..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > Özkan Karaca




24 Mart 2006
Sevda Gülü  
Özkan Karaca
Bir sevdanın gülünü sisli ufukların yağmurların da bırakarak; gözlerden uzak, gönülden ırak kalmıştım. Kalıp'ta donan ruhum erimiş, satırlar da duran hasret kalbime inmişti.


:BDDD:
Bir sevdanın gülünü sisli ufukların yağmurların da bırakarak; gözlerden uzak, gönülden ırak kalmıştım. Kalıp'ta donan ruhum erimiş, satırlar da duran hasret kalbime inmişti. Günümüzün tozlu kirpiklerinde anılar canlanmış, ruhumdaki yarada kanamaya başlamıştı.
Kalbimin baskısının ve ruhumun sancısının okları muhakememi açmış, izan muhasebesiyle aşmıştı. Benliğimin solduğu, irademin dolduğu ve yüreğimin hicranla yoğrulduğu taşkınlıklar da boğuluyordum.
Kah... tabiatın yeşil boyasında bedenimi kapatarak,
Kah... sahiller boyu ufukların çizğisine doğru ayaklarımı sürüklüyerek,
Kah... İstanbul'un geniş ensesinde kaldırımları çiğniyerek: Vakitlerimin damlasında akan sen, hayallerimin aynasında sen, gözlerimin boğultusun da sen...
Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemiyerek sellerin taşkınlığında süreklenerek haykırıyorum.
Selamlar sana: kelamlar seninle buluşsun. Canım Ay. K...
Buhramla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak, fikrimi yaslıyarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor.
Çocukluğumun basamaklarında; gül kokulu, şen dokulu sevdanın izlerini takip ediyorum... islerini anlık kuyuların kovalarına batırıyorum...
Sevginin yakınlığından uzaklaşarak, sessizliğe kapanan. Gölgenin ve bulanık çehrenin peşinde olan ben..!
Hani... gözlerin gözlerimde eriyordu.
Hani... sesin sesimi arıyordu.
Hani... nefesin nefesimi soruyordu.
Zihnimin odasını altüst eden, fikrimin adasını işğal eden, vicdanımın yarasını işret eden: bir zamanların yanlızlık gülünün samimi ve içten sevdası.
Sen izanımın bünyesinde, haliyemin bütünlüğünde gölgeli varlıksın. Sürekli zihnimi, fikrimi kemirip duran varlık. Zamanların çarkında: gölgenin kelepçesinde peşinden sürükleyen darlık.
Sevdanın yanlızlık gülü olan: Ay. K...
Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenğinliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası ile birikmiş kuyumdan su alırmıydın.
Hatırlarsın; ilkokulun ilk sınıfında senin bana yaptığın ilanı aşkın mührünü. İlan sözle değildi. Ne olur gözlerin küçülmesin, gönlün ezilmesin: anlatıyorum... Sıra arkadaşlarımla oturup konuşurken, sen aniden iki kolunu; incecik boynuma dolayarak sağ yanağımdan öpmüştün. Geriye dönüp baktığımda senin zafer kazanmış edalarla tatlı gülümsemenle karşılaştım.
Eminim ki; şimdiler de bu yaptığın hareketi hatırına geldikçe kendinden utanıyorsundur. Çocukluğun gamsız ve idraksiz silselesinin içinden geldiği gibi davranışlar özğürlüğü bunlar.
Hatırlarsın, bazen okul çıkışlarında beni beklerdin. Omuzun kollarıma yaslanarak evlerimize dönerdik. Ben bir üstte, sende bir alttaki sokakta bulunurdun.
Hani... okulumuzun olmadığı günler de Sokakğında karşılaşırdık ta nasılda gülümserdin. Sanki seni görmeye gelmişim gibi. O anda dünyalar senin olur: için içine sığımaz alak gösterirdin.

Hani okulun en uzun boylusu olduğum için ' sırık' derdin. Bunu söylerken tatlı tatlı kırıtırdın. Ben de; yüzümü buruşturak, başımı eğerek alınmış röllerine bürünürdüm. Sen ise hemen pişmanlık duyar ve kalın sesle ' Özkaaan'' diyerek sarsardın.
Geride bıraktığın o çocuk şimdide boyu uzun. Beni görsen: şakaklarıma hafif kar düştü, yüzüm ince kırıştı, alnım ve ellerim nasır bağladı.
Kıskanırdın, kem gözlerinden sakındırırdın. Kız arkadaşların benimle konuşmak istese onları iter, birileri baksa önünü keserdin. Okulun bahçesinde oyunlar oynardık; mendil kapmaca, çember olup dönme ve daha farklı oyunlar. Mendili daha çok benim arkama bırakır: farkedince de peşinden koşardım. Elele tutuşarak şarkılar söylüyecek olsak yabancı elleri kırar ve ellerime yapışırdın. Nasılda mutlu olurdun: benim gözümde eriyecek, ellerim elini tutacak ve sadece benimle konuşacak: sahiplenme isteğin.
Hatırlarsın... İlkokulun dördün cü sınıfına gelmiştik. Beni senden kopartan kiralık evimizden, bir kaç kilometrelik uzaklıkta ki satın aldığımız eve taşınma olmuştu.
Bir ılık sonbaharın günlerinde, semayı karabulutların ördüğü saatlerin akşamında: okulun koridorlarında yanlız sen ve ben vardık. Nasılda bedenin sarsılarak: gönlünün içi yanıyordu. Kaybetme korkusundan gözbebeklerimin içine işliyerek oyuyordun. Dışarının fırtınalı esintisiyle beraber hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Senin acı dişli bakışlarından koparak: pencereleri tokatlıyan yağmurları izlemeya başlamıştım. Pencerede yansıyan başımda ki yağmurla bir süre öylece kalmıştım. Sonra senin ıslak yüzün penceredeki yüzüme değmiş ve şunları söylemiştin.
' Özkan ne olur gelicen değilmi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değilmi. '
Islanan yanakların, islenen küçüçük yüreğinin korlarını üflemeye gayret ederek senden kopmuştum. Acımasızca döğen yağmura bedenimi bırakarak karanlık sokaklarla dertleşerek yürümüştüm. Ertesi günde yeni okuluma merhaba diyecektim.
' Özkan ne olur gelicen değilmi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değilmi. '
Ve... bu bizim son görüşmemiz olacaktı.
Ah... başımı taşlarla vursaydım.
Ah... kaşımı iğnelerle batırsaydım.
Ah... yaşımı balyozlara vurarak, çocukluğumda bıraktığım gülüme dönseydim.
Gitmedim. Hiç gitmedim: çünkü unutmak, maziden silmek, sevdadan koparmak istiyordum. Ama geçen bunca yıldan sonra da unutamadım seni.
Beni beklemiştin, yolumu gözlemiştin. Ders sırasın da kapı açılacak; sırığım ve yakışıklım ' Özkan ' görünerek hasreti donduracak diye. Kapılar açılmadı, sokaklar aralanmadı. Böylece dudaklarını ısırarak, dişlerini sıkarak boynunu kırdın
ve mahsunluğun girdabına kapılarak ağlamış, ağlamıştın...
Bunları biliyorum çünkü: aynı sınıfımız da okuyan akrabam ' Murat ' söylemişti. ALLAH şahidimdir ki bu olanları bana okuldan mezun olduktan sonra anlattı da: bir kaç yıl kendisine kırgın ve kırgın kaldım. Niye bana bunları zamanın da söylemedin diye.
İnan. Daha sonraları seni aradım. Sana kavuşma özlemleri ile yanıp tutuşmuştum...
Sevdanın yanlızlık gülü. Canım Ay. K...
Okuduğun '... Anadulu İmam Hatip Lisesinin ' nizamiyesi önünde bazı zananlar seni beklemiştim. En sonunda bekçi ve hocaların sövüp, itmesi sonucu uzaklaştırıldım. Hatta bir kaç kere de üç katlı apartmanın en üst katında ki evinizin önüne gelmiştim: kapınızı çalmaya cesaret edemedim. Kavuşamadık, buluşamadık seninle.
Şimdi ise sana;
Ses olsam... sesim kalın duvarlara çarpıyor ve içimde feryat olarak yankılanıyor,
Nefes olsam... nefesim donuyor ve ruhum boğuluyor,
Ellerimi uzatsam... ellerim boşlukta saplanıyor ve idrakim duruyor.
Sevdanın yanlızlık gülü. Canım Ay. K...
Rabbim bilir. Şimdiler de nereler de ve ne yapıyorsundur.
Belki mutlu bir evlilik ocağında sana bağlı eşin ve şefkatle üzerlerine titrediğin evlatların vardır. ALLAH her daim bahtiyar kılsın: İnşaallah.
Ya da... Evet hepimizin dünyada ki imtahandan sonra hesapların düşüleceği; ahırete menzil olan kabirdesindir. Bedenini toprağın sıkarak sakladığı, gelinlik gibi kefenin içinde ki kabir misafiri.
Belki de bunlar olmamıştır: hayallerin mahsülü olsa da. Evlenmemişsin, henüz beğenebileceğin kısmetin kısmetin çıkmamıştır. Karşına çıkarak, ailenin de rızasını alarak: ' Beni eşin olarak, kabul ettinmi ' derdim.
Evet bu tesellli mahsüllerin hayalleri. Belki de bana olan derin kırgınlığınla; maziye sünger çekerek, defteri kapatmışsındır.
Ama; ben ise seni hiç unutamadım. Canım gülüm Ay. K...
Sevdanın yanlızlık gülü: Ay K...
Genişleyen vicdanımın ağır tokmakla vurulan feryadı, yaralanan gönlüme akan yaygın kanlardan: bu satırların gölgesi gölgeni bulsun.
Selamlar seninle buluşsun. Satırlar senin gözünü öpsün. Kelamlarım kırgınlığını dindirerek tutsun. Canım: Ay. K...
Ne olur bir ses ver: kalbim ferahlansın.
Ne olur bir nefes ver: duygularım sefahatlansın



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve aşk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sensizlik Sessizliği
Güle Selam, Sana Kelam

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kanlı ve Kınalı Topraklar Çanakkale 1
Kanlı ve Kınalı Topraklar: Çanakkale

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Seni Özledim [Şiir]
Karacaahmet [Şiir]
Karacaahmet'te ki Vesikalık [Şiir]
Üsküdar Toptaşı Cezaevi [Şiir]
Resim Üstadı: Şenol Kirpikçioğlu [Şiir]
Yüreğimin İstasyonu [Şiir]
Aynalar [Şiir]
İstanbul'da Dilenci Çocuklar [Şiir]
Kırmızının Rengi [Şiir]
İstanbul'da Kimsesiz [Şiir]


Özkan Karaca kimdir?

Şiir: duyguların tercümanı, düşüncelerin güzelliğe atılan varoluş damlasıdır. Ruhun ızdıraplarını serdiği, gönüllerin çoşkusunu seslendirdiği duygu deryası. Varlığın menzillerinde buluşma noktası kalem ve kelam sanatı: 'şiir'. . Sanatla; medeniyetler inkişaf ederek gelişir ve zenginleşir. Aynı şekilde bireylerde duygu ve düşünce yoğunluğunun eseri yazılarla derinleşir ve gelişir. Aklı geniş, ruhu derin, gönlü serin ve düşünceleri zarif olarak: sosyal sancılara merhem, insanlık yarasına pans

Etkilendiği Yazarlar:
Necip fazıl kısakürek, Mehmet Akif, Ahmet Kabaklı


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özkan Karaca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.