Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin |
|
||||||||||
|
Bir adam geçiyor İstanbul'un caddelerinden. Düşüncelerinin ağırlığından sis inmiş taa gözlerinin içine. Buğulu bir camdan ne görünürse, o kadarını görebiliyor ancak! Seyircilerinin şaşkın bakışlarını; önlerinden geçip gözden kaybolana kadar onu takip ettiklerini; ağızlarını bıçak açmadan bu insanın kanını donduran manzarayı görmekten utandıklarını bilmeden yürüyor. Artık tükenmiş bedeniyle, iki yana savrulan insanlık damlalarıyla yürüyor... Yaşı kırkı geçmez ancak ona bakanlar bir tahmin yürütse ellili, altmışlı yaşlarda olduğunu pek ala söyleyebilirler. İki yana sarkmış ince ve kıvrımlı yanaklar, kak kat olmuş alın ve kararmış simsiyah gözler; ağlamaktan artık beyazı bile görünmez olmuş. Gözü görmüyordu dedim ya yine de o sürüyor seyyar satıcı arabasını. Yanında biri var... Belli çile onu da yaşlandırmış... Şehir içi işlek bir yolda arabayı ikisi kullanıyor, sağlı sollu park etmiş arabalara sürtmeden geçmek, arkadan gelenlere çarpılmamak yanındakinin görevi, sessizce konuşmadan sürüyorlar arabayı Zihni artık acıyı öyle işlemiş ki ne bir jest var suratında ne de başka bir ifade, öylece donuklaşmış. Kasketi hafif sağa eğilmiş, ağzında sigara; soğuk havada daha da derin nefes aldığını sanırsınız, ama değil bunlar hiç mühim değil... Hiçbir ayrıntı elleri nasırlaşmış adamın umurunda değil. Yanındakine bırakmış üşümeyi, o arabayı sürüyor nasırlı kara ellerle. Sigarası bitti mi? Yenisini yakmak için bile bırakmıyor arabanın mafsalını tek elle yanındaki yakıyor sigarasını. Çaresizliğin ağır sorumluluğunu yendiği gün, bugün ama ne dese ki! O pişkin suratlı şoföre? -O napar be hocam? Onun danası izin vermemiş, evrakım eksikmiş, getirseymiş, tamammış. Düşünceleri kesik kesik; -Ulan ben nasıl adamım be hocam, bu kadar mı çaresizim be? Yine tuttuğunu hissediyor arabanın muhafazasını, ince ince yağan yağmura aldırmadan. Son görevim bu derken hastaneden çıkıp neredeyse fark etmeden üç dört semti geçmişler. Çok zor olmuştu hastaneden çıkarmak kızı ama herhalde yer kaplamasın diye salıverdiler onları... Herhalde duyuldu da ondan mı korktular? Bu na da şükür dedi. Gittikleri yere varmak üzereydiler, az kalmıştı yolun sonuna. Görmüyordu arabanın üstünü ama hissediyordu taa içinden acıyı, en derininden, en yıkıcısından, en kahredeninden. Düşünmeden, düşünmekten kaça kaça, şimdi vardılar kimsesizler mezarlığına. Yanlarında getirdikleri kürek ve kazmalarla önce mezarı kazacak sonra da; -Mahallenin imamı gelir mi ki? Kim bilir bedava diye belki... Düşünüyor adam, düşünmekten kaçmaya çalışarak. Bir yavrusunu hiçlikten kaybetmiş, ölüsünü hastaneden zor çıkarmış, bir araç bulamayıp, arkadaşının seyyar satıcı arabasını ambülans yapmış, ait olduğunu sandığı bir şehrin kabristanina götürmüş, dayanmış, dayanıyor, şimdi de gömecek... Yanında bilmem kim? Arabanın üstünde; bir kazma bir kürek ve onlarla oynayan bir küçük oğlan, bir tabut ve onun içinde ölmüş, ölmüş öldürmüş; bir küçük kız ve bir baba...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gürcan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |