Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Anahtarı tutan eli, zevkli titreşimlerdeydi. Önceleri kolaylıkla açabildiği kapı kilidi, bu kez inatçı zorlamalardaydı. Yarım saat önce Eklembacaklılardan’s Istakoz Lokantasında sabah çorbasını içmiş, geri ödeyeceği vaadiyle Ustakoz’dan apardığı az miktarda parayla, bir paket sigara ve çakmak satın almış, bir bardak salep içmiş ve daha kalabalıklaşmamış cadde ve sokaklardan geçerek Beyoğlu’nun tenha sokaklarının birindeki dört katlı binanın son katındaki dairenin kapısına varmıştı. Merdivenlerden zıplaya zıplaya çıkmıştı. Kapıya ulaştığında saat sabahın 6.20’sini gösteriyordu. Kapıyı açamamıştı. Oluşmuş neşesinin, kapı kilidinin zorlanmasıyla bozulmasına izin veremezdi. Neşe; zor kazanılan ve çabuk yitirilen duygulardandı... Sigarasından bir yudum daha çekti. Gazi anahtarını kilidin arka yüzünde bırakmış olabilirdi… Elinin tüm gücünü işaret parmağına verip, zil düğmesine bastı. Üst üste çaldırdı... Kapının ardından Gazi’nin uykulu sesi gelmekte gecikmedi. "Kimo?..." "Ben!... Ben!... " "Lan oğlum!... Sen miydin?... Patlama geliyorum. Bikaç dakka bekle!..." Aradan yarım dakika geçmişti. Kapı ardına kadar açıldı. "Aferin, oğlum!... Tam zamanında geldin. Biraz önce gelseydin, seni bekletmek zorunda kalacaktım." Özdal, giriş vizesini almıştı. İçeri süzüldü. Bir elini beline, diğer elini ise duvara dayamış Gazi’nin, üzerindeki bornozu ve ıslak saçı, duşunu henüz almış ya da yarım bırakmış olduğunun işaretleriydi. Gazi’nin yatak odasının kapısı usulca açıldı. Bir kadın belirdi. Gazi’nin yeni aldığı bornozu giyinikti. Aylardır sözünü ettiği ve arada birliktelik yaşadığı sevgilisi bu olmalıydı... Tanımadığı halde ortamını bozduğu için içten içe nefret duyduğu, buna rağmen görmek için can attığı kadın bu olmalıydı. Onun hakkında her şeyi, yataktaki eylemlerine varıncaya kadar, Gazi’den dinlemişti. Övdüğü kadar güzeldi. Tanımlamalar, saçı havlu altına gizlenmiş olsa da şu anda karşısında bulunan kadına tıpatıp uyuyordu. Kadın, bornozun kuşağını kontrol ettikten sonra elini uzattı Özdal’a... "Ben İmece... "Ben Özdal!.." "Sizle karşılaşmak bugüne kısmet oldu. Gazi'nin ‘tanıştırırım,’ demesinden aylar geçti..." Özdal, gülümsedi. "Dediğiniz gibi kısmet bu güneymiş. Nasılsınız?..." "Teşekkür ederim. Ya siz?" "Eh... 'İyi diyelim, iyi olalım,' cinsinden." İsmi, ‘İ-me-cey-miş’... Değişik bir isimdi. Köy kültürüne ait kavramlardandı. Anlamının ‘Elbirliği, emekbirliği, yardımlaşma’ olduğunu biliyordu. Ama, ilk kez bir insan ismi olarak kullanıldığına tanıklık ediyordu. İmece, çıktığı odaya girdi. Diğer ikisi ise, salon ve Özdal’ın yatak odası işlevini gören bölüme geçtiler. Gazi, Özdal’ı şaşkınlıkla incelemesini sürdürüyordu. Aylardır ilk kez böyle neşeli ve gözleri ışıltılı görüyordu onu. Ya doyurucu bir cinsel birliktelik yaşamıştı, ya da otlanabileceği bol çeşit ve içecek içeren bir masada sabaha kadar zaman geçirmişti... Dudaklarını yalaması, ayak ayak üstüne atması önemli bir anlatı sunacağının ön işaretleriydi... Özdal’ın beden dilini çözümleyebiliyordu. Onun beden dili, yabancı bir dil değildi kendi için... ‘Bakalım ne yumurtlayacak,’ diye düşündü oturduğu yerden. Kız arkadaşının duyabileceğini anımsatarak, varsa uygun olmayan bazı parçaları atmasını; sansüre uğratmasını kulağına fısıldamasına gerek var mıydı?... Bu kadar pervasız olamazdı Özdal... Tepkisinin büyük olacağını düşünmesi gerekmez miydi?... İmece, sessizce içeri girerek, Gazi’nin oturmakta olduğu kanepeye; yanına ilişti. İmece’nin hala bornozlu halde dolaşmasına, üzerini değiştirmemiş olmasına için için kızdı Gazi... Özdal, Gazi’nin emanet olarak verdiği pardösünün cebinden, ülkenin en pahalı ve ucu yeni açıldığı dolgunluğundan belli olan bir sigara paketi çıkardı. Paketin içinden bir tane alıp, sehpanın üzerinden, Gazi’ye yakın bir alana, kaydırarak öteledi. Gazi, gözünü kırpıştırarak uzandı pakete. Önce yanında oturan sevgilisi İmece’ye uzattı. Çakmak aramalarına gerek kalmadı… Önce İmece’nin sonra Gazi’nin sigarasını yakan Özdal’a her ikisi de sırasıyla teşekkür ettiler. Çakmak, işportada satılan cinsten değildi. Biraz daha pahalıcaydı. "Çakmakta konuşuyor," dedi hafiften gülümseyerek Gazi. Gazi’nin içinden geçirdiklerini anlamışçasına, "Yürütmedim. Parayla aldım." dedi Özdal. Bir süre sustular. Kadının bornoz altlarından az biraz görünen bacaklarına kayan gözlerini almakta gecikmedi Özdal. Gazi bozulabilirdi. İmece her şeyiyle ona aitti... Kadın oldukça güzeldi. Sabahın mahmurluğunda böyle bir yüze ve bacağa sahip olan kadın, bakımdan geçtikten sonra kim bilir ne kadar güzel görünürdü, seyreden gözlere... "Neşeni neye borçluyuz, Özdal!.." Özdal, cebini karıştırıp bir kart çıkardı. Merakla bekleyen Gazi’ye uzattı. Gazi, okunma yönünde ters duran kartı düzeltti... İmece’de göz ucuyla kartvizite bakıyordu. Gazi, oturduğu kanepeden heyecanla ayağa fırladı. "Kim verdi bu kartı sana?..." Özdal, işte bu tepkiyi bekliyordu. Sakin görünmeye çalışarak yumuşak bir sesle, "Sahibi?" dedi. "Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?" "Herhalde yani." "Lan oğlum! Anlat lan, meraktan çıldıracağım. Benim bir kez bile konuşamadığım Genel müdürümüzle bir gecede nasıl oldu da tanışabildin?" Gazi’nin merakını çabucak gidermek istemiyordu. Tadını çıkarmalıydı... Gülen gözlerle, zevkle izliyordu onu ve kaçamak bakışlarla İmece’yi. İmece ise kalkması gerektiği yargısına varmıştı. İyi bir jestte yapmış olacaktı. Erkek erkeğe konuşmalarını sağlayacaktı. ‘Ne kadar anlayışlı kadın,’ diye düşündürecekti hem Gazi’yi hem de arkadaşını. "Ben uyumaya gidiyorum." Gazi birden ciddileşti. "Az sonra işe çıkacağım... Eve bırakmamı ister misin?" "Yo hayır! Eve gidinceye kadar uykum kaçar. Baş ağrısı çekmek istemiyorum. Birkaç saat uyuyup giderim. Sen işine bak." Kadın salınarak odadan çıktığında, çaresiz kaldığının itirafını kollarını iki yana açarak ifade etti Gazi. "Yanlış anlama ama... O gidinceye kadar senin evde kalman yakışık almayabilir." Özdal, kaşlarını çatarak, "Ne demek istiyorsun?... İnsan ev arkadaşına güvenmez mi?... Çık dersen çıkarım... Ama bir daha dönmemek üzere." Gazi, tıkandı. Tıkanıklığını soluk alıp vererek gidermeye çabaladı. Yumuşak bir görüntü vererek, "Ya yanlış anlıyorsun, işte..." başlangıçlı açıklamalar yapacakken, Özdal, lafını ağzına tıkadı. "Gece on dakika bile uyuyamadım. Öğleden sonra ikide randevum var. Dinlenerek, temizlenerek çıkmam gerekiyor. Yanlışsa söyle." "Tamam!... Tamam!... Ne yaparsan yap. Ama benim kızdan uzak dur!" "Aybediyorsun... Sevgilin benim yengem olur." "Şimdi anlat bakalım Cesi hanımın kartının sende ne işi var?..." Özdal, sahte öksürüklerle boğazını temizledi. Meçhul bir kadını takip ettiğini, Beyoğlu’nun arka sokaklarının birinde tinercilerin saldırısına uğradığını, Istakoz lokantasının Ustabaşı'sı tarafından kurtarıldığını, Eklembacaklılardan's Istakoz lokantasına misafir edildiğini, lokantanın patronu kanalıyla Körebe Medyasının Genel Müdürü Cesi Hanımla tanıştırıldığını, "Vay be!..." dedirtecek abartılarla anlattı. Anlatımın son ayrıntılarında hiç olmamış yamalarda vardı. ‘Cesi hanımla birkaç kez kadeh dahi tokuşturmuş, Tabağındaki ıstakozdan bir parçasını kendisine uzatmış, somurarak emmişti içini(!)... Duymak istemediği bir yorum geldi Gazi’den. "Yine de sevinmekte acele etme. İşe alınmış sayılmazsın." "Göreceğiz." İşe alınacağına olan inancına rağmen, altlara ittiği; içini kemiren kuşkuyu ortaya çıkarmıştı Gazi. Kovdu bu düşüncesini… Referansı güçlüydü... Patrokoz ile Körebe Medyasının Genel Müdürü Cesi'nin arasının sıkı fıkı olduğunu, hatta haftada en az bir kez aynı masayı paylaştıklarını öğrenmişti, uzun geçen gece saatlerinde. Bir eleman daha alınmasıyla iflas mı edecekti koskoca medya?... Gazi, yine de umutlanmıştı... Özdal’ın işe alınabileceği yönünde bir umut ışığı doğmuştu en azından. İhtimal gerçekleştiğinde ağır bir yükten kurtulacaktı. "Yanlış anladın. İşe alınman beni de en az senin kadar mutlu edecek." "Bilmez miyim. En azından maliyetlere katkım olacak." "İşin gücün pislik yapmak, " dedi gülerek Gazi. Saatine baktı. Yediye geliyordu. Mesaiye az bir zaman kalmıştı. İmece’ye karşı saygılı olması yönünde Özdal'a son kez uyarıda bulunarak, evden ayrıldı. Özdal mutfağa yöneldi. Musluktan doldurduğu bir bardak suyu içti. Ocağın yanında yeni açıldığı belli ufak kahve poşetini görünce canı çekti. Hazırladığı kahveyi fincana doldurdu. Yanına bir bardak su da alarak salona yöneldi. Gazi’nin oda kapısının yanından geçerken İmece’nin hafiften alıp verdiği soluk seslerini duydu. Kahvesini yudumlarken yeni yaktığı sigarasından derin bir nefes çekti, havaya dağıtımlı üfledi. Bu gece, yaşamında yeni bir sayfa açılmıştı... Fakülte lisansına uygun bir iş bulmuştu. Hem de ülkenin en iyi medya guruplarından birinde... Gazi ile aynı işyerinin kadrolusu olacaktı... İçsel tartışmalarının hiç bir anlamı yoktu. Cesi, Körebe Medyasının en üst düzey insanıydı ve kendisine ‘Patrokoz’u kıramam. İşe alındın. Ayrıntıları yarın saat 14.00 de insan kaynakları müdiresiyle görüşürsün,’ dememiş miydi?... Demişti... Eeeee?... Cesi’nin fiziksel görüntüsü yeniden canlandı gözlerinde. Tinercilere rastlayıncaya kadar takip ettiği ve aniden kaybolan o kadına ne kadar da çok benziyordu. Cesi’yi ilk gördüğünde büyük dilini yutacak kadar heyecanlanmıştı. Neyse ki kendisine hakim olmuş, çığlık atmamıştı. Lokantayı terk edecekleri esnada otoparka kadar uğurlayanlar arasında kendide bulunmuştu. Cesi’nin lüks arabası ve özel şoförü vardı. Böyle bir arabası ve özel koruma görüntüsü de veren şoföre sahip olan önemli bir kadının, her türlü tehlikeyi bağrında taşıyan Beyoğlu’nun sessiz sokaklarında tek başına dolaşması hayal bile edilemeyecek kadar uzak bir olasılıktı... Bir tesadüf... Benzeşme... Belki de karanlıkta tam olarak göremediği bir yüzü ve silueti onda somutlaştırma... ‘Göz’ünde beyin gibi bazen yanlış algılama ve yorumlamaları olabilirdi. Uzandığı kanepede gözleri iyiden iyiye kapanıyordu... Kirinde katkısıyla iyice kalınlaşmış olan battaniyesini üzerine çekti... Uyumuştu... *** Devamı: 6.sayfada
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |