..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlar, tersine çevrilmiş anılardır. -Anonim
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Dinbilim > Mehmet CAN




19 Aralık 2006
İslamın Fatıma (S. A) 'Sı  
Mehmet CAN
Hz. Fatıma (s.a) nın ünlü hutbesinin siyasi tevsiridir bir anlamda islam evlatlarının feryadı fıganıdır bu çagımız..........


:CJJD:
İSLAM’IN FATIMASI


GİRİŞ:



Hamd bütün alemleri yaratan Allah’a mahsustur, selat ve selam onun resulü, habibi, kullarının seçkini, alemlere rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.a)’e ve onun pak ve pakize Ehl-i Beytine olsun. Ve yine selam hidayet ehline tabi olanlara olsun ki; onlar apaçık delillerle sapıklıktan uzaklaşıp hidayete erme aşk ve mücadelesiyle yanıp tutuşmaktadırlar.

Kadın: Tarihin derinliklerinden gelip günümüze kadar, günümüzden tarihin son anına kadar tanımı tanımlanamayacak kadar zor, hatta muamma olan bir varlik.
Kadın: Kah insanlığın yüz karası, kah medeniyet, bilim ve sanatın ilerlemesine en büyük engel teşkil eden uğursuz bir varlık.
Kadın: Kah saray sultaniyesi, kah harem cariyesi, kah bereket tanrıçası, kah komon toplumların bileşke nüvesi, kah emperyal sistemlerin üretim aracı.
Kadın: İnsanla mal arasında bir varlık. Bazen malla birlikte alınıp satılabilinen, bazende muazzam aşk tapınaklarında şehvestperestlerin ilahlarına sunuldukları yegane kurban.
Kadın: Erkeğin bütün arzu ve isteklerine boyun eğip onun ev, eşya ve çocuklarına bakıcılık yaptığı sürece yaşama hakkına sahip güçsüz, zayıf, zelil, horlanıp aşağılanabilinen iki ayaklı bir yaratık.
Kadın: Zulüm ve zorba üzerine kurulu saraylarda eğlence aracı olan ve binbir gece masallarının maskarasi.
Kadın: Ensesi kalın, göbeği şiş kapitalist kompradorların sahip olduğu emperyal mal üretim fabrikalarında erkeğin sahip olduğu güç ve kuvveti harekete geçirici, tahrik edici manyetik güc. Ve kadın!...
Hayır bu tanımların hiçbirinde kadının yeri yoktur. Belki bunun zıddı sayılabilecek bir tanımı vardır kadının. Işte insanlık camiasının yarısını oluşturan kadını insaniyet mektebi olan islam tanımalayabilir. Islamın tanımlamadığı veya tanımının kabulü esas olarak alınmadığı süreç içinde bir keşmekeşlik, tarif ve tanım, terim ve telafuz kargaşası yaşanılacak bu kesşekeşlikten ve kargaşadan payına düşeni elbette alacaktır, kadın.
Kadın: Erkeğin ninesi, annesı, halasi, teyzesi, ablası, bacısı.
Kadın: Erkeğin kızı, kıztorunu, kız yeğeni ve … Kadın kelimenin tek anlamıyla erkeğin eşi ve insanlığın yarısı.
Tarif ve tanımı olmazsa olmazlardan olan kadını bu kitapta beraber tanımaya çalışacağız. Elbette bunu söylerken kesin cizgilerle hatları belirlemek gibi büyük bir iddiaya sahip olmadığımızı belirtelim. Kadın hakkında hazırlanan bu çalışma kalem değmemiş sayfa üzerine bırakılan bir nokta misalidir.
Bir olgunun tanım ve tarifi yapılırken ol olgudan olan kemal esas alınarak olgunun kendisi tanımlanmalıdır. Bu ölçü esas olarak alınmazsa, meğer olgunun kamil anlamda içeriğine vakıf olunamayabilir. Dolayısıyla kadın hakkındaki bu çalışmada mihenk olarak yüce bir şahsiyete sahip olan Hz. Fatıma (s.a) esas alınmıştır.
Çalışmanın kendisine has bir üslupla, elde etmek istediği versiyonlardan biri geçmişle günümüz arasındaki ilintiyi yakalamak. Ha keza; diğer bir amacı ise biz değerli müslümanlara. Zaman’dan ve mekan’dan münezzeh olan Yüce Allah’ın, önünden ve arkasından batılın girip tahrif edemeyeceği Kur’an-ı Kerim’deki buyurdukları bu ayet’e binaen > K.K. S…a…..kendi zamanının sorumluluklarını üstlenmede yardımcı olabilmek.
Elinizdeki bu çalışmada islam’ın örnek kadını olan Hz. Fatıma (s.a)’nın hayatından kesitlerden ziyade Fedek hadisesinden dolayı özelde o günün müslümanlarına genelde yeryüzü var oldukça bütün müslümanlar tarafından ciddi derslerin çıkartılabileceği meşhur
hutbesi esas alınmış. Özellikle müslüman kadın ve erkeklerinin içinde bulunduğu toplumsal bunalımın, hak ve özgürlük kavramlarının hummalı bir şekilde tartışıldığı günümüze ışık tutabileceği tmennisi ile.

Bu güne kadar bu konuda yazılan yüzlerce, binlerce kitap, makale ve hatta çeşitli dergi ve Mecmualardki yazılardan sonra acaba hala buna gerek varmıydı sorusu akla gelebilir. Gerçek şu ki: Kim tanıtmaya çabarasa Ehl-i beyti hakkıyla tanıtamaz acak şu farkla ki. Ehl-i Beyt’i yine Ehl-i Beyt tanıyıp tanıtır bize. Biz onlara aşık yarenler ise amanın güneşin nurunu hissetmesi gibidir, yinede güneşin nurunu anlatmaya çalısır ama haddizatiında.


Taziye (Başsağlığı): --Yaslı medinede iki yabancı—

Bugünlerde doğmak istemeyen güneş ilahi amre itaatsizlik etmemek için doğuyor sanki, her zamanki canlılık ve parlaklık yok yüzünde bugün de öyle doğdu yine sanki ne zaman akşam olacakta yerini karanlığa terk edeceğini bekliyormuşçasına hızlı bir şekilde akıp gidiyordu nihayet öylede olmuştu, güneş batmış yerini karanlıklar kaplamaya başlamıştı!
Gecenin karanlığında adeta omuzuyla dünyayı yüklenmiş bir adam, vakarlı ve kararlı adımlarla elinde arkası sıra çektiği merkep ve merkebin üstünde tanınmayacak şekilde örtünmüş bir kadın kim olabilirdi? Nereye gidiyordu? Hemde gecenin bu vaktinde. Peygamberin vefatının arefesi sayılan bu günlerde. Bütün islam beldelerinin yassa büründüğü hele bağrinda taşıdığı peygamberle medine ve medineliler !!! Öyle ya iki cihan serveri, alemlere nur ve hidayet önderini kaybeden medineliler için bundan daha büyük bir facia, bundan daha büyük bir kayıp olabilirmiydi! Sahi kimdi bunlar Ali ve Fatıma! Ne ? Ali ve Fatıma mı? Peygamberin kardeşi, vasisi, müminlerin mevlası, velisi olan. Heyber kalesinin fatihi. Bedir, Hendek, Uhud ve daha nice nice savaşların meydan kahramanı olan Ali mi? Peki ya Fatıma? Peygamberin biricik kızı, cenet ve dünya kadınlarının seyyidesi, Hasan ve Huseyn’ın annesi, Peygamberin amcası oglunun zavcesi, Peygamberin canının parçası, Peygamberin kendisini Fatıma’dan , Fatıma’yıda kendisinden saydığı(*) Peygamber kızı Fatıma’mı? Nübuvvetle velayeti birbirine bağlayan Fatıma (s.a)mı?
Ama …! Ama meleklerin daha kendilerine başsağlığı için gelip etrafında pervane gibi döndükleri bu iki kutlu insanın şu anda matem yuvalarında bulunmaları gerekmiyor muydu? Hani müminlerin ve komşularının! Taziye için bir an bile olsa onları yalnız bırakmamaları gereken şu hurma dalları ve çamurdan yapılmış küçük kulübeyi andıran nurlu evi kastediyorum.
- Haa... onlarmı?
- Haklarının gaspedildiğini iddia ediyorlar
- İddiaamı?
Harun (a.s)’un sözlerine delil istemeyen bir ümmet kendi içlerindeki Harundanmı(*) delil istiyorlar. Ya Fatıma (s.a) Meryemin ilhami (vahyi) sözlerini kendilerine indirilen Yüce Allah’ın kitabında okuyan, Meryemden üstün olduklarından şüphe etmeyen bu ümmet, Fatıma’nın sözlerine delil ve şahitmi arıyor!?
Evet bu iki nedenle! Medine sokaklarına açılan kapıları birer birer çalıp, biziz biz hani şu Kur’an da bildirilen tertemiz kılınmış, kirden vü günahlardan Allah tarafından (*) arındırılmış ev halkı. Ne oldu, ne yaptınız, ayağınızmı kaydı, dilinizmi sürrçtü, göremezmi oldunuz, bir yalnışlık olmalı (*) sizin biz Ehl-i Beytin kapısını çalmanız gerekirken, bizler sizin kapınızı çalıyoruz dercesine adeta!…

Ve kulaklarda çu sesler yankılanıyordu.
- Üzgünüz geç oldu!
Bir başkası:
Biz “o na” bey-at etmeseydik elbette sizi reddetmezdik, hemde şimdi. Burada!
- Ümmet ihtilafa düşer diye sözümüzden dönmek istemiyoruz!
Ve bir başkası
………………..!
Allah’ım ne diyor bunlar! Ne söylediklerinin farkındalarmı!?
Ahdi misakmı yapmışlarda bozmak istemiyorlar. Hem Hakk’a karşı hak olmayandan vazgeçmemekte nasıl bir inanç!

Vakarlı ve ağır adımlar sahibi çıktığı kulübesine geri dönüyordu. Tarihin bundan sonra yaşayıp yzacağı, sahne ve sayfaları gören gözlerle önüne bakarak.

……………. § …………

Ve bir aile ile birkaç kişi bir araya toplanmış, bütün gözler Al-i Muhammed (s.a.a)’ın Ali’sine çevrilmiş. Ali suskun; boğazda düğüm, gözde diken (*) adeta yağmalanan mırasına bakmakta ne yapmalı, eline zülfikar’ı alıp yeniden savaş meydanlarınamı çıkmalı, yada ümmetin! Birlik ve beraberliği, sulh ve selametinin korunması ve ümmet arasına tefrikanın girmemesi için sabrımı seçmeli?
Allah’ım ne büyük bir imtihan, ne büyük bir musibet, ne büyük bir bela, ne büyük bir fitne! Bu zulüm ve cehalet karşısında belki Musa (a.s) bile dayanamaz. Ya Ali! Ali sabır ve suskunluğu tercih ediyor. Ali … Mirası yağmalanan Ali !

……………. § ………….

O da ne ………? Şah damarının ilahi önder (*) tarafından kesilen sınıf, ırk, kabile, akraba, soy, boy bigi organlarının parçalandığı ……in devine birisi var olan bütün gücünü ve enerjisini harcayarak hayat bahşetmeye, onu yeniden diriltmeye uğraşıyor. Yanına yardımına çağırdığı! Artısı kendisine yardım etmek için koşan koşana. Kimler yokki dünün mescid kuşları bugünün feodalleri olmuş, bugünün feodalleri yarının kompradörleri olmak için tarifi imkansız bir yarış içinde. Öyle bir yarışki süt veren devenin memelerini koparırcasına yariışmakta olan güzideler!!!
Ve yüreğinde zerdüşt tapınaklarında tanrı adına yakılan ateşgedelerdeki ateşten daha büyük bir ateşle yaşamını peygamberi kendi eliyle uğurladığı gün peygamberle gömen Ali! Zülfikarın kınında paslanmaya yüz tutmasına müsade eden Ali. Öylece gözlerine bakıyor, gözlerine bakanların.

Bir ses duyuldu, küçük ve sade Beyt-in (Ehl-i Beyt’ın evi) dışında ama kapı ya yakın.
- Hey siz evdekiler çıkın ve katılın bizlere yoksa …..!
- Yoksa ne?
- Dünyayı zından ederim sizlere, yıkarım başınıza başınızdakini (evinizi)
Ne yani zulüm ve sömürü ağına bir ilmik dahamı atılmasi gerekiyor? Sisteminize taze kan bağışımı yapılmalı, meşru olmayan varlığınızı meşrulaştırmak için. Tanrıyı yeryüzünden kaldırıp. Tanrı adına yeryüzüne hakim olabilmenin tek çaresinin tanrının kendi adına yeryüzüne diktiği nişanelerdenmı faydalanacaksınız!?
Suçlu….!
Suçlu. Kim suçlu; sahi suçlu kim? Güçlü olanın karsısına dikilen her ne varsa ; birey, aile, toplum, felsefe, Kitap, Nebi, Resul, İmam ve hatta tanrı bile suçludur güçlünün mantığında. Güç ve kuvvet sahibiysen yaptığın her eylem haklılık kazanır, makam ve otorite sahibi isen senden başka her şeyin sana boyun eğmesi gerekir. Zorun ve zer’in (*) varsa herşeyin malikisin demektir bu.
Peki ya Tanrı!
Tanrı mı?
Tanrının kanunlarını elinden aldınmı, tanrı varla yok arasında birşey!
Bu düşünceler uçuşuyordu Medine sokaklarında. Güzel ama anlayamadığım bir şey var, bunları neden anlatıyorsun? Hem ben tarih ve tarihteki olmuş olgularla pek ilgilenmiyorum. Bunları anlamak bana ne kazandırabilir ki!?
Tarihi ben (biz)’den başkası benim adıma yazıyor deyip çıkabilirim tarihin içinden işte bu kadar!!! …………………………………………?
Ve miras (din) yağmalandı, emanet (peygamber devleti) bölünüp parçalanmaya yüz tuttu. Ansızın galeyana geldi yeryüzünün varisleri olması gerekenler. Hiç uyumaması gerekenler ve ama uykudan bir türlü uyanamayanlar! Olan olmuştu, elden çıkarılmaması gerekenler cıkarılmıştı bile. Çeyrek asır sonra yeniden gözler onu aramaya başladı, yanıbaşında, gözlerinin önünde duranı. Görünmek istemiyordu artık görülmesi gereken. Çekin benden elinizi, eliniz elime değmesin (*) diyordu sanki!
Vaveyla, vaveyla …!
Uzandi eller, tutmak istemeyen ellere.
Ne adına?
Ne adına olursa …!
Heyhat siz uyandığınızı sananlar hala uykudasınız, istediğiniz zülfikarın çatal ağzındadır!(*) Zülfikarlarınızın keskin ağzının altında yatmaktadır demek istiyordu, dedi, diyemedi.
Biliyordu; adalet adı altında nice adaletsizliklerin birbirleriyle yeniden el değiştirmek istediklerini (*)! Yapılmış yeşil saraylara rakip olmak isteyen hayalet elleri görüyordu ellerine uzanan eller arasında. Yeni yeşil sarayların taşlarını taşıtmak istiyordu yakalamak istedikleri ellere!

……………….. § …………………..

Ansızın dev yatırıldı yere, dili kesiliyordu, gözü çıkartılıyordu (*) eli, kolu, bacakları ve daha.!
Ve adalet adına katledilen adil !!!
Derin bir nefes çekti parçalanmak üzere olan ciğerlerine. Sancılıydı, sızlıyordu ama olsun yaşam için gerekli olan havayı tenefüs etti ya.
Yine aynı sahne; ameliyat, tedavi, pansuman yapılmasi gerken ne varsa yapıldı, yapılmaması gerekenler adına!



Hz. Fatıma-tuz Zehra (s.a):

Bir kadın ki; değil sadece dünya ehli, bütün alemlerde örnek alınan şahsiyet, bir kadın ki; cennet hurilerinin gıpta kaynağı, bir kadın ki; meleklerin makamına ulaşamadığı ve ulasamayacagi, bir kadin ki; ne anlatmaya güc yetirilebilir, nede yasayarak makamına ulaşılabilinir, bir kadın ki; onu, onun soyundan başkası tanıtamaz. Bizde öyle yapalım ve onun soyundan olan Ümmet-i imam olarak çağa damgasını vuran Ruhullah-il Humeyni (k.s)’nın dilinden tanıyalım.




İmam’a göre Hazret-i Zehra’nın –s- Melekuti Kişiliği:

>
Kaynak:İmam Humeyni-k.s- Düşüncesinde Kadıiıin konumu


Hz. Fatıma (s.a)’nın Ahlak’ı:

>
Kaynak: İmam Humeyni-k.-s- düşüncesinde kadıının konumu


İnkilapçı (Devrimei) Kadın Hz. Fatıma (s.a):

Kimsenin İmam Ali (a.s) gibi künhüne erişilemez bir şahsiyetin savunma cesaretini gösteremediği bir dönemde devrimci ruhun ta kendisi olan Fatıma (s.a), taze islam fidanını eski cahili düzene dönüştürme entikalarını anında gören Fatıma. Hayretamiz kişiliğiyle anında karşısına dikilmiştir toplumu taşlaştırmaya yönelen zihniyetin. Öyle bir zihniyet ki; örmekte olduğu ağın içeriğini, bir kadın alarak ancak Fatıma ifşa edebilmiştir, öyle bir ifşa ki; dünya döndükce bütün zulüm saraylarının planlarını ifşa ettirecek ilahi ilhamlar birakmıştır, Fatıma. Yetinmemiştir bununla, üç günlük dünya hayatına bütün insanlık tarihinin kaderini sığdırmıştır bu ömre. Ve kendisini feda ederek insanlığa bu devrimden alınacak ilhamlarla Zehra gülleri toplatacak bahçeler bırakarak gitmiştir, Fatıma. Hasan’lar, Huseyn’ler, Zeynep’ler ve… Sonsuza dek devam edecek olan kıyam soyu bırakmıştır, Fatıma.

Mazlumiyet anası Hz. Fatıma (s.a)’nın Çocukluğu:

Ayrı kalışının kırkıcı gününün dönüş günü hediyesi Fatıma. Doğumuna İbrahim karısı Sara, İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye ve Musa bacısı Gülsüm’ün geldiği Fatıma. Alemlere Rahmet babası (s.a..a)’nın Zühre diye tanıttığı Fatıma.
Hadis’i Şerifte buyurmuşlar ki: > Kensisine açıklanması sorulunca: > Hz. Fatıima’ya agıt Al-i Taha yay. S.21


Dünyanın şirk ve cehalet kültürü içinde yüzdüğü bir dönemde ataları İbrahim ve İsmail (a.s)’ların bir ömür boyu bu kültüre karşı vermiş oldukları mücadele beldesinde o kutlu kızın babası dünyaya gelmiş ve değerli hayatlarını o dönemde yeryüzünün en faziletli ve takvalı sı olan Huveylid kızı Hatice ile birleştirmiş. Çeyrek asırdan beş-altı yıl az bir süre sonra Hz. Haticenin yaşlılık döneminde Sevgi ve fedakarlık, takva ve cömertlik dolu bir ömürün bereketinin sonucu: Fatıma (s.a)
Değil sadece arap yarımadası, dünya ya ve dünyalılara; zihnen kısırlaştırılmış, toplumdan dişlanmış, temel hak ve özgürlükleri ellerinden alınmış, düşüncede kendisine yer verilmeyen, insanlığın annesi olan kadının yeniden kendisine taze kan bağışlayan ve yeni bir ruh üflemeye gönderilen: Fatıma (s.a)
Gençliğinin baharında biz dünyalıların dünyasını terk edip gitmesine rağmen, kendi dönemin de ve kendisinden sonraki tüm zamanlarda örnek alındığında insana hep baharlar yaşatacak bir yol çizen: Fatıma (s.a)
Kızgın arabistan çölünde ve bedevi arap toplumunda çok özel bir itiana ile yetişen ve yetiştirilen eşi benzeri bulunmayan bir çiçektir: Fatıma (s.a)
Değil sadece onun ve ondan sonraki zamanlarda, Adem’ı beseriyetin yeryüzüne inmesiyle birlikte böyle bir çocuk inmemisti yeryüzüne iste: Fatıma (s.a)
Belki sevgi ve merhamete başkalarından daha çok muhtaç olan o minik kız; babasının tek teselli ve sığınağı olan Annesinden sonra babasına şevkat ve merhamet dolu yüreği ve elleriyle koşan çocuk: Fatıma (s.a)
Akranlarının bakıma muhtaç ve oyun oynamaktan başka bir düşüncelerinin olmadığı bir yaşta babasına ve kendisine annelik görevini üstlenen bir çocuk: Fatıma (s.a)
Bütün hırs ve hırçınlığıyla Muhammed (s.a.a)’ı mesaja karşı topyekün savaşan Dar-un Nedve-i zihniyet ve şahıslara karşı yalnız başına babasını savunma ve koruma görevi üstlenen kahraman: Fatıma (s.a) Örnek alındığında Allah’ın kendi kitabında belirlediği ideal kadın numunesi Fatıma (s.a).








İmam Rıza (a.s)’dan

Muhammed bin Sabık şöyle diyor: İmam Rıza (a.s) buyurdu : ’Babam, babası Cafer bin Muhammed (a.s)’dan, o da babasindan ve o da ceddinden Imam Ali (a.s)’in söyle buyurdugunu nakletti: Evlenmeye karar vermistim ama, bu konuyu Peygamber (s.a.a)’e acmaya cüret edemiyordum. Bir süre bu mevzu gece gündüz hep aklimdaydi. Nihayet bir gün Resul-ü Ekrem’in huzuruna vardigimda hazret „Ya Ali!! Diye buyurdular. Ben de : !Buyurun ey Allah’in elcisi!“ dedim. Resulullah (s.a.a): „Evlenmeye ragbetin var mi? diye sordu. Ben de cevaben:“Allah Resulü daha iyi bilir“ dedim. Resulullah (s.a.a)’in Kureys hanimlarindan birini benimle evlendirecegini zannettim. Fatima (s.a) ile evlenme firsatini kacirmaktan endiseliydim. Hicbir seyden haberim olamdigi bir halde hazret beni yanina cagirdilar, be de Ümmü Seleme’nin evinde huzurlarina vardim. Bana bakinca yüzü parladi (sevindi) ve tebessüm etti; öyle ki, dislerinin parladigini gördüm. Hazret bana:“Ey Ali, müjde! Allah (c.c) beni mahzun etmekte olan senin evlenme isini kendi üzerine aldi“ diye buyurdu. Ben: „Bu is nasil oldu ey Allah’in resulü, dedigimde söyle buyurdular: „Cebrail (a.s) cennet sümbülü ve cennet karanfili ile bana geldi ve onlari bana verdi. Ben onlari alip kokladim ve Cebrail’e; ey Cebrail bunun sebebi nedir, dieye sordum. Cebrail söyle dedi: Allah-u Teala cennette bulunan meleklere ve diger cennet ehline bütün cennetleri: agac, nehir, meyve ve saraylariyla beraber süsleyip donatmalarini emretti. Cennet rüzgarlarina cesitli cesitli güzel kokularla esmelerini emretti. Cennet hurilerine de „ta-ha“, „ta-sin“ ve „ha-mim-ayn-sin-kaf“ sonra bir münadiye söyle nida etmesini emretti: Ey benim meleklerim ve ey cennetimin sakinleri! Sahit olun ki, Muhammed (s.a.a)’in kizi Fatima’yi. Ali bin Ebu Talib ile evlendirdim. Bu isten dolayi hosnut ve raziyim; bu ikisi birbirlerinindir.“
Sonra Allah, melekler icin de belagatta üstüne olmayan „Rahil“ adli melege bir hutbe okumasini emretti. O da yer ve gök ehlinin okuyamadigi bir hutbe okudu. Ardindan bir münadiye söyle seslenmesini emretti: „Ey benim meleklerim ve ey cennetimin sakinleri!
Muhammed (s.a.a)’in habibi Ali bin Ebu Talib (a.s)’i ve Muhammed (s.a.a)’in kizi Fatima’yi tebrik edin. Cünkü ben, onlara hayir ve bereket verdim. „Rahil: „Ey rabbim, dedi. Cennette ve katinda gördügümüzden baska onlara verdigin bereket nedir?“ Allah-u Teala söyle buyurdu: „Onlara ihsan ettigim berektimden bazilari sudur ki, onlari sevgim üzere bir araya topluyor ve yaratiklarima hüccetim olarak kiliyorum. Izzet ve celalime andolsun ki, onlardan öyle bir nesil ve evlatlar vücuda geirecegim ki, onlari yeryüzünde hazinedarlarim ve hikmetimin madenleri kilacagim; peygamber ve resullerden sonra da onlarla yaratiklarima delil gösterecegim.“
Öyleyse müjde ey Ali! Ben de Allah-u Teala’nin evlendirmesi üzerine kizim Fatima’yi seninle evlendirdim. Allah’in onun icin razi olduguna ben de raziyim. Simdi esinin elinden tutuver ki, sen ona benden daha kayiksin. Cebrail bana haber verdi ki cennet ve cennet ehli, sizi cok arzuluyorlar. Eger Allah, sizin neslinizden halka hüccet karar kilmak istemeseydi cennet ve cennet ehlinin sizinle ilgili bu isteklerini kabul ederdi. Sen ne iyi bir kardes, ne iyi bir damat ve de iyi bir dostsun! Allah’in hosnutlugu sana yeter.
Bu sirada Ali (a.s) söyle dedi : „Allah’im! Bana verdigin nimete sükretmemi bana ilham et!“ (Neml/19) Res’ul-ü Ekrem de amin dedi. ( 1 Fußnote)
Bu hadis (Arapca metindeki tarikle), diger yolla da Hz. Ali bin Ebu Talib (a.s)’dan nakedilmis, baslangicinda da söyle denilmistir: „Hazret buyurdu: Fatima (s.a) ile evlenmeye karar vermistim ama, konuyu Peygamber (s.a.a)’e acmaya cüret edemiyordum ... (hadisin sonuna kadar da ayni olarak devam eder).
Yukaridaki hadisin bir baska rivayet yolu da var ki „Medinet’ül ilim“ kitabinda zikredilmis.

Hüseyin bin Halid, Imam Riza (a.s)’dan, o da muhterem babalarindan ve onlar da Ali (a.s)’dan söyle buyurdugunun naklederler: „Resulullah bana buyurdular: Ey Ali! Kureys büyüklerinden bir kismi Fatima’nin seninle evlenmesi konusunda beni kinadilar ve dediler: „Biz onu senden istedik ama, sen vermedin; tutup Ali ile evendirdin!“ Ben de onlara dedim ki; Allah’a andolsun, bu isi ben yapmadim. Allah (c.c) onu size vermedi ve Ali ile evlendirdi. Cebrail bana gelerek söyle dedi: Ey Muhammed! Allah buyuruyor: „Eger Ali’yi yaratmasaydi, Adem’den insanligin sonuna kadar yeryüzünde kizin Fatima’ya es olabilecek birisi bulunmazdi.“ Hadis pinari




Hz. Fatima (s.a)’nin Meshur Hutbesi:

Elbette Hz. Fatima’nin Faziletleri bilindigi üzere anlatilip yazilmakla bütünüyle idrak edilemeyecegi malumumuzdur. Bunlarla birlikte tarihcilerin o hazretten kaydettikleri hutbeyi bir kezde bizim aktarmamizin yerinde bir isabet olacagi ve bu vesile ile hutbedeki belagat, kendisine ilham edilen nimetler, tevhid, nübuvvetin aciklanisi, kitabin hikmeti ve... Gibi inceliklerin ne tür zerafetle islendigini kismen de olsa yakalayabilme temennisi ile.


Ebu Bekir, Fedek arazisini Fatima’dan almayi kararlastirdiginda bu haber Hz. Fatima’ya ..... hizmetcilerinden olusan bir grup hanimin esliginde hareket etti. Yürürken etekleri yere cekilen uzun bir elbise giyinmisti ve yürüyüsü Hz. Resulullah’in (s.a.a) yürüyüsünden farksizdi. Gelip Ebu Bekir’in bulundugu yere ulasti. Ebu Bekir muhacirler ve ensardan olusan bir kalabaligin icersinde bulunuyordu. Hz. Fatima’yal halk arasina bir perde asildiktan sonra (Resulullah’in mezarinin basinda) oturdu ve hickirarak aglamaya basladi. Ordakiler de onun aglamasiyla aglamaya basladilar. Meclisi büyük bir hüzün kapladi. Sonra Hz. Fatima (s.a), aglamayi kesip biraz öylece sessiz durdu. Halkin figani dinip galeyani yatisinca. Allah’a hamd ve sena edip ve Resulüne salat göndererek sözebasladi. Halk tekrar aglamaya basladilar; durduklarinda konusmasini sürdüreerk söyle buyurdu.
„Allah’a hamd olsun verdigi nimetleri icin ve ona sükürler olsun ilham ettigi hidayetlerden ötürü ve ona senalar olsun, sunmus oldugu essiz ve benzersiz yaygin ihsanlari ve verdigi bol ve kami baislari ve lütfettigi tüm nimetleri icin. Nimetleri sayilmaz ve nimetlerin sürekliliginin sükrü eda edilmez ve ebedi oluslari idrak olunabilmelerini imkansiz kilar. O, nimetlerini daha da arttirmak icin kullarini sükretmeye cagirmis ve nimetini bollastirarak da mahlukatindan ona hamd etmelerini istemis ve (kiyamette) benzerlerine davet ederek ihsanini (salih insanlara) iki kat kilmistir.
Sehadet ederim ki, Allah’tan baska bir ilah yoktur, tektir, ortagi yoktur, o Allah ki, Tevhid kelimesinin te’vilini (esas ve özünü) ihlas kilmistir ve kalplere ona bagliligi yerlestirmistir ve ............. imkansizdir. O Allah ki, önceden olan bir seye dayanmadan ve bir es ve benzere öykünmeden, yaratiklari yaratmaya muhtac degilken ve yaratmada kendine bir yarari yokken, kendi güc ve
Mesiyetiyle her seyi var etti. Sadece hikmetinin saglamligini bildirmek ve itaati hususunda uyarmak ve kudretini asikar etmek ve mahlukatini kulluga cagirmak ve cagrisini güclü kilmak icin onlari vücuda getirdi. Sonra da kullarini kendi gazabindan korumak ve onlari cennetine .....
Ve sehadet ederim ki, babam Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür. Allah, onu peygamber hatta mahluklar gayb aleminde korkunc perdeler altinda sakliyken ve yokluk sinirinin esiginde bulunurken onu Ahmed (yani begenilmis)olarak isimlendirmistir. Cünkü Allah, islerin nihayetini ve hadiselerin akisini bilir ve takdir ettigi seylerin yerlerine vakiftir. Allah emrini tamamlamak ve kendi hükmünü gecerli ve kesin kilmak, kesin kildigi kaderlerini icra etmek icin onu peygamber olarak gönderdi.
(Resulullah (s.a.a) meb’us oldugunda). Insanlar cesitli dinlere bher grup kendi atesinin cevresinde toplanmis bulunuyorlardi, putlara tapiyor, ama Allah’i tanimalarina ragmen (bilerekten) onu inkar ediyorlard. (Böyle bir dönemde) Allah Teala, Muhammed’in (s.a.a) nuruyla onlarin, üzerine cökmüs karanliklari aydinliga cevirdi. Kalplerdeki (küfrün) dügmelerini cözdü; gözlerden saskinlik perdelerini giderdi. Böylece peygamber ((s.a.a), insanlar arasinda hidayet isini üstlendi ve sonra onlari sapikliklardn kurtardi ve kör olan gözleri acti. Saglam dine dogru onlari hidayet eyledi ve dogru yola onlari davet etti.
Bunlardan sonra Allah, peygamber’inin kendi istek ve ragbetiyle onu, bbu dünyadan alip kendisine dogru götürdü. Böylece Hz. Muhammed (s.a.a), bu dünyanin zorluklarindan kurtulup yüksek meleklerin esliginde Rabbi’nin rizasiyla kusatildi ve yüce mülk sahibi Allah’in civarina eristi. Allah’in salati, selami, rahmet ve bereketleri, kendi peygamberi ve vahyinin emini ve kullari arasinda sectigi ve begendigi ve razi oldugu babama olsun.

Sonra mecliste bulunanlara bakarak söyle dedi:

„Ey Allah’in kullari, sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabi, dinin ve vahyin tasiyicilari ve Allah’in kendi nefislerine emin kildigi kimseler ve ümmetlere dinin tebligcilerisiniz. Allah tarafindan hak bir önder (olan Kur’an) sizin aranizdadir. O, Allah’in size sunmus oldugu bir ahittir ve halef olarak biraktigi bir emanettir. O, Allah’in natik kitabi, sadik Kur’an-i yüce nuru, parlak isigidir. Basiretleri (hidayetleri) asikardir. Sirlari münkesef aciktir. Zahirleri aydindir. Ona uyanlara gipta olunur. Kur’an kendisine uyani, Allah’in rizasina götürür, ona kulak vereni kurtulusa erdirir. O Kur’an vasitasiyla Allah’in aydin hüccetleri, aciklanmis azimetlerine (farzlarina), sakindirilmis haramlarini, belli nisanelerine, yeterli burhanlarina, yapilmasi istenmis faziletlerine ve kullara hibe edilen ruhsatlarina ve yazili seriatlarina ulasilir.

Sonra Hz. Fatima, Kur’an-i Kerim’de yer alan seriati aciklayarak söyle buyurdu.

Allah, imani sizler icin sirkten temizlenme vesilesi kildi. Ve namazi, kibirden uzaklasmaniz ve zekati, nefsin yücelmesi ve rizkin cogalmasi ve orucu, ihlasi sabitlestirmek ve hacci, dinin temellerini saglamlastirmak ve adaleti, kalpleri birlestirmek ve bize itaati, dinin düzelmesi ve nizami icin farz kildi. Ve imametimizi tefrikadan kurtulmak, cihadi Islam’a izzet kazandirmak, sbri, mükafati hakketmek, emr-i bil marufu tüm halkin maslahatini korumak ve valideyne (baba ve anneye) iyiligi, Allah’in gazabindan kurtulmak icin farz kildi. Ve sila-i rahim yapmayi (akrabalarla iyi iliskide bulunmayi) sayilarin cogalmasina vesile eyledi. Ve kisasi kanlarin dökülmesini önlemek, nezre (adaga) vefa etmeyi, Allah’in bagisina ehil olmak ve tarti ve ölcüleri eksiltmeyip hakkinca tutmayi, amllarin degerinin korunmasi icin farz kildi. Ve sarap icmeyi, (kullarini) pisliklerden temizlemek icin nehyetti ve baskalarina zina nisbetini vermekten kacinmayi, lanetten korunmak ve hirsizliktan uzak durmayi iffet kazanmak icin emretti. Ve sirki, onun rabligina olan inancin halis olmasi icin haram kildi.

„(Ey inananlar,) Allah’tan ahkkiyla korkun ve ancak müslümanlar olarak (Allah’a teslim oldugunuz halde) ölün!“ Al-i Imran/102 „Allah’in emir ve nehiylerine itaat eyleyin. Gercekten Allah’tan kullari icinden ancak alimler korkar.“ Fatir/28
Sonra söyle dedi:
Ey insanlar, bilin ki ben Fatima’yim ve babm Muhammed’dir (s.a.a). Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere söylüyorum. Sözlerim haktir ve yaptigim iste batil bir yön yoktur. (Allah Teala buyuruyor ki) „Gercekten size kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki, sizlerin ugradiginiz cetinlikler ona agir gelir, o size pek düskün ve mü’minlere sefkatli ve merhametlidir.“ Tevbe/128

Eger Muhammed’i (s.a.a) tanisaniz; onun, sizin hanimlarinizin babasi degil, benim babam
Oldugunu ve sizin erkeklerinizin degil, benim kocamin (Hz. Ali’nin) kardesi oldugunu görürsünüz. Onal olan nisbet ve yakinlik ne güzel bir nisbettir. O peygamberligi uhdesine alip, halki Allah’in azabindan korkuttu. Müsriklerin yolundan yüz cevirdi. Sirkin belini kirip, onlarin nefsini kesti ve halki hikmet ve güzel nasihatle Rabb’inin yoluna cagirdi, putlari kirdi, küfrün önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler toplulugu bozguna ugrayarak ardlarina dönüp kactilar; gecelerin karanligi, sabahin aydinligi ile yarildi ve hakkin özü ortaya cikti; dinin önderi konusmaya basladi; seytan sözcülerinin sesi kesildi, nifakin taci yere düstü, küfür ve azginligin dügümleri cözüldü. Sizler de ibadetten, oructan karinlari ac, yüzleri ak olanlarla beraber ihlas kelimesini söyler oldunuz.
Sizler Hz. Resul-i Ekrem gelmeden önce ates dolu bir ucurumun kenarinda idiniz, (o halinizle) tasin dibinde kalan, hemen icilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz ; ac kisinin firsat gözetmeden kapip yiyecegi bir lokmaydiniz (düsmanlarin) ayaklari altina düsmüs bir tiplumudunuz. Ictiginiz deve sidigiyle dolmus ve hayvan pisligiyle kokusmus cöllerdeki cukur suyu idi. Yediginiz dabaklanmamis deriyle hazirlanan yemekti. Asagilik bir hale düsmüstünüz, insanlarin saldirip sizi yok etmesinden korkuyordunuz. Bütün bunlardan ve güclülerin belasina ugradiktan, Arab’in kurtlarina lokma olduktan, kitap ehlinin azginlarina tutsak düstükten sonra sizleri Allah Tebareke ve Teala babam Muhammed (s.a.a) vasitasiyla kurtardi. Bundan sonra ne zaman müsrikler savas atesini yaktilarsa, Allah onu söndürdü ve ne zaman seytan kendi boynuzunu cikardiysa ve müsriklerden bir grubun agzi acildiysa (Peygamber s.a.a) kardesini (Hz. Ali’yi) tehlikenin önüne cikarip müsriklerin agzini tikadi. Hz. Ali de düsmanlarin basini ezmedikce ve yakilan atesin alevini kiliciyla söndürmedikce geri dönmezdi. O Allah’in zati icin zahmete katlanan, Allah’in emrinden ciddiyet gösteren, Resulullah’in yakini ve Allah’in velilerinin efendisidir. O hak yolunda kollarini sivayarak, iyilik istiyor, ciddiyetle calisarak bu yolda zahmete katlaniyordu. Ama siz (o dönemde) rahat bir yasayis yolunu secip asayis ve emniyet icersinde hayatinizi sürdürüyordunuz ve bizlerin basina gelen belalarin sonucunu bekliyordunuz ; neticenin kimin yararina olacagini ögrenmek istiyordunuz ; savaslara katilsaniz da düsmanla karsilastiginizda geriye dönüp kaciyordunuz.
Allah Teala, Peygamber’ine enbiyanin bulundugu, yani seckinlere ayirdigi makama yücelmeyi kararlastirdiginda sizlerdeki nifak dügümleri asikar oldu, din gömlegi arti yiprandi ; kendini gizlemis olan azginlar nutka geldi ve cansiz kalmis düsmanlar harekete gecti ; batil ehlinin önderleri kükremeye basladi ve sizin aranizda deger kazandilar. Seytan basini kendi yuvasindan cikarip sizleri kendisine dogru cagirdi. Sizlerin onun davetini kabullenmeye ve aldanmaya meyilli oldugunuzu gördü ; sonra sizi tahrik etti ve sizleri hafif buldu ve sizleri kiskirtti, siz de hemen galeyana geldiniz. Böylece sizler baskasinin devesini (kendi deveniz olarak) dagladiniz ve (onu) baskasina ait cesmeye sürdünüz (yani baskasina ait olan hilafete el koydunuz). Bütün bunlara henüz Resul-i Ekrem’in vefatindan kisa bir süre gecmeden ve henüz kalbimizin yaralari tazeyken, yüregimizin cerahati iyilesmeden, hatta Res’ul-ü Ekrem’in cenazesi defnedilmeden tesebbüs ettiniz. « Fitne cikmasindan korkuyoruz » diye bu islere kostular. « (Oysa) Iyi bilin ki (bu isleriyle), tam fitnenin ortasina düsmüslerdir. Gercekten cehennem, kafirleri (her taraftan) kusatmistir. » Tevbe/49
Heyhat ! Size ne olmustur ? Ve (haktan dönüp), Allah’in kitabini kirakip nereye yönelmissiniz ? Oysaki onda olan hakikatler zahir, ahkami nurlu, nisaneleri belirir






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kültürel İslam, Yerini Öz İslam’a Bırakmamak İçin Direniyor
28. Dehe-i Fecr'e Girerken!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dost İçin [Şiir]
Serzeniş [Şiir]
Bizde Ne Anne'ler Var [Şiir]
Ne İnsanlar Gördüm [Şiir]
Ey Gazzeli Cocuk! [Şiir]
Ayrılık Senfonisi [Şiir]
Hatıram! [Şiir]
Namus'un Adına! [Şiir]
Hum Kıyısında Bir Gece [Deneme]
Muhammed Can S. Demirtaş'a Soruyor [Eleştiri]


Mehmet CAN kimdir?

. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.