Güzellik her yerde karşılaşılan bir konuktur. -Goethe |
|
||||||||||
|
en sonunda varmışsın bir erzincanlıya. bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, hâlâ dağları karlı erzincan’da mısın? bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; hâtırada kalan şey değişmez zamanla, ne vefalı komşumuzdun sen, fahriye abla! Ahmet Muhip Dranas Sanırım ben hep sahici bir ablam olsun istemişim. Öz ablam yok, abim, kızkardeşim var ama onların yeri başka. Sorsam onlar da isterdi peşlerine takılıp eğleneceği bir ablaları olsun. Ablam beni karşısına alacak ve nasihatlerde bulunacak, yapılan hatanın kirini pasını bana nasıl aklayacağımı söyleyecek, kazanılan başarının verdiği kudretin sönmemesi için “daha kırk fırın ekmek yemen lazım” deyip benimle dalga geçecek, gittiğim yolculuklarda annelerden kaçırılan öyküleri deşip belki kulağımı çekecek... Olmadı. Anneme şakadan kızdım, dedi “güldürme akşam akşam.” Ancak, şanslıydım. Hep ablalarım etrafımda oldu şansımdan. Daha çocukken Nermin ve Narin ablam oldu mesela, abimle bana az şey öğretmediler. Okumanın asıl zevkiyle beni tanıştıran, sınıf öğretmenim falan olmadı, o Nermin abla’ydı. Acaba şimdi nerede? Sana birkaç bin kitap borcum var onları vereceğim. Üniversite yıllarımda da bir Nermin oldu. Ablam yaşında ama bizimle aynı sıralarda. Üniversite toyluğunda “Hoop! nereye bakalım” diyebilmenin, çoğu erkeğin beceremediği cesaretiyle bana ve öbür dostlarıma aşkta, kavgada koruyucu kollayıcı. “Kardeşimsiniz” deyip bağrına bastığı Nermin ablam. Ama ben ona sadece Nermin dedim. Fakültenin ortasında “abla abla diye dolanacak halim yoktu.” Sonra döverdi beni belki de. Şimdi Akdeniz’de bir kentin öğretmen ablası. “Hâlâ çabuk gaza geliyorum” Nermin. Hey! Aloo, orda mısın? Sonra bizim konfeksiyon mağazasında yıllarca çalışan bi tezgahtar Sevda abla vardı. Babamla araları patron-işçi muhabbetine bozulup durur, ben onu kollardım. Havası yerinde oldu mu içeri giren müşteriyi kaçırmaz, ne yapıp eder, allar pullar onu tavlar, sonra çantayı eline sarıverirdi. Hayret eder, apışıp kalırdık. Onunla en çok, adı gibi sevdaları söyleştik durduk. Zahide türküsünü çok söylediğinden ona “Zahidecim naber” der kızdırırdım. “Sevda” bu işte. Bi gün sevdasızca görücü usülü gidiverdi, ne abla kaldı ne tezgâhtarlık… Aynı Ahmet Muhip’in şiirindeki Fahriye Abla gibi o da Erzincan’a gelin gitmişti. Bana “Sevda beklemekle gelmez, sen sakın bekleme, sevdalandın mı sakın bırakma!” demişti ablalık işte.. Oysa, yaşı artık sevdasını beklememişti. Başka ablalarım da oldu tabi. Şimdi beni bi gün sormadan bırakmayan bir ablam daha var, Gülşah Ablam. Herkesin abla olmayı beceremediği, hatta çoğunun kendilerini Güzin abla zannedip her şeyi eline yüzüne bulaştırdığı şimdilerde, ablalık zor zanaat. Emek ister, içtenlik ister, dostluk ister ve acıya yüreğinde mangal yakmış olmayı ister. Gülşah ablam da bunlardan biri. Sizin de böyle ablalarınız oldu mu? Şanslı mısınız benim gibi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yürüyen Adam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |