"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
İnsan birini en son nasıl görürse öyle mi hatırlar hep? Bir kere böyle bir şey demişlerdi bana. Zihnimde yokluyorum ama bu şöyle sanırım insan hep hatırlamak istediği biçimde hatırlıyor geride bıraktıklarını. Onu da öyle genç, yakışıklı, anlamlı sesiyle, sevdiğim gibi hatırlamak isterdim izin verseydi eğer. Vermedi. Günlerdir arattırıyor beni, haber gönderiyor. Fazla vakti kalmadığını beni görmek istediğini söylemiş bana ulaşabilecek herkese. Ayağım varmıyor bir türlü. İçimde yanına gitmek için nasıl bir istek duyuyorsam; nasıl şiddetli bir istek, aynı şiddette de bir şey tutuyor harekete geçiremiyor bedenimi. Ondan son gelen, son haber getiren kişi bana onun sözlerini iletirken ‘nasıl da hainsin’ diye bakıyordu gözleri. O orada ölüyor ama sen yanına gitmek için acaba daha neyi bekliyorsun? Hadi gitte bitsin artık, ölsün artık. Direniyor, bir türlü ölemiyor sana söyleyecekleri var. Söylemesin bana hiçbir şey, anlatmasın. Bunca zaman çözemediklerimiz on, on beş bilemedin yirmi dakika ya da ne bileyim bir dakikaya sığmasın. Bunca yıldır biriktirdiğim öfkem düşüncem kim bilir inadım sırf o ölüyor diye anlamsızlaşmasın. Yine kazanacak.Sırf ölüyor diye yine kendimi Allahın belası hissettirecek bana. Kötülüğüm diz boyu olacak, kendimden nefret ettirecek. Öfkemi azıya almış doludizgin giderken bazen o kadar canım yanardı ki dururdum. Acaba derdim acaba yanlış mı yapıyorum? Belki de o kadar suçlu değil. Kim kimin canını böylesi yakabilir ki bu dünya da. Ama kısa bir süre sonra yine başladığım yere geri dönerdim. Hiç uzaklaşmadan aynı öfkenin çevresinde dönüp dururdum. Şimdi yanına gitsem başucuna otursam bütün söyleyeceklerini dinlesem bende cevap versem, verdiğim cevap ne olursa olsun ne kadar gerçek ve haklı olursa olsun son zamanlarını yaşayan birinin muhteşemliği karşısında sönük kalacak. Düşündüklerimi öfkemi ne kadar da yıllarca ilmik ilmik örmüş bir sürü yaşanmışlıkların arkasından var etmişte olsam ölümün yokluğu her şeyi silip süpürecek. Ölüm en güçsüz insanı bile güçlü kılıyor. En güçlü insan bile sapır sapır dökülüyor onun karşısında. Neden dedim ona neden ben? Onu emanet edecek onunla ilgilenmesini isteyeceğin bir sürü insan var etrafında. Onlar yapsın onlar uğraşsın. Yapamayacağımı biliyorsun ondan böylesi nefret ederken beni onunla baş başa bırakamazsın bu görevi bana veremezsin. ‘ Tükenmemen için ‘ dedi bana. ‘Onunla yüzleşmen için onu bir parça anlaman ve hayatındaki gölgesinin kalkması için bunu yapmalısın’. Bunu yapacak kişi sensin, çünkü ancak gerçekten sevdiğine duyar insan böylesi büyük bir öfke. Kapıyı hızla çarpıp çıktığımda bunu asla olmayacağına dair ettiğim yeminler bugün de kulağımda. Yapamadım söylediğim hiçbir şeyi yapamadım. Yıllarca ona niye katlandığını, onları bir arada tutan şeyin ne olduğunu anlamak için insanüstü bir güçle çabaladığım; geç kalınmış bir ilişkiyi yaşadığım o kadın bu dünyadan göçerken, onun emanetine ihanet etmezken yakaladım kendimi. Ama o konuşma Allahın belası o konuşma hep kaçtım ondan. Ne zaman söze başlayacağını hissetsem hızla terk ederdim onu. Bir keresinde ‘sadece dedim konuşmazsan bana anlatmazsan kalacağım yanında.’ Başka türlü yapamazdım. Bunca zamandan sonra tekrar konuşmak onu dinlemek, anlatmak, kızmak, bağırmak hatta ona vurmak bana çok anlamsız geliyordu. İçimde kırılanlar bir anda olmamıştı. Parça parça kırılmıştım ben her umut ettiğimde bir parça tekrar ettiğimde daha büyük bir parça; ta ki umudum kesilince kırılmamda sona ermişti. Kırılacak artık hiçbir şey kalmamıştı içimde ona karşı. İki yabancı gibi ya da ona bakmakla yükümlü bir çalışan gibi kimi zaman kalırdık aynı evin içinde. Ben dayanabildiğim sürece. Sonra sanki nefesim tıkanıyormuş gibi atardım kendimi dışarı. Günlerce bazen gecelerce gezerdim ta ki içimi susturana uyutana kadar sonra dönerdim, yeni bir uyanışa kadar. Hiç uzaktan seslenmedim ona, hiç görüş mesafesini kaldırmadım aramızdan, hiç boş bulunup ta fırlamadı ağzımdan konuşmayı öğrendiğimde ağzımdan çıkan o ilk kelime. Sevmek için çıldırdığım ama sevemediğim bir buz dağı gibi karşısında kaldığım, elimden bir şeyin gelmediği; beni anlamakta güçlük çeken, uzaklığıma, hoyratlığıma, zalimliğime anlam veremeyen erkeklerin gölgesi geçtiğinde hayatımdan ve yüzümden; sanki bilinmez bir iç ses gibi mırıldanırdı ‘korkma, ben değil ki onlar’. Bunu bende biliyordum, belki hiç biri o değildi. Hiçbiri onun gibi gözümü bunca kamaştırıp, bağlayıp beni kendine, sonra da terk etmezdi zalimce; ondan başka kimse olmadığını bile bile. Denemek gerekti denemek içinse istemek. Şimdi o gidecek. Her şey bitecek. Bana kalan sadece hedefi yokluk olan bir garip duygu. Şu sindiğim yerden, şu saklandığım yerden çıkıp ona varsam kendimi göstersem her şeyi konuşup yolcularsam onu, o rahat ben rahat. Ama gitmezsem eğer bu duygu, bu öfke nasıl tuttuysa beni ayakta yaka, yıka. Tutunup ta ona kalabildiysem yanında; o da konuşmazsa benimle gidemez bu dünyadan ayrılamaz, bir daha terk edemez beni bırakamaz bir başıma…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aylin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |