Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
Hepte söyleriz, ne kadar da çok kullanırız, bu sözcüğü! Eşimize, çocugumuza, anamıza, babamıza, kardeşimize, dostumuza daha kimlere, nelere. Hem ne seviniriz, karşımızdaki insanın mutluluğunu görünce sözcüklerin karşısında. Ne güzel, ne etkili sözdür “Seni seviyorum” demek, hele kalpten söylenmişse! Hatırlarım, çokca zaman önce bir televizyon programında kaçışan insanların arasında, muhabir kadın yakaladığına soruyordu soruyu “Sevgi ne demek?” Şaşalayan gözler, gevelenen sözler, cevap vermeden kaçanlar, ne ararsan vardı, hatta bir tanesi anlamadığını şöyle dile getirdi. “Ne” diye sordu. Kadın hasmını köşeye sıkıştırmış boksörün seri yumruklarını sıralaması gibi zevkle tekrarladı soruyu bir kaç kere “Sevgi ne demek diye soruyorum beyfendi, Sevgi”. Böyle bir soruya anında cevap verememek adam için zaten o kadar büyük bir darbeydi ki, ayrıca evine hızlı adımlarla giderken önünün kesilip bir de aşağalanması da iyici ağırına gitmişti. Belki de ne kadar zamandır pek düşünmemişti, belki de yaşamamıştı. Sevgiye aç muhabire müthiş bir zafer imkanı vererek “Ben nereden bileyim” diye geçiştirdi. Kadın matadorun boğaya vuracağı son kılıç darbesi öncesinde kibirli edasıyla programının devamında bu ve bunun gibi insanların cevaplarıyla alay ederek geçirdi, kendine büyük bir ödül verdi, o sevgisiz insan. Belki daha da çok sorsa daha da eğlenecekti mübarek, hepimizin pek de vakit ayırmadığı temel değerlerle. Durun ben de sizinle dalga geçmeyeceğim! Ama lütfen bir de ben sorayım size “Sevgi nedir?” diye. Sevgi, o güzelim enerji dolu söz. Sevgi? Lütfen kendinizi yaptığınız işten, meşgaleden bir kaç dakikalığına ayırın, birazcık düşünün lütfen. Çok da değil istediğim bir kaç dakika! Bırakın yazıyı burada okumaya en azından bir dakika ayırın, hadi acilen yapacak işiniz yoksa beş dakika, bir tanım arayın kafanızda Sevgi’ye. Maksadım sizleri üzmek, kafanızı kurcalamak, ya da olaya duygusallık katmak değil kesinlikle. Maksadım insanlara bu değerli sözcükleri kullanırken anlamını, kuvvetini ne kadar düsünüyoruz diye biraz da olsa sorgulatmak. Hatırlasanıza anlamını kaç kere düşündük, üzerinde kaç kez sohbet ettik, içindeki anlamı ya da enerjiyi bulmaya ne kadar çalıştık Sevgi’nin? Şimdi ne gerek var? Neden Sevgi kelimesi de başkası değil? Aman canım sende, senin de işin yok mu? Beni bu meşguliyetimde, bu boş işlerle uğraştırma lütfen! Sen biliyor musun benim yaşadıklarımı çekdiğim acıları, aldığımı yaraları, bir de kalkmış sevgiden bahsediyorsun! Benim içim kinle, kızgınlıkla dolu, bana ne sevginin anlamından! Tabi ki aranızdan bazıları bunları söyleyecek, ya da benzerlerini mırıldanacak ya da ne münasebet deyip geçiştirecek. Tabi ki olacak, bu da çok doğru olacak. Onlar için yazının devamını okumaya da gerek olmayacak, belki bir başka zaman ya da başka bir an daha uygun olacak. İnsana bazen duyguları sorulduğunda, ya da çok mutlu bir anında, hani bir şey başardığında, örneğin bir atlet çok önemli bir yarışı önde bitirdiğinde sorduklarında çokca söyle duymuşuzdur, “duygularımı kelimelerle tarif etmek çok güç, çok mutluyum”. Sevgi de böyle bir şey olsa gerek, sorduğunuzda insanlara o anda bir şey toparlayıp da bir tanım vermeleri çok güç olur. Herkes bir anlam verir, kimisi aşkla bağlandırır, kimisi çocuğuna duyduğu sonsuz bağlılıkla ilişkilendirir, kimisi Allah der, kimisi kendinde bulur. Biraz düşündüğünde herkes bir anlam bulur kendince Sevgi’ye. Ama gelgelelim, biraz düşününce anlam bulduğumuz Sevgi’yi niye yaşıyamıyoruz bu dünyada? Nedir bu içimizde ki sevgisizlik? Acaba tanımımız mı yanlış? Yoksa karşılıklı mı Sevgimiz? Bir şey almadan, bir değer vermemeye çok mu alıştık? Düşenin elinden tutmamaya. Otomatik mi oldu sevgimiz, yoksa sevgimiz bedensel ve duygusal masturbasyon mu oldu? Bir düşünsenize? Sıraladığınız bütün sevgi tanımlarında birilerinden bir karşılık bekliyoruz, belki pek açık gözükmüyor kendimize, ama iyice derinden baktığımızda bal gibi ortada değil mi? Ben eşimi seviyorum, o beni aldatmasın, beni bırakmasın! Ben çocuğumu seviyorum, büyüyünce adam olsun mevki sahibi olsun benim gururumu okşasın yok yaşlandığımda yanımda olsun, benimle ilgilensin! Ben Allah’ı koşulsuz seviyorum, öldüğümde cennette bana iyi bir yer bulsun, sıralanır gider bizim karşılıksız sevgimizin gizli koşulları böyle. Çok mu duygusal sevgimiz? Tatmine ve almaya dayalı mı yoksa sevgimiz? Bunlar karşılanmadığında yoksa nefrete, kızgınlığa mı dönüşüverir bir anda? Eh öylese Sevgi bunun neresinde? Yoksa çoğumuzun yaşadığı bu duygusal Sevgi bize beraberinde kıskançlığı, bencilliği, alınganlığı ve sonunda öfke ve nefreti mi getirdi? Başka sebebi yok mu? suç sadece bizde mi? Yoksa bizlerin oluşturduğu rahatlık ve mutluluk tutsağı mekanik toplumun da suçu yok mu? Biliyor musunuz acaba? Seyrettiğiniz, filmler, aktüalite programları, bırakın haberler nasıl programlıyor bizleri hep kendimize yontmaya! Nerede doğallığımız, içtenliğimiz, samimiyetimiz? Kurtaralım sevgimizi korkularımızdan, eş koşmalarımızdan serbest bırakalım onu gönlünce paylaşalım diğerleriyle. Bende buldum kendimce bir tanım Sevgi’ye, hatta öğrendim belki de okuduklarımdan yaşadıklarımdan, kendime göre öğretimden. Bana göre Sevgi; bir enerji, bir kuvvet, hatta bir kudrettir. Sevgi varlıklar arasında temel bağlantıyı, iletişimi sağlar. Sevgi kalktığı zaman o bağlantıda kopar, iletişim kuramayız. Hiç yaşamadık mı? tanıştığımız yeni bir insanın tipine, konuşma şekline, giyimine, hatta fikrine bakarak yanımızdan uzaklaştırdığımızı, hatta bırakın daha uzaktan gördüğümüzde kafamızı çevirerek onu yok saydığımızı! Bence asıl Sevgi almış olduğumuz yüksek enerjileri ayrım yapmaksızın ilk başta kendinizle ve sonra varlıklarla paylaşmaktır. Paylaşmak deyince aklınıza kolayı gelmesin, her yolda gördüğünüze “Seni Seviyorum” demekle olmaz bu, yok biraz psişik olsun “Ben kalbimi insanlara sevgiyle açıyorum” gibi safsatlarla da! Biraz çaba biraz fedakarlık, biraz tolerans, biraz özveri, biraz uyum ister, bedavadan olmaz, ilk başta siz içinizde yaşayacaksınız ve davranışlarınızla örnek olacaksınız, içinizde nefret, önkoşul, filtreler olmayacak, onun başı bağlı, ötekini kıçı açık diye ayırmayacaksın, bırakacaksın oda hayatını yaşayacak senin yaşadığın gibi, onu olduğu gibi kabul edeceksin, onun hayatını sorgulayacağına sen kendine bakacaksın, nerede çuvalladığını fark edip oranı yontacaksın! Kalıpsız olacaksın kalıpsız! Takmayacaksın ona buna, ötekinin şekline. Bak o zaman batmayacak senin fikrinin tam zıttını söyleyenler! Hoş göreceksin garibi. Bırak insanlar senin erdemlerini görsünler, seni tatbik etsinler, sen böbürlenmeden. Bence Sevgi böyle bir şey ya. 27.07.2004 Temenniler Yeter mi? nin devamı Alıntılar: Ergün Arıkdal – Evrensel Insan (RM Yayınları)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eralp Elli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |