir çocuğun gözleri saklanır,
Artık başka ölümlere koşma zamanı
sisli cadde ve hayalet sessizliği,
çamurlu yüzlü binlerce insan
kendine kumdan evler örüyor,
ve ben;
ayrılık parça parça içime işlemişken
nasıl gülebilirim?
Yağmur yağıyor kentin ortasına,
İçimdeki meydanlarda oksijen çadırları...
Bir deli mağazadan çıkanlara soruyor;
“_pahalı giysi satılıyor da ucuz aşk var mı?”
bugün sonsuzluğun ortasında kamaşmak istiyorum...
nefesimle sütunlar yıkılır,
gölgem gidici,çöllere çağrılırım.
Sahipsiz köpekler peşimde,
Farelere kral olurum.
Gece boyar beyaz tenimi,
Ölü bir ressam görünür yüzümde.
Kuru bahçelere yağmur yağmaz,
Aç bebek süte hasret,ağlamaklı..
Uğultular gelir uzaklardan
Kapılar gıcırdar,rüzgar çaresiz...
Avcumda bir isim,bir sır,
Tek mısra için dilenirim...
Gecenin bir yarısı ılık yılları geçip,
Ay ışığının öptüğü tepelerde koşuyorum.
Ellerim yok,kanatlarımda sevda resimleri...
Bunca acı,gıdıklayıcı mermi
Çam ağaçlarını koklamak için miydi?
Nehirlerden kan süzülüyor,şimdi
Ne ben varım tablolarda ne onun gözleri,keşke
Aşka uzanan eller kırılsa diyorum...
sus yabancı sus konuşma!
Bilmez sin bendeki yaraları.
Binlerce taş fırlattılar ruhuma,
Şiirim toprağa gömüldü.
Kıyamet kalabalığı gerçeği ne bilsin?
“ölüm sessizliktir”
sus yabancı sus...
susuşun teselli değilse de,
çatlayan dudağımda bir damla su olsun...
uzaklarda, taa senin memlekette,yada
benim olan ,hiç dokunamadığım o şehirde
bir tür karantina var diyorlar;
gökyüzünde uçuşan çiçek hayaletlerini
fırtınasız kaldırımlar,harfsiz romanlar
yok etmiş...
gel !diyorsun buraya...
Taze gençliğine yüz sürememişsem ve
Dokunamamışsam ürperen tenine,
Aşkım kendi içimde boğulmuşken
Hastalıklı yıllarda seni arayamam...
konuşurken uyuyor,
ağlıyor gibi uyanıyor benliğim.
Sıska gençliğim şişman günlerde kayıp.
Karalara bürünmüş bu siluet
Evlerde,gecelerde geziniyor.
Parmak uçlarıma kadar yayıldın aşk;
Çık içimden şeytan!git,defol!
Beni kırıntılara böl,kuşlara ver.
Orada bir tohum olup,
Uzak diyarlara savrulayım.
Güneş kırmızı elbisesiyle
Uyandığım sabahları okşasın...
Karnım acıksın mesela,
İçimde yaşama sevinci olsun.
Nerededir kumsal,güneş bedenim?
Sevişmek nasıl bir şeydir mesela...
(Doğuma itafen)
Hissediyorum;
Boynumda yağlı halatın kaşındırıcı varlığı
Ellerim bağlı,kalemim kör.
Güzel melek kulağıma ezan okuyor,
Usulca ağlıyorum,benden kaçıyor aşk..
Bir ses gel!!! Diyor,ışıklı yüzü karşımda
Sesim kısık:dilsiz gibi,hayvan gibi..
Ardımda hikayeler,korkular bırakarak
Bataklığın içine uzanıyorum.
Yumuşak anne dokunuşu gibi bu ama,
Hızla batıyorum...
(azraille ilk karşılaşma anı )
Koş bana azrail
Kanayan kucağıma gel.
Çocukluğumun kirazlarını eriklerini
Avcunla toplada gel .
Ben saklandım,korkuyorum...
Önün arkan sağın solun sobe!!
Hazırım artık,gözlerim bağlı,
Yalnızlığın kılıcını alda gel...
(sayıklama nöbetleri... )
gençliğimizin uçuşan yıllarında
kayıp okyanuslarda iki batık gemiydik
devrilen sütunlarda aşkın kızıl renkleri ,
acılara yürüyorduk usulca...
sönmüş evrenin dibindeki bombalar
oyuncaklarımızı parçaladı.
Sonra sen gittin...
Bir kelebek fırtınasında yok oldu
Uzaklardaki ülkemiz...
Çamur yağmurlarında silinen
Bir aşkın değersiz haritasıydı ,ve
Kelimelerinde anlamı yoktu aslında...
Sesimin çınladığı tüm zamanlara şunu soruyorum;
Hangi mısra bu yıkımı anlatabilir?
denizler,pınarlar kurudu suskunluğumdan,
dudağımı beyaz yılan ısırdı.
Sade kahve içen hasret heykelleri
İçimin meydanlarında yıkılırken
Sen nerde gezinirsin yangınlarda mı?
Rutubet kokan yosunlar
Issız duvarları kapladıkça
Önümde ışıksız hayalin ve
Şehrin neonları göründü, o an
Vasat aşkını pazarlarda sattım...
Müjde!! Ben bu sabah öldüm...( 6.45 am /24.05.2003 )
Cezair menekşeleri,siyah sümbüller ve
Sararmış perdeler sana kalsın...
("PLAKÇALARDA BU ŞARKI ÇALACAK!")
“elveda bütün hatıralar/elveda bütün gençliğim/geçmesin baharlar,geçmesin yazlar/silinmesin karanlık mazim/beni benden alan,beni yalnız koyan o sahte gözlere/yalancı sözlere /kapandığım dizlere elveda /elveda hayata,sizlere...”
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
Raşit Cumhur ÇAKIN kimdir? |
|
|
beni anlamak; yaşamın karanlık sularından üşüyerek te olsa, umuda açılmış yelkenlere öfke ve hınç ile üfleyerek rüzgarın yaratılabileceğine inanmaktır.
Etkilendiği Yazarlar:
...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|