Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Toplamaya kalkmak için bir kıvılcım yetecek oysa. Bir kıvılcım çıksa şimdi beni patlatsa ortalıktan sağdan soldan, beriden yandan uçtan köşeden... Müdahaleciler yaklaşıp, porteme yazılmış yine çünkü. Yoksa ben donup kalmayı seviyor muyum? Seviyoruz donup kalmayı. Ama geçmişe yazdığınız güzel an’ları sadece. Değil mi ama, en güzel anları dondurmak ister insan. Boyalar, resimler şip şak. Şarkılar. Çalar. Söyler, güzelliği yitmesin sakın diye yazar. Filmini çeker. Heykelini kazır. Sahnesini kurar.. Ancak kim kestirebiliyor çoğu yaşadığını, neyi özleyeceğini bilmediği için, donup kalmak isteyeceği anın hangi an olması gerektiğini kim biliyor? Hangi fotoğrafa dalıp gideceğini kim biliyor sonrasında? “Yaşanıp bittikten sonra gerisi boş” diyen bu zamana kim dur diyebiliyor? Onu, kim öyle donup kaldığımız gibi bir “pause” düğmesine basar gibi dondurabiliyor? Güzel anlar anımsayıp donup kalanlar, işte hep bu şekilde benim gibi o an’a, oraya gitmek istiyorlar. O anda, mekândaki onun sadece bedeni. Ya onu donduran soğuk bir anıya yoruluyordur zihni ya da bir türlü ölümsüzleştirilememiş sıcak bir an’a, uzatılamamış kısacık hep kısacık sıcak anlara. Bu donup kalmış insan duruşu, bir zaman yolculuğu yapmış insan duruşudur. Kimi öyle görseniz hemen anlarsınız ruhunun birden gittiğini. Kendimi ben öyle uzaktan gördüm de, baktım ki gitmiş kendim. Bir de geri dönüşü mümkünü olmayan bir gidişe saplanıp orada kalırsa kişi, geri dönemezse önünde sonunda mutlak kafayı yeme ihtimali vardır belki. Onun için, kafayı yememek için bana bir kıvılcım yetecek, masamı toplamam lazım. İşte sana kıvılcım. Telefon çaldı. Bir dostun teşekkürü inledi. Dinledim. “Eyvallah, ne demek rica ederim.”dedim. Hadi yine iyisin, bugün de yırttın masam! Sildim vantilatörün uçuşturduğu sigara küllerini ve oraya buraya yapışmış hüzün artıklarını sildim, hem de deterjanlı. Pırıl pırıl bir gece koktu üstünden. Oysa gece gelince küller yine sokulur aklınıza. Yaktığınız gemilerin külleri uçuşur yine masanıza, koltuğunuza, duvarınıza bi hüzünlü şarkının rüzgarı yeter. İşte sana bir başka kıvılcım. Aldım gitarımı bastım teline teline. Aparman başıma toplanmasın diye, bazen sustum sonra delice yine söyledim, sustum çaldım. Susamışım. Sen şarkılara çalındın, ben turuncu kokuna boyandım. Sonra yaktım güllerimi de; kül yanmaz ki desen, küllerimizi de… Yaktım. Kül değil bu, içinde ateşi hâlâ kor, alazı sönmemiş. Yeniden yeniden yeniden yaktım. Bütün neşeli şarkılar bir lunapark olsun diye, seni yine şarkılara bandırdım, dönme dolaplara bindirdim, aynalara baktırdım yalancı yüzünün ve bestelenmemiş şiirlerime astım… Ondan işte, adını “Kıvılcım” koydum. Oysa, sen yine içimdeki ormana bir kundakçı… Yak bakalım. Bitmem ben. Senin bilmediğin başka bir orman kokuyor içimde. Yak bakalım, tutuştur en kurumuş dalımı bul. Acıt beni… Kopart kardeşlerimden, yaşamak gibi tek ve hürlüğümü yık ve yak... Biiyor musun sen yaktıkça, yaktıkça külünden yeşerteceğim bu bilmediğin ormanlarımı. Y e t e r k i s e n, ç a l m a b e n d e n i ç i m d e k i k ı v ı l c ı m ı n ı...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yürüyen Adam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |