Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Kaç asır evvelinden yere düşen billurdan Arşa mıhla çakılan müjdeli haber geldi! Kim pay istemedi ki geceye inen nurdan Ey rüyaların Kızı! Hasretin firak deldi, İkliminde zerreden şemse hep ab-ı hayat Müstesna mısr-ı kadim işte şahit kainat! Altından kâşâneler, kubbeler, minareler.. Daim tekbir getiren ruhun dilekleridir! Haliç’te sabahlayan kuytudaki gölgeler, Hala nöbetler tutan arşın melekleridir! Gönül bağında güle yazılan en son nutuk Cemreler düşen aşkta erişilmez bir ufuk! Toğrağına ram olan bizlere minnet düştü Laleli’de bir efsun sualsiz genze kaçar, Vuslatla örülü bu surlara cennet düştü Rahmani neşideyle Ayasofya gül saçar, Seni Yeditepe'den seyredince gün durur Seni anlamayan gül dalında iken kurur! Beyoğlu hep ters düşer gecenin matemine Gözlerin hicranına mavi şimşekler çakar, Deva bulunamadı Taksim’in elemine, Şimdi kelam kağıda düşer, yetimlik çıkar! Gümüş sularında ne tarihler akmış senin Mavilerin solmayan, gül saltanatı senin! Yüreklerin bamteli Üsküdar’da bir sızı Topkapı ebruli gül nakışı hep rengarenk Şairin kalemi aşk, mürekkebi kırmızı, Kadıköy’ün kalbine bırakılan son çelenk, Yetim hasretlerimiz asrın karanlığında Sönmez kandiller Eyüp Sultan Mezarlığında! Tende ölümsüzleşir bu lahuti bakışın Aşina yüz değil ki görülen şu ahvalin Gizemli sükutunla bizi candan yakışın Gem vurulmadı aşka işte efsunlu halin, Duvağın Altın Boynuz bizlere sürur kaldı İrem Bağında bütün güllere gıpta kaldı! Sandallar Kadıköy’de açar kanatlarını Bir martının intihar denemesi Boğazda, Haliç’i selamlayan yorgun sanatlarını Islak umutlar ağa takılır ilk ayazda, Göz göze gelir Sultan Ahmet ve Ayasofya Uyku nedir hiç bilmez aşka gelen Tarabya! Tarihin ilk çileli hammalı; Kız Kulesi Seni görseydi Mecnun çöllere düşer miydi? Kalplere huzur verir Mihmandar’ın türbesi Ferhat seni bilseydi dağları deler miydi? Cihanda senden başka dilberler gayr-ı kabul En sefil aşklar bile sende olur hep makbul! Beyaz yelkenlilerin umutları simsiyah Köprü altında usul usul kaybolan yıldız Bahtına firak düşen aşık şimdi çeker ah Bizim payımıza da hiç düşmez mi Rüya Kız! Bir tahayyülü bile mecnun eder insanı Her karışı cihana değen cennet mekanı! Bu minareler hepsi “kadim elif” ey insan! Sen âfet, ey şehr-i yâr! Şâir senle övünsün Nurlu yedi mihraptan yükselince her ezan Senin için akmayan gözyaşları dövünsün, Her insanı bahtiyar eden şehir dediler Sana şiir yazmayan şair olmaz dediler! Nakış nakış ruhlara işlenmeli bu aşkın Hattat Osman’ın “vav”ı gibi narin olmalı Mevsimine düşmeyen ruhlar şimdi bin şaşkın Sensizlikten gözlerde dinmeyen nem olmalı, Dillerde aşkın adı hece hece İstanbul! Arzla arş arasında, aşkın odu İstanbul!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Zafer ŞIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |