Tercüman yazarı Canan Barlas, medyada derin devlet tetikçilerinin olduğuna değinmiş; herhalde, AB konusunu irdeleyen, Kıbrıs konusundaki hassasiyetleri vurgulayan, ordu aleyhinde yazanları kınayan gazeteciler tetikçi, diğerleri vatanperver(!)... Çünkü kardeşimizin yazısından bu anlam çıkıyor...
Derin devlet maaş mı bağlamış bu tetikçilere?<XML:NAMESPACE PREFIX = O />
Patronların çıkarları doğrultusunda yazanların elbette ki, patronla iktidar arasını bulabilmek açısından yazdıklarını ve bunun karşılığının da hükümet ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi olduğunu, sokaktaki çocuklar bile anlayabiliyor...
Tetikçi yazarlar konusu Internet’te ve basınımızda çok işlendi ve kimlerin, kimler için tetikçilik ettikleri de defalarca vurgulandı... “Derin devlet tetikçisi yazarlar” vurgulamasını ise ilk kez işitiyoruz, Sayın Barlas, bir ilke damgasını vurmuş oldu...
Peki derin devlet tetikçisi diye adlandırılanlar hangi menfaat açısından yazıyorlar? Bari buna da açıklık getirilseydi ya! Gazetelerde yazanların maaşları var peki, Internet’te yazanların derin devletten ne çıkarları var? Derin devlet bu yazarlara maaş mı bağlamış da bizim haberimiz yok...
Oturup düşündüm, acaba derin devlet tetikçisi yazarlar kimler olabilirdi: başta Savaş Süzal, Altemur Kılıç (pardon eline gazetelerde köşe geçirmiş olanlar, Internet’te yazanları dikkate almıyor...) Bu durumda, ülkemizin hassas konularına değinen yazarları sıraladığımızda karşımıza, Emin Çölaşan ve bu kardeşimiz doğrultusunda yazan bir avuç gazeteci çıkıyor... Ve derin devlet adına yazan tetikçilerin, çalıştıkları gazete patronunun da belki gözünü korkutmuş oldukları ve de bu yüzden kendilerine göz yumulmuş olduğu vurgulanıyor...
Demek ki bizler, çalıştığımız gazete veya kuruluşlardaki başları korkutamadığımız, birilerine yaranabilmek açısından yazamadığımız için, bugün pek dikkate alınmıyoruz ve bize iş vermiyorlar...
Sayın Barlas, Amerika’daki 23 yılımda, gazetelerimizin yanı sıra, Türkiye karşıtı gruplarla mücadele edebilmek için de, bir çok yerlere yazılar yazdım. Bunları yaparken gerçekten devletimizin de tetikçiliğine soyundum, suç mu işledim acaba? Yoksa birileri gibi suya sabuna dokunmadan sadece maaş için mi yazsaydım?
Bugün eşim de beni aynı şekilde fakat sizden biraz daha farklı olarak suçluyor; enayice, hiç bir menfaat gütmeden devletimizin tetikçiliğini yaptığımı vurguluyor. Sizce haklı mı dersiniz?
Eğer ki ülkemin çıkarları doğrultusunda yazıyorsam, bunu, gazeteciliğimin verdiği ve gazeteciye düşen sorumluluk açısından yapıyorum... Savaş Süzal ve Altemur Kılıç ağabeyimiz bir çok konu açısından kendilerini parçalıyorsa, bunu, ülkemiz üzerinde sürdürülen entrikaları birebir gördükleri için yapıyor...
İstanbul’da Ankara’da masa başında oturup yazı yazmak kolay... Hele de her ay binlerce dolarlar cebe konulabiliyorsa, iş daha da kolaylaşıyor... Yazılacak konular belli, sanki belli bir sınır içerisinde ve hangi doğrultuda yazılacakları mühürlenmiş... Kelimeleri sırala, redaktör gibi bir düzeltme yap ve baskıya ver...
Arkadaşlarımız! yazar olabilmek belli birikimler ve olayları değişik açılardan görebilme yeteneği ister... Birikimler, olayların göbeğinde, insanlarımızın yüreğinde, ülkemizin gerçeklerinde yaşayabilmekten de geçer...
İki üç kitap okuyup, bir kaç politikacı ile sohbet etmek, iyi bir gazeteci yazar olmak için yeterli değildir: hukuku, bilimi, ekonomiyi bileceksin, politik bilimlerde uzman olacaksın ve ülkenin kendine has özellikleri karşısında şapkanı önüne koyarak düşünebileceksin ki, sana birikimli ve sorumluluğunu bilen bir yazar gözüyle bakılabilsin...
Kimseye burada ders vermek istemiyoruz. Nasıl ki bizler, bizim gibi düşünenler, hassasiyetlerini herhangi bir menfaat karşılığı olmadan dile getirebiliyorlar ise, profesyönel köşe yazarı geçinenler de, aynı hassasiyetler doğrultusunda kendilerini yetiştirmeli ve içinde bulundukları yanlış fikirlerini makyaj ederek, ülkemize sahip çıkmalıdırlar...
BASINIMIZIN BİR BAŞKA SORUNU...
Türk basınında bugün yaşadığımız gruplaşmalar konusu ise, burada gerçek adıyla anmak içimden gelmiyor, ancak basın camiasının yozlaşmasına yarar... Bir konunun yozlaşması ise o konuyu giderek bitirir...
Sokaktaki insanlarımızdan 10 kişiyi çevirin ve Türkiye’de basının durumunu kritik etmelerini isteyin, 10 kişiden 10’u da, rahatsızlıklarını dile getireceklerdir; bunun aksini söyleyebilen çıkar mı?
Bugün Türk basınını temsil eden patronların yüzde doksanının, içinde bulunmaları gereken sorumluluğu duymadıklarını iddia edebiliriz. Sorumluluklarını biliyorlar ise, gazetelerindeki, televizyonlarındaki gruplaşmaların önüne geçsinler de, gerçekten yürekli gazetecilerimize de olanak tanınsın...
Çok ünlü bir basın mensubumuz ile İstanbul’dayken telefon konuşması yaptım ve işimden edildiğimi, hangi gazetede yazabileceğimi danıştım... Bana verdiği cevap aynen şöyleydi; “Sana hiç bir büyük gazetede yazdırmazlar çünkü sen patronun açısından yazmazsın... Çünkü sen, muhalefet yaparsın ve iktidara karşı muhalif olmak patronların işine gelmez, bu konuyu unut gitsin...”
Düşünebiliyormusunuz, Bab-ı Ali’ye 34 yıl hizmet ver, bunun 23 yılında Amerika deneyimi yaşa, Amerika’da televizyon eğitimi gör, gazetelerinde deneyim kazan, sonra da sana Türkiye’de iş bulunamasın; çünkü sen, istediğin gibi yazmak istiyorsun. Çünkü sen istediğin gibi yazamazsın ve yazılarına istenilen sınırı koyamayacağın için de göze giremezsin... İşte bu yüzdendir ki, senin gibi yazanlar derin devlet tetikçisi diye adlandırılıyor... Ve ben de öpüp başıma koyuyorum, Allah devletimize zeval vermesin...
Türk basınının içinde bulunduğu bir başka durumu da, kamuoyunun dikkatine getirdiğim için bir yerde kendimi suçluyorum fakat, Türkiye’de ün yapmış yazarlarımızın, kamuoyu önünde birbirlerine yağdırdıkları hakaretleri bildiğim için de, rahatım...
Basın ailesinin içinde kalması gereken birtakım konular o kadar deşifre edilmiş ki...
Gerçek gazeteci doğru yazdığından geriye adım atmaz, yani tükürdüğünü yalamaz... Geriye adım atması gerektiğinde ise, özürünü dilemesini bilir, konuyu yuvarlayarak özrü, kabahatinden büyük hale getirmez...
Bizde bazı yazarlar bir bakıyorsunuz bir gün orduyu eleştiriyor, ertesi gün yazısında ordu göklere çıkarılmış... Korkuyorsan yazma, yazıyorsan da korkma kardeşim... Birileri korkusuzca doğruları yazabiliyorsa, onları da derin devletin tetikçileri diye ilan etmeyelim... Sayın Barlas’a acaba bir yanıt verecek çıkacak mı diye, bir kaç gün bekledim ve nedense bu ithamı kimse üzerine almak istemedi; bari biz alalım da yazılan doğru adrese gitsin istedik... Bir ithamda bulunuyorsan, iddianı havada bırakma, isim ver ki, karşılığında yanıtlar alabilesin... Yoksa bizim gibi dikkate değer görmediğiniz(!) yazarlardan da eleştiri yağabilir...
www.habergazete.com
www.cilingirsofrasi.com