Mayıs ayıydı.Havalar yavaş yavaş ısınmaya başlamış,güneş yüzünü daha sık gösterir olmuştu.Geceleri,yaramaz rüzgar,açık gördüğü pencerelere tiz ıslıklarını yolluyordu ama buna rağmen her geçen gün, tarla ve bahçelerden yükselen ‘bahar geldi!’ çığlıkları artıyordu.
Rüzgarın yine muzipçe oyunlar oynadığı serin bir gecede,2 solucan,toprağın altından yavaşça kafalarını çıkardı.Öğlen, birbirlerine her zamanki yerlerinde buluşma sözü vermişlerdi çünkü.İri olan solucan, arkadaşına: ‘Şu eski,iki katlı eve yeni taşınan aileyi gördün mü?’ diye sordu.Öbürü:’Evet gördüm,hiç hoşuma gitmediler.Küçük kızları çok kibirli.Anne fazla evhamlı.Baba çok cimri görünüyor.Küçük oğlan çocuğu ise bir cani!’diye cevap verdi.Tombul solucan,‘gecenin bu saatinde bizi de güzellik uykumuzdan uyandırdınız!’diye homurdanan papatyayı duymamış gibi: ‘Evet benim de gözüm tutmadı bu aileyi!Halbuki eskiden orda yaşayan teyze ne kadar da iyiydi!’ diye dert yandı.Ardından da ekledi:’Niçin oğlan çocuğuna cani dedin ki?’ Arkadaşı,rüzgarın aşındırdığı toprağa gözünü dikerek uzun süre düşündü.Sanki bir şeyleri hatırlamaya çalışıyor yada bir anısını kafasında yeniden canlandırıyor gibi bir hali vardı.Yada… Toprakta kımıldayan bir yaprak biti görmüş,yakalamak için konsantre oluyordu.Tombul solucan daha fazla teori üretmeden, arkadaşına ne düşündüğünü sordu.Genç solucan:’Geçen gün, evin oğlan çocuğu -sanırım onu Emre gibi garip bir isimle çağırıyorlardı-elinde küçük bir kavanozla bahçeye çıkmış,plastik çatalıyla toprağı eşeliyor,dikkatlice etrafına bakıyordu.Ben de merak edip,çocuğun yanına gittim’ solucanın konuşması burada kesilmişti.Çünkü tombul arkadaşı dehşetle zıplamış ve çığlık atmış, aynı anda papatyalardan birinin hiç kibar olmayan sözleriyle kafasına sert bir darbe yemişti.Genç solucan,tombul arkadaşını:’ Niye bağırdın şimdi?Birazdan koca papatyayı çağıracaklar ve bir daha buraya adımımızı bile atamayacağız!’ diye azarladı.Tombul solucan:’Pardon ama bana kızmaya hakkın yok!Nasıl olur da o çocuğun oyun oynadığı yerlerin yakınına gidersin?Tehlikeli olacağı aklına gelmedi mi hiç?Ama beni azarlamayı biliyorsun değil mi?Şu papatyalara da günlerini göstereceğim!Neymiş, güzellik uykularını bozmuşuz!Hıh!Onlar güzellik uykusuna yatsa ne yazar!’ diye söylendi. Genç arkadaşı, tombul solucanı zar zor sakinleştirdi ve daha güvenli bir alana gitmeye ikna ettikten sonra yarın o kibirli papatyalara günlerini gösterme konusunda arkadaşına bir söz vermesi gerekti.Ardından daha emniyetli bir yerde konuşmalarına devam ettiler.Genç olanı:’İşte dediğim gibi,o çocuk küçük kavanozuna bir şeyler dolduruyordu sürekli.O sırada oğlanın ablası geldi ama kibirli kız, hemen sonra yüzünde garip bir ifadeyle,kardeşine kızmaya başladı.Bir şeylerden iğrenmiş gibi görünüyordu.Benimse merakım gittikçe artıyordu.Yavaş yavaş çocuğun olduğu yöne doğru ilerledim.Evet evet şimdi kavanozda kıpırdayan canlıların olduğunu görebiliyor fakat yüzlerini seçemiyordum.Biraz daha ilerledikten sonra-burada genç solucanın sesi titremiş,gözleri buğulanmıştı-kavanozun içinde,yardım isteyen,çırpınan salyangozların olduğunu gördüüüm!’diye bağırdı.Şişman solucan ise,ağzındaki kraker parçasını güçlükle yutarak:’Vay be!Hakikaten de caniymiş bu oğlan!Yazık olmuş salyangoz kardeşlerimize.Halbuki geçen gün, senin yuvada yaptığımız partide bir tanesiyle iyi dost olmuştum.Harika fıkralar anlatmıştı bana.Hey!Üzme kendini dostum.Ölenle ölünmez biliyorsun!Hadi neşelen biraz.En iyisi sana, o arkadaşımızın hatırasına bir fıkra anlatayım.Şimdi,bir salyangoz ve bir kertenkele bara gidiyorlar…’Tombul solucan daha fazla devam edemedi fıkrasına.Onun da sesi kesilmiş,ay ışığının aydınlattığı ıslak toprakta,öylece hareketsiz bir biçimde kalakalmıştı.Sanki bir dostun,değer verilen bir yakının kaybedilmesinden sonra duyulan o derin sızıyı hissetmişti yüreğinde.Yada… Fıkranın gerisini unutmuştu,kim bilir…Aralarında uzun bir sessizlik oldu.Ardından genç solucan, bir şeylerden rahatsız olmuş gibi,olduğu yerde kıpırdandı.Bir yandan da tombul arkadaşının fıkraya devam etmeyişine,içten içe seviniyordu. Tombul arkadaşının gözlerinin kapandığını fark etmişti ama kendisinin hiç uykusu yoktu.Şu yeni taşınan,garip aileye –gördükleri yüzünden olsa gerek-fazla takmıştı anlaşılan.Ya onlar rahat yataklarında uyurlarken,o barbar çocuk gelir de hepsini bir kavanoza tıkıştırıp,kötü emellerine alet ederse?!Ya onlar bilmem kaçıncı rüyalarında,bir şeyden habersiz horuldarken,cani ruhlu, alçak insan Emre, gelip de onları ezmeye kalkışırsa!?Bu düşüncelerden sıyrılmak için şöyle bir silkindi bizim genç solucan fakat senaryo üretmekten kendini alamıyordu bir türlü.Çeşit çeşit manzaralar geliyordu aklına.Bir atölyede çalışan, onlarca insan işçi ve her türden binlerce böceğin,solucan ve salyangozun ezilmek için beklediği,sarı kavanozlar! ‘Iyyy!!!’ dedi elinde olmadan genç solucan.Ardından, ’Uykun geldiyse,hadi geri dönelim’ dedi gözleri uykusuzluktan kapanan iri arkadaşına. Tombul solucan:‘Evet,çok uykum var.Hadi gidelim.Şu yeni gelen ailenin çaresine daha sonra bakarız artık.’ diye cevap verdi bin bir güçlükle.Bir açlığa bir de uykusuzluğa dayanamazdı şişman solucan.Rahatına pek düşkündü.Arkadaşına yaslandı ve az sonra sıcak yuvasında,rahat yatağında olacağını hayal etmeye çalıştı.