Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
‘Saat epey ilerlemiş olmalı.Off! Ne zaman gideceğiz şu kibirli papatyalara günlerini göstermeye?’ dedi şişman olanı.Genç arkadaşı,şişman solucanı duymamış gibi işine devam etti.Genç solucan, o sırada yuvasının önünü kapatan inatçı yaprakları oradan gitmeye zorluyordu.Yapraklardan bir tanesi,inatla ‘Ama biz burayı çok sevdik!Ben gitmek istemiyoruum!’ diye diretiyor,kendisini itelemeye çalışan genç solucanın tehditlerini duymamış gibi davranıyordu.Genç solucancık, sonunda pes etti ve arkadaşına:’Bunların gideceği yok!En iyisi biz bir ağaç gölgesi bulalım, sonra bir hal çaresi bulunur elbet!’ dedi.Ardından şişman arkadaşını geride bırakarak, hızla büyük ağacın yanına vardı.Tombul olan: ’Ya kardeşim ne zaman şu kibirli papatyalara günlerini göstermeye gideceğiz?Ben dün geceden beri bunu hayal ediyorum!Şu kibirli,çirkin,suratsız,iğrenç papat…’ diye yakınırken, konuşması bir anda kesiliverdi.Gördükleri karşısında söyleyecek söz bulamıyordu çünkü.Genç arkadaşı ise tombul solucandan farksızdı.O da gölgesinde dinlediği yaşlı ve heybetli ağacın altından ayrılmış, hızlı bir şekilde iri arkadaşının yanına doğru ilerlemeye başlamıştı.Şimdi iki solucan da yan yana, gördükleri bu manzara karşısında ne yapacaklarını bilmez bir halde karşıya bakıyorlardı.Karşılarında ne mi vardı?!Bir ipucu vereyim isterseniz. O sırada, iki solucan da yaşlı ve heybetli bir ağacın yanındaydılar.Bu ağaç, öyle heybetli dallara sahipti ki,bazı dallar hemen yandaki ‘’evin’’ açık pencerelerinden içeri taşmıştı.Sabahları,civardaki tek sincap ailesi, genellikle kahvaltı mekanları olarak bu güzel ağacı seçerlerdi… Saat:10.45 (CAN ailesi kahvaltıda…) ‘Reçel alır mısın tatlım?’ Elif Hanım, yaramaz oğlu Emre’ye reçel kavanozunu uzatırken,Esin de babasına en son yazdığı öyküyü okuyordu. ‘….Ve sonra genç solucan,yaşlı ve heybetli ağacın yanına doğru ilerledi.’ dedi Esin büyük bir heyecanla.Ardından da‘Şimdilik bu kadar yazabildim!’ diye ekledi. Erdem Bey yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kızını kutladı. ’Gerçekten güzel olmuş Esin!Devamını getir bu öykünün.Sonra bakarsın bu yazdıklarını bir kitapta bile toplayabiliriz!’dedi. Esin:’Gerçekten de yapar mıyız baba!?’ diye bir sevinç çığlığı attı ve babasına sıkıca sarıldı.Anlayacağınız tam anlamıyla ‘mutlu ve huzurlu aile’ tablosu çiziyorlardı o gün.Kahvaltılarını, yeni evlerindeki 2.günleri olmasına rağmen dışarıda değil de içerde yapıyorlardı.Hava biraz serin diye düşünüp,içerde kalmayı tercih etmişler,mutfaktaki büyük pencerenin hemen yanına koydukları ufak masaya oturmuşlardı.Pencereden içeri taşan kocaman ağaç dalları, kahvaltılarına ayrı bir güzellik katıyordu.Dünkü tartışmaları sona ermişti ve hepsi hayatlarından son derece memnundular.Fakat az sonra olacakları nerden bilebilirlerdi ki? Esin bal kavanozunu babasına uzatırken yanlışlıkla kapağını pencereden düşürünce olanlar oldu.Kapağı almak için pencereye eğilen Esin, birden bire korkmuş bir yüz ifadesiyle ordan uzaklaştı.Ardından da çığlık çığlığa bağırmaya başladı.Sizce onu bu kadar korkutan neydi?Size bir ipucu vereceğim.Kahvaltı yaptıkları masanın hemen yanındaki bu pencere, ‘’solucanların’’ az önce soluklanmak için durdukları büyük ağacın dalları arasında yitip gitmişti… ************** Evet, önce genç solucan ve sadık dostu tombul solucan,Can ailesini kahvaltı ederken görmüş,onların -insan denilen yaşam formunun- (hele de kalabalıklarken) bu kadar yakınında olmaktan duydukları korku ve tedirginlik nedeniyle,şaşırıp kalmış,ne yapacaklarını bilemez bir halde öylece susmuşlardı. Sonra tam kaçmaya hazırlanırlarken,evin büyük kızı Esin de onları görmüş ve solucanlara duyduğu engin korku münasebetiyle(!) bağırmaya başlamıştı.Zavallı solucanlar,iyice ürkmüşlerdi hatta taş kesilmişlerdi adeta.Kalakalmışlardı öylece.Tombul solucan kibirli papatyaları unutmuştu bile.Genç solucan ise yuvasının önünü kapatan inatçı yaprakları umursamıyordu artık.’Acaba bu garip aile bize ne yapacak şimdi?’ diye düşünüyordu bir yandan.Diğer yandan da kızıyordu kendi kendine.Ne gerek vardı şimdi kalkıp buralara gelmeye?Otursalardı ya yuvalarında! İlk adımı Can ailesi attı.Esin’i sakinleştirmeyi başaran Erdem Bey,Elif Hanım’ı ve tabi Emre’yi de yanına alarak bahçeye çıkmış,onlara bu zavallı yaratıkların ne kadar zararsız olduğunu göstermek için hızlı adımlarla o kocaman, yaşlı ağacın yanına yürümeye başlamıştı.Ürken solucanlar, birbirlerine hiç ayrılmamacasına sarılmışlardı o anda.Öyle korkmuşlardı ki tir tir titrediler bir süre.Devasa yaratıklar onlara doğru hızla yaklaşıyordu.’Ne biçim şeyler şu insanlar?!’ diye düşündüler.Baba yine ilk adımı atan oldu ve solucanlara eğildi.Zavallıcıklar gözlerini kapatmışlar,kaderlerine razı olmuş gibi ‘ne olursa olsun artık!’ diye düşünmeye başlamışlardı ki Erdem Bey ikisini birden eline aldı.Fakat sandıkları gibi ezmeden!Hatta incitmemek için dikkat ederek...Sonra bir çift göz yanı başlarında belirdi.Koca koca kirpikler,iki de bir açılıp kapanırken,şiddetli titremeler sarıyordu ufacık bedenlerini…Ama ne ‘Aaa ben de bakacağım!’ diye koşup gelen Emre -ki onu da hain biri olarak bilirdik- ne de ‘Bunlar bir şey yapmıyor şimdi di’mi?’ diye gülümseyerek yaklaşan Esin onlara zarar verdi.Üçü de hayranlıkla,kıvrılıp duran bu savunmasız yaratıkları izliyor,korkularının ne denli saçma olduğunu şimdi daha iyi anlıyorlardı.Elif Hanım ise yüzünde sevecen bir gülümsemeyle eşini ve uslanmaz çocuklarını izliyordu.Solucanlar ne mi yapıyordu?Onlar da ‘Yahu bu insanlar hiç de fena değilmiş!’ demeye başlamışlardı.Korkmuyorlardı artık.Onlar da anladılar sanıldığı kadar kötü olmadığını insan denilen canlı türünün. ******************************************** İnsanoğlu garip bir varlık değil mi?Sevgi onun en büyük gücü…Sadece insana karşı değil, canlı cansız tüm varlıklara duyduğu sevgi sonsuz! Eğer insan sevgi vermek isterse içinde bitip tükenmez bir kaynak var kanımca.Ama yeter ki istesin!İçinizdeki o büyük sevgi pınarının hiç kurumaması dileğiyle…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sıla Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |