..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > Sıla Şahin




2 Kasım 2005
İçimizdeki Sevgi Pınarı 3  
Bölüm 3:İnsanoğlu garip bir varlık(!)

Sıla Şahin


Koca koca kirpikler,iki de bir açılıp kapanırken,şiddetli titremeler sarıyordu ufacık bedenlerini…


:BCEI:
Saat:10.45 (solucanların yanındayız şimdi…)

‘Saat epey ilerlemiş olmalı.Off! Ne zaman gideceğiz şu kibirli papatyalara günlerini göstermeye?’ dedi şişman olanı.Genç arkadaşı,şişman solucanı duymamış gibi işine devam etti.Genç solucan, o sırada yuvasının önünü kapatan inatçı yaprakları oradan gitmeye zorluyordu.Yapraklardan bir tanesi,inatla ‘Ama biz burayı çok sevdik!Ben gitmek istemiyoruum!’ diye diretiyor,kendisini itelemeye çalışan genç solucanın
tehditlerini duymamış gibi davranıyordu.Genç solucancık, sonunda pes etti ve arkadaşına:’Bunların gideceği yok!En iyisi biz bir ağaç gölgesi bulalım, sonra bir hal çaresi bulunur elbet!’ dedi.Ardından şişman arkadaşını geride bırakarak, hızla büyük ağacın yanına vardı.Tombul olan: ’Ya kardeşim ne zaman şu kibirli papatyalara günlerini göstermeye gideceğiz?Ben dün geceden beri bunu hayal ediyorum!Şu kibirli,çirkin,suratsız,iğrenç papat…’ diye yakınırken, konuşması bir anda kesiliverdi.Gördükleri karşısında söyleyecek söz bulamıyordu çünkü.Genç arkadaşı ise tombul solucandan farksızdı.O da gölgesinde dinlediği yaşlı ve heybetli ağacın altından ayrılmış, hızlı bir şekilde iri arkadaşının yanına doğru ilerlemeye başlamıştı.Şimdi iki solucan da yan yana, gördükleri bu manzara karşısında ne yapacaklarını bilmez bir halde karşıya bakıyorlardı.Karşılarında ne mi vardı?!Bir ipucu vereyim isterseniz. O sırada, iki solucan da yaşlı ve heybetli bir ağacın yanındaydılar.Bu ağaç, öyle heybetli dallara sahipti ki,bazı dallar hemen yandaki ‘’evin’’ açık pencerelerinden içeri taşmıştı.Sabahları,civardaki tek sincap ailesi, genellikle kahvaltı mekanları olarak bu güzel ağacı seçerlerdi…



Saat:10.45 (CAN ailesi kahvaltıda…)

‘Reçel alır mısın tatlım?’ Elif Hanım, yaramaz oğlu Emre’ye reçel kavanozunu uzatırken,Esin de babasına en son yazdığı öyküyü okuyordu. ‘….Ve sonra genç solucan,yaşlı ve heybetli ağacın yanına doğru ilerledi.’ dedi Esin büyük bir heyecanla.Ardından da‘Şimdilik bu kadar yazabildim!’ diye ekledi. Erdem Bey yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kızını kutladı. ’Gerçekten güzel olmuş Esin!Devamını getir bu öykünün.Sonra bakarsın bu yazdıklarını bir kitapta bile toplayabiliriz!’dedi. Esin:’Gerçekten de yapar mıyız baba!?’ diye bir sevinç çığlığı attı ve babasına sıkıca sarıldı.Anlayacağınız tam anlamıyla ‘mutlu ve huzurlu aile’ tablosu çiziyorlardı o gün.Kahvaltılarını, yeni evlerindeki 2.günleri olmasına rağmen dışarıda değil de içerde yapıyorlardı.Hava biraz serin diye düşünüp,içerde kalmayı tercih etmişler,mutfaktaki büyük pencerenin hemen yanına koydukları ufak masaya oturmuşlardı.Pencereden içeri taşan kocaman ağaç dalları, kahvaltılarına ayrı bir güzellik katıyordu.Dünkü tartışmaları sona ermişti ve hepsi hayatlarından son derece memnundular.Fakat az sonra olacakları nerden bilebilirlerdi ki? Esin bal kavanozunu babasına uzatırken yanlışlıkla kapağını pencereden düşürünce olanlar oldu.Kapağı almak için pencereye eğilen Esin, birden bire korkmuş bir yüz ifadesiyle ordan uzaklaştı.Ardından da çığlık çığlığa bağırmaya başladı.Sizce onu bu kadar korkutan neydi?Size bir ipucu vereceğim.Kahvaltı yaptıkları masanın hemen yanındaki bu pencere, ‘’solucanların’’ az önce soluklanmak için durdukları büyük ağacın dalları arasında yitip gitmişti…
**************
Evet, önce genç solucan ve sadık dostu tombul solucan,Can ailesini kahvaltı ederken görmüş,onların -insan denilen yaşam formunun- (hele de kalabalıklarken) bu kadar yakınında olmaktan duydukları korku ve tedirginlik nedeniyle,şaşırıp kalmış,ne yapacaklarını bilemez bir halde öylece susmuşlardı.

Sonra tam kaçmaya hazırlanırlarken,evin büyük kızı Esin de onları görmüş ve solucanlara duyduğu engin korku münasebetiyle(!) bağırmaya başlamıştı.Zavallı solucanlar,iyice ürkmüşlerdi hatta taş kesilmişlerdi adeta.Kalakalmışlardı öylece.Tombul solucan kibirli papatyaları unutmuştu bile.Genç solucan ise yuvasının önünü kapatan inatçı yaprakları umursamıyordu artık.’Acaba bu garip aile bize ne yapacak şimdi?’ diye düşünüyordu bir yandan.Diğer yandan da kızıyordu kendi kendine.Ne gerek vardı şimdi kalkıp buralara gelmeye?Otursalardı ya yuvalarında! İlk adımı Can ailesi attı.Esin’i sakinleştirmeyi başaran Erdem Bey,Elif Hanım’ı ve tabi Emre’yi de yanına alarak bahçeye çıkmış,onlara bu zavallı yaratıkların ne kadar zararsız olduğunu göstermek için hızlı adımlarla o kocaman, yaşlı ağacın yanına yürümeye başlamıştı.Ürken solucanlar, birbirlerine hiç ayrılmamacasına sarılmışlardı o anda.Öyle korkmuşlardı ki tir tir titrediler bir süre.Devasa yaratıklar onlara doğru hızla yaklaşıyordu.’Ne biçim şeyler şu insanlar?!’ diye düşündüler.Baba yine ilk adımı atan oldu ve solucanlara eğildi.Zavallıcıklar gözlerini kapatmışlar,kaderlerine razı olmuş gibi ‘ne olursa olsun artık!’ diye düşünmeye başlamışlardı ki Erdem Bey ikisini birden eline aldı.Fakat sandıkları gibi ezmeden!Hatta incitmemek için dikkat ederek...Sonra bir çift göz yanı başlarında belirdi.Koca koca kirpikler,iki de bir açılıp kapanırken,şiddetli titremeler sarıyordu ufacık bedenlerini…Ama ne ‘Aaa ben de bakacağım!’ diye koşup gelen Emre -ki onu da hain biri olarak bilirdik- ne de ‘Bunlar bir şey yapmıyor şimdi di’mi?’ diye gülümseyerek yaklaşan Esin onlara zarar verdi.Üçü de hayranlıkla,kıvrılıp duran bu savunmasız yaratıkları izliyor,korkularının ne denli saçma olduğunu şimdi daha iyi anlıyorlardı.Elif Hanım ise yüzünde sevecen bir gülümsemeyle eşini ve uslanmaz çocuklarını izliyordu.Solucanlar ne mi yapıyordu?Onlar da ‘Yahu bu insanlar hiç de fena değilmiş!’ demeye başlamışlardı.Korkmuyorlardı artık.Onlar da anladılar sanıldığı kadar kötü olmadığını insan denilen canlı türünün.
********************************************
İnsanoğlu garip bir varlık değil mi?Sevgi onun en büyük gücü…Sadece insana karşı değil, canlı cansız tüm varlıklara duyduğu sevgi sonsuz! Eğer insan sevgi vermek isterse içinde bitip tükenmez bir kaynak var kanımca.Ama yeter ki istesin!İçinizdeki o büyük sevgi pınarının hiç kurumaması dileğiyle…

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Akıcı bir dil.
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
23 Şubat 2006
Merhaba Sevgili Sıla; Ne kadar akıcı bir dilin var.Böyle sohbet tarzındaki yazıları okumaktan çok zevk alırım.Devamını dilerim.Sevgiyle kal....Kâmuran ESEN

:: :))
Gönderen: ceren burçak dağ / İstanbul/Türkiye
23 Ocak 2006
Sevgili Sıla, Bence çok haklısın. İnsanın en büyük gücü sevgi... Diğer yandan da paylaşılması kaçınılmaz olan gücü... Özellikle bu sevgi ve dostluk konulu yazında "solucanlar ve insanlar"ı seçtiğin için seni kutluyorum. Bir solucanın ne kadar zararsız ve bir insanınsa istediğinde ne kadar sevgi dolu bir yaratık olabildiğini kanıtlamış yazın. Umarım diğer yazılarını da görebiliriz :) Ceren Burçak Dağ

:: mmmmmmm....
Gönderen: Dilan BULUT / Konya/Türkiye
7 Kasım 2005
tadı damağımda kaldı.o kadar güzel olmuş kii...söyleyecek bişey bulamıyorum.çok etkileyici.yazında kullandığın nükteler,hele insanoğlu hakkında yaptığın yorumlar bir harika.bu 3. bölüm diğerlerine göre daha güzel olmuş.kısacası bayıldım.çok güzell......

:: Tebrikler :)
Gönderen: Nur Gayretli / Ankara/Türkiye
7 Kasım 2005
Anlatmak istediğin asıl şeyi, başka bir konu üzerinden vermişsin ve güzel de olmuş bence. En çok güzel anlatımını sevdim; hiç sıkılmadan okuyor insan. Devamını dilerim dostum.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
İçimizdeki Sevgi Pınarı 1
İçimizdeki Sevgi Pınarı 2

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çanakkale Geçilmez
Deniz Kestanesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Durdu Zaman [Şiir]
Eğitim Şart! [Deneme]


Sıla Şahin kimdir?

Ben Sıla:)15 yaşındayım. Duygu ve düşüncelerimi yazarak anlatmayı seviyorum!

Etkilendiği Yazarlar:
Gördüğüm,işittiğim,okuduğum,düşlediğim herkes...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Sıla Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.