..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > serhat merdivenci




2 Ocak 2006
Keneset  
-hurdalığın sesleri-

serhat merdivenci


Oysa birkaç kelimeden ibarettir işte...ama ben içinden çıkamıyorum...


:BDGF:
Derin bir sessizlik vardı. Nerede ve hangi zamanda olduğumu bile bilmiyordum. Geniş bir boşluktu ihtimal ki ne olduğumu bile hissedemiyordum. Hiçbir şey göremiyordum. Derken girdim, şehre.., Yok olmaya mahkum bir varoluşun şaşkınlığına, kalabalığına. Sarmal bir gürültü her yanımdan hücum etti. Meğer şehir, derin bir sessizlikten gelenlerin hepsine bunu yapıyormuş. Kendi sesini duyurup da her sessize, daha yüzünü göstermeden önce…
İndim şehrin derinine. İndikçe derine, herkesin kullandığı bir avuç kelime tekrar etmedeydi hep bu gürültüde. Birbirini tekrar eden türlerin, birbirinin tekrarı birkaç arpa kelime ile. Ben de giyindim o kelimelere, çünkü öyle ya, olmalıydım ben de kelimelerde. Bir kuşak bağlamalıydım kendime, şehirdekiler beni fark etmeden önce. Birden bir şey oldu, hatırlamadım öncesini önce, bir acı hissettim tarifsiz bir yerimde. Ama yerim yoktu ki benim. İşte o anda şekil aldım birden. Yönsüzlüğüm, şekilsizliğim, bilmezliğim gitti içimden. İlerledikçe şehrin içinden, sesim de oluşuyordu benim. Bir gölgem ortaya çıkıyordu. Sonra gürültülerin kesilmeyeceğini anladıkça, gürültücüleri, yani herkesi gördüm, sokaklarda, odalarda, araçlarda, yollarda, gizli gizli kutularında herkesi gördüm. Gördüm, ben olmayanları ve sen olamayanları... Sen dediğimde, sen var mısın acaba ¿ Düşünüyorum da, -yokken de mi düşünüyordum bilmem- hiç kullanmadığım şeylerdi şu kelimeler. Hiç görmediğim bir şeyi kullanmak korkutmalı mıydı beni ? Belki o yüzden azca kullanmalıyım önemlilerini. Bitmesin diye az kullanmalıydım, az kullandıkça belki, şeklimi tamamlamama yeterli gelecekti. Yoksa şekil ile şekilsizlik, somut ile soyut arasında kalacaktım diğerleri gibi. O yüzden az az, çekinerek kullanmalıydım kelimeleri. Düşünmeliyim, şu ana kadar bütün bu herkesten gizlemeye çalıştığım kelimeleri... Dolaşırken harflerin gölgelerinde böylece, koşarak ve yürüyerek bütün zamanlar boyu gideceğim bir yolculuk olabilirdi bu. Ama, aniden şekil almaktan çok daha ötede bir şey oldu yine. Şekil aldıkça ben, başka şekiller ortaya çıkıyordu, her yerden. Gözler !.. Gözler vardı şehirde. Çok, bir çok göz. Göz yığınları akıyordu caddelerde. Gözler döne döne... Bakışlar birbirine çarpıyor, birbirine sırt dönüyor, yana doğru, aşağıya doğru, bana doğru ve sana doğru dönüyor, yöneliyor gözler. O kadar çok göz vardı ki birbirine karışıp sonra tekrar ayrışan, bölünerek çoğalan bir varoluş gibi, çifter çifter hücreler; gözler. Anladım ki kelimeler ve gözlerden ibarettir şehir ! Bütün bu kelimeler ve gözlerin içinde, diğerlerine benzemeyenlerini hissettim. Kelimelere giyinmeyenlerini; yani şeklini tamamlayamamış olanları, gözsüzleri. Böyledir dedim şehrin sunumu; ret edersen ya da yapamazsan diğerlerinin bunca ses, kelime ve göz oyununu. Hemen kenara ayırırlar seni, onlar tamam olduğu için yardım eli uzatırlar belki. Seni işaret ederler, salkım saçak isimlendirirler, sağır, kör, dilsiz veyahut deli derler. Oysa birkaç kelimeden ibarettir işte gürültücülerin, gözlülerin, normallerin bütün bu galeyanlı oyunu. Gözler vardı her yanda. Gözler ve sesler. Kelimelere giyinmiştim ama ses çıkarmamaktaydım hala. Duyulur da sesim, şekiller yapıştırırlar diye her yanıma susuyordum.
Bütün bunlara inat, gürültülerin içinde kaybolmaya yüz tutmuş ama hala çığlık çığlığa bir varlık gördüm uzakta. O, kelime kullanmıyordu, içindeki varlığın kanatları çıkmıştı varlığında. Bütün bu gözler ve seslerin, içinde kaynadığı soluk renkli taş yapılar arasında, güruhların geçtiği yolların kesmesinde küçücük bir kuş bağırıyordu çığlık çığlığa. Dört kenesetli bir insan kuşu muydu yoksa bir gök işçisi miydi acaba ? Keneset parıldadı aniden kendi ışığında. Nereye bağırmakta, kendisine mi yoksa kalabalığa mı ? Sonra ani bir hareketle havalandı o gök işçisi. Sesler ve gözler kaçırdı onu en sonunda asla bilemeyeceğim ölümcül bir ücraya. Gözleri fark edip de nasıl fark ettiğime bir kelime arayarak dolaşmaktayken ben hala, birden hiç fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Ve işte bunu anlatmak için giyineceğim kelimeyi de buldum. “SEN” ! Evet, bakarken acıyla içimden uçan belki kaçan gök yorgununa, işte o anda bana doğru eğilmiş bir çift göz gördüm. Şu anda bu kelimeyi okumakta. Seni gördüm, gözlerin var senin de. Üzerimdeki kelimeleri geziyorsun gözlerinle. Belki sen de fark ediyorsun beni kendi zamanında, gezinirken gözlerim senin kelimelerinin üzerinde. Hissediyor musun ? Şehre giriyorsun görüyorum, gölgelerin oluşuyor, kelimelere giyiniyorsun. Bense geri dönmeliyim artık. Girdiğim şekli fark ettiler artık. Gürültüler çoğaldı. Kaçır şimdi kendini gözlerden. Bütün bu gözler ve seslerin, içinde kaynadığı soluk renkli taş yapılar arasında, güruhların geçtiği yolların kesmesindeyim. Bak ! Gagam ıslandı bak ! Kenesetim parlıyor bak. Kaçıyorum bak, bir rüzgarla bağıra bağıra ani bir hareketle kaçıyorum hiç bilmeyeceğin ölümcül bir ücraya. Şimdi, giyinilen paranoyak kelimeler içinde sen ! Varlık ile yokluğun oluşu arasında... Senin de kuş yanını görecek elbet şekil alamamış biri, bir saf insan, tarifsiz, biçimsiz bir arı ruh, bu garip kalabalığın kenarında. Şimdi gözler akarken senin her yanına.

Nisan 2004 s."

.Eleştiriler & Yorumlar

:: bir muamma dolusu yalnızlık öğretileri
Gönderen: Savaş Ellikçi / İstanbul/Türkiye
21 Nisan 2006
selamlar arkadaşım :) yazılarınızı okudum , sadece tesadüf sonucu dikkatime çeken şu Keneset ten ötürü size yazı yazıyorum , olaki insan olmanın saf şüphelerinden hareketle bu rüyada benden hiçbir uyuyakalma beklemeyesin sen , benim bir sakam var ve çok seviyorum , geçenlerde rahatsızlandı , annem bana çok baırdı , oturup ağlasammı diye sorunca kendime acı dolu bir huzmede saklı bir kent edasıyla koşarak , bağırıp sümkürerek doğruca bir lağım borusunun etrafına uzandım , o kadar ki kar beni içine hapsetmiş sessizlikten boğulacaktım ... kusursuz bir hilekar düşüncesi bu oysa bende sonra kafamın etrafında dönüp duran ölü kuşlardan sıkılıp internette bu saka acısını nın kanatlarını bulabilirmiyim diye debelenirken şu kısacık 2 boyutlu ekranın evrenin yıldızlararası belirliliğinden gelen www adlı 666 kodlu polar izonik kablo bağlanstısına tutunup sizin yazınızı dünyanın herhangi bir dışından gördüm ... oysa biliyorum ki siz de Hasan Ali Toptaş adlı korkunç nefretli ve kurgulu nerde ne zaman nasıl belli olduğu belli olmayan bu yazarın etkisi altında kalmışsınız . pentagorik bir yazım tarzı var sizde . taak tiiik , gibi zamana dair öğeler ama bende yazıyorum biliyormusnuz ama ben Hasan Ali Toptaş ile gece herhangi bir dehlizde görüşüp ona anlatıyorum bunları birde utanmadan :)) Ne kadar çok etkilediğini insanları sizin yazınızı okurken farkettim .. eleştirmiyorum sizi ben ne haddime ...:))) umarım sinirlenmedinizdirmişsinizlerdenkimelerdendimiş i ken :=) başarılar




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın soyut kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çımacı 2
Çımacı
Yüksek Gözyaşı Mahkemesi
Geldim...

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şehrin Patikalarına
Kedi...
Güneşi Denizlere...
"Y" Ye Yazgı
Terk Etme Planının Anatomik Dışavurumu - 2 -
Terketme Planının Anatomik Dışavurumu - 1 -

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Kıyının Ölümü [Şiir]
Batık Şiir [Şiir]
Kestanemtrak [Deneme]
Hurdalık [Deneme]
Kestanemtrak - 2 - [Deneme]
Birkaçından Biri [Deneme]
Biçimleme Nöbetleri / [İnceleme]


serhat merdivenci kimdir?

giyecek kelimem kalmadı. .


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © serhat merdivenci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.