Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Delirmiş Deliler Kapayın çenenizi dostlarım, içimdeki tüm sesleri anlatmaya geldim. Kapayın çenenizi! İçimdeki tüm acıları abartarak yaşamaya geldim. Kendimden tiksinerek ve içimi deşerek aymaya geldim. Kapayın çenenizi tüm dostlarım, canı cehenneme mantıklı olmanın! Sizin olsun tüm bu rasyonel dünya, ben kendi içsel dünyamda kaybolmaya geldim. Soluksuz bir karmaşa gibi eriyip gitmeye geldim. Ne zaman tükeneceğini bilmeksizin nefesimin, her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmaya geldim. Tüketmeye geldim kelimelerin içini, boşaltmaya geldim kavramların içini. Ne varsa görünen, görünmeyen, anlaşılan, anlaşılamayan, anlaşılmaz olmaya öykünen… Palyaçoları gerçekle sınamaya geldim! Kapayın çenenizi dostlarım, benliğimi yakarak ilerlemeye ve geçtiğim yerleri toza dumana boğmaya geldim. Başka türlü ilerlemeyi bilmeden, yanmaya geldim. Dürüst olmaktan, namuslu olmaktan geçtim. Kötü ve kara olmaktan geçtim. Varlığımın kıymetinden geçtim. Duygu cehenneminin içinde dağılmaktan, bir aşka düşmekten, bir dosta güvenmekten geçtim. İnançlarımı yıkmaktan, yeniden kurmaktan, sürekli denemekten geçtim. Yaşamayıp sürünmekten, giyinmeyip örtünmekten, denemeyip bilmekten geçtim. Yolların uçurumlara bağlandığı her noktadan uzun uzun baktım, kısa kısa dinlendim. Bedenimi palazladım sabah ayazında bir şehrin, oturup ağladım içsel sızılarıma, sebepsiz sızılarıma. Soyundum sevgisiz sevişmelerin kucaklarına, sığındım şefkatin güven veren kollarına, yaraladım yüreği ciğer gibi dostlarımı, ahlaksızca oturup kaktım. Düştüm! Kayganlığın her biçimde bir an olsun kaldım! İçimi güldüren anlarımı yenileriyle örmeye kalkmadım, zoraki sevdalarla sınadım ruhumu. Başaramadım. Nerde sonlanacağını bilmediğim bir koşuda, kan ter içinde kaldım. Dursam her şey durur gibi geldi, durmadım. Mantık dizgelerimi kendim bıraktım. Kimseye öykünmeden, kimse olmaya öykünerek, kim olduğumu bulmaya çalışarak yaşadım her ne yaşadığı isem! Çirkinliğimi sevdim, güzelliğime aydım, insan oğlunun zaafların şaşarak ve her seferinde heyecan duyarak ilerledim. Yaşamaya çalışma çabasıydı tüm bu olanlar, geride kalması gerekenlerdi tüm bunlar! Nedenini bilmemekteyim hala, neden geride kalmadığını, neden çığ gibi büyüdüğünü, neden giderek daha fazla incindiğimi, neden daha fazla sevdiğimi, neden tüm bunların daha ağır geldiğini… Büyüdükçe geçmesi gereken şeylerin çoğalarak ilerlemesi yoruyor artık beni! Umutlarım tükeniyor. Bu çemberi hızla kapatmayı arzuluyorum giderek. Doğa, diyorum kendi kendime bir çaresini bulur. Elbet bulur! Er yada geç gelecek sona özlem duyarak geçiriyorum günlerimi… Şaşırıyorum içimden geçenlere hala ve kızıyorum elimden gelenlere… Bu bulmacanın kare kare dilimlerini dilimleyip, içlerini doldurmaya çalışmakla geçirmem gerekirken günlerimi, ben karalarına takılı kalıyorum. Aşağılıyorum kendimi, utanmayı öğreniyorum yeniden. Kendime hesap sormanın sınırlarını zorluyorum. Bir insandan yola çıkıyorum, içimdekileri yetiştirmeye vakit bulamıyorum. Kapayın çenenizi tüm dostlarım, saçmalama hakkımı kullanmaya geldim. Zarureti yenmeden vazgeçmek bir seçenek midir, sorusuna cevap bulmadan ölmeyeceğim. Bildiğim tek şey bu! Bir b.ka yaramaz ama olsun. Elimizde kalan, elimizden gelen bu! Çenesi düşük bir kadın olmanın basit bir anı bu belki de, ne dersiniz dostlarım? Hoşunuza gitmedi mi sorduklarım? Kimsenin gitmez. Cinnet geçirmek sebepsiz yere güzel bir şey, biliyorum. Artık ondan da geçtim. Son dediğim yerden de. Elimde binlerce saçma sözcük –söylemesem sanki sussam, hiç konuşmasam – içimi sustursam. Beynimin tüm girdaplarında ayrı çığlıklar, nedenli nedensiz sanrılar… Bu ömür bunu anlamaya yetecek mi? Bunu yapmadan yaşamayı başarabilecek miyim? Yahut bununla yaşamayı öğrenebilecek miyim? Uzatmaktan öte bir sünme hali bu, cıvık cıvık bir kuşatma. İrin akıyor tüm damarlarımdan hissediyorum, desem. Kessek damarlarımı, deşsek içimi! Bu pisliği çıkarmanın bir yolu olmalı, bir yolu olmalı ama ne? Geçip gitsenize! Kalkıp başka bir diyara göçsenize! Umutsuzca çırpınmama yol açmanın dışında hiçbir işe yaramıyor hayatım! Yazdıklarım incir çekirdeğini doldurmazken, benim koca bedenimde nasıl bu kadar yer kaplıyor? Bunu anlayamıyorum. Mantıklı gelmiyor bu denklem, bir yerde bir hata var. Bulamıyorum. Oysa sen, saçlarımı okşamalısın en çok Sırtımı sıvazlamalısın! Yüreğimin tam üstüne elini koyabilmelisin Mememe dokunma hissini yıkmak mümkünmüşçesine! Kirpiklerimdeki ağırlığı taşıyabilmelisin ustalıkla Sezdirmeden ne olduğunu, usulca sızmalısın içime Kendi odanı buluvermelisin bir hızla Ne olduğunu anlamadan ben, yeşermelisin minik bir dokunuşla. Sözcüklerimi kalıplara koymamı beklemeden Seslerimi anlamaya çalışmadan Dudaklarımdaki küfrü severek ilerlemelisin! Tutunamam ben hiçbir şeye Dağınık ve paramparça ortalık, toplamaya çalışmamalısın! Usulca ört üstünü duygularının Kimseye bir şey söyleme Anlamaktan geçerek, gel Anlamadan git! Yeter ki sessiz ol, bu gürültü arasında seni duymama imkan yok Ne bu şimdi, tüm bu sözler? Nereye kadar koşacağız, böyle duraksız koşulsuz? Bu rüzgar dinecek mi dersiniz? Susun! Cevap vermeyin, kendi sanrılarımla baş başa bırakın beni! Ey aşk! Vazgeç. Sınama umutlarımı… Leşlerimize say bunu, öncekilere say, bu seferlik bırak! Kimse duymadan git, kimseye duyurmam korkmadan git! İçimdeki acılar sınandı defeatle Başardım her seferinde Ölmüyormuş insan acıdan, öğrendim. Artık vazgeç! Olmaz mı aşk? Bu seferlik bırak yakamı İndirmeden ben tüm kalkanlarımı… Sanma rahatsızım varlığından, sadece bilmekteyim sonunu, olacağı, olmuşu, geçmişi geleceği. O yüzden, vazgeç aşk! Ben bu yolun inini cinini, anasını avradını iyi tanırım. İşte tam da bu yüzden, ey aşk bırak beni! Vazgeç. Pas dedim say, pes dedim say, Kapıyı açmadım varsay, Kimse yok say, Kimsesiz say, Ey aşk vazgeç! Bildiğim bir diyara çıkmaktan korktuğumu sanma! Sadece sen bu seferlik vazgeç. Yoo, yeter artık! Bu saçmalık! Kapayın çenenizi tüm dostlarım! İçimize sızanları ayıklamak, temizlemek, arınmak mümkün değil, yaşamak zaten değil. Kaldıramam sanmayın tüm bu cinneti. Salın üstüme kahırlarınızı, alıp gitmeyen uzak diyarlara şerefsizdir, korkan kaçan kitapsız, saçmalamayan Allahsız, Saçmalayan ermiş. … Şiişşttt? Ses çıkarmayın biri geliyor! (Bu sessizlikte ne böyle? Bu usul usul ağaran gök, hayra alamet değil. Bilmekteyim. ) - Kimse yok mu? - Kimsesizim ben. - Kimse yok mu? - Var mı bilmemekteyim. - Kim var orada? - Kimse. - Kimsin sen? - Kimsesizim ben. - Kimse var mı orada? - Ben kimseyim(kimim) Bilmemekteyim
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © düşge su, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |