Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
TRENDEKİ OYUN Mehmet Amca, akşam yemeğinden sonra çayını yudumlarken kendisinden yirmi beş yaş küçük karısına: -Zehra yarın Afyon Postası’yla memlekete gidiyoruz, dedi. Çocuklar -annelerinden önce- sevinçten zıplayarak bağırdılar: -Yaşasın! Yarın köye gidiyoruz. Karısı Zehra: -Adam doğru mu söylersin? Kocası kel başını kaşıyarak: -Niye yalan olsun, dedi. -O zaman hemen hazırlığa başlayayım. -Acelen ne? Sabah ola hayrola. -Adam sabah ortalığı toplamaktan, bulaşık yıkamaktan pek vakit kalmaz. Bari çocukların giymeklerini bavula koyayım. Aradan çıksın, sabah bir de onun telaşı olmasın. -Aman Zehra! Bildiğini yap. -Ha şöyle! Karı işine burnunu sokma, dedi genç kadın. Mehmet Amca biraz bozuldu; ama sesini çıkarmadı. Sinirinden olsa gerek, iş kazası sonucu kör olan sol gözü kaşınmaya başladı. Sol elinin tersiyle gözünü kaşıdı kaşıdı. Sonra, yarıladığı bardaktaki çayını bir yudumda tepesine dikti. Ardından büyük kızı Feride’ye seslenerek boşalan bardağını uzattı. -Feriş çayımı tazele. Feride kulak asmadı. Annesiyle kanepenin altından çıkardıkları kargı selenin içindeki çamaşırları karıştırıyorlardı... Mehmet Amca tekrar çıkıştı: -Feriş, kalkarsam kulağını açarım. Babasının şerrinden korkan Feride yerinden fırladı, uzattığı bardağı aldı, çayını tazeledi. -Aferin. Bir daha lafımı ikiletme. -Tamam, dedi Feride. Ü yaşındaki Aydoğan ise; annesinin daha önceden hazırlayıp, duvarın dibine diktiği bavulun üzerine binmeye çalışıyordu... Mehmet Amca yanından hiç ayırmadığı Reuve marka köstekli cep saatine baktı: 23.20’yi gösteriyordu. Karısına seslendi: -Zehra yatağımı hazırla, uykum geldi. Karısı da küçük kızına: -Beyhan çaydanlığı ve ortada ne varsa hepsini toplayıp kaldır. -Tamam anne, dedi. Beyhan yerinden kalktı; çaydanlığı, çay bardaklarını, çay tabaklarını, şekerliği ve süzgüyü tepsinin üstüne koyup mutfağa götürdü. Bu arada, Aydoğan bavulu at yapmış, üstüne binmiş, güya koşturtuyordu. Mehmet Amca bavulun üstünde tepinen Aydoğan’a: 2 TRENDEKİ OYUN -Ulan eşek sıpası! Ta sonunda başardın mı? Ne bok işin var bavulun üstünde? İn aşağı... -................... -Aydoğan duymadın mı? Çocuk omzunu çekti. Babası: -Gelirsem, çiğinini çektiririm., dedi. Çocuk yine umursamadı. Bir eliyle bavulun sapını güya atın dizgini yapmış çekiyor; diğer eliyle de daha hızlı koşması için arkasından vuruyordu. Mehmet Amca ayağa kalktı. Babasının ayağa kalktığını gören Aydoğan hemen bavulun üstünden inmeye kalktı. Babası yetişti. -Beni kaldırdıktan sonra kıymeti kalmadı, dedi. Aydoğan’ı kulağından tuttuğu gibi yere indirdi. Çocuğun canı yanınca bağırarak ağlamaya başladı. O sırada, annesi öteki odadan yatak getirmekle meşguldü. Çocukların yatakları hazırlandı, yerlerine yattılar. Aydoğan ise yatakta hâlâ ağlıyordu. Babası çıkıştı: -Gelirsem şimdi, yamuk ağzını doğrulturum. Sus artık! Çocuk korkudan sustu. Karı-koca yatmak üzere öteki odaya geçtiler... ************** Sabah... Güneş gecenin perdesini aralarken, koca kent uykudan uyanmaya başladı. Yola çıkılmak üzere tüm hazırlıklar tamamdı. Afyon Postası’nın saati yaklaşıyordu. Hep birlikte evden çıktılar. Mehmet Amca bahçe kapısını kilitledi, asma kilidi kontrol etmeyi de unutmadı. Bavulu Mehmet Amca yüklendi, sepeti de karısı. İstasyona yöneldiler. Bu arada, Mehmet Amca Reuve marka köstekli cep saatine baktı. Afyon Postası’nın gelmesine daha yirmi dakika vardı, on dakikalık yolları kalmıştı... İstasyona girdiklerinde yorgundular. Mehmet Amca TCDD’de çalıştığı için permi ile ücretsiz seyahat hakları vardı. İstasyondan permisini mühürletti. 3 TRENDEKİ OYUN Kara tren yolcu ve yükle dolu olarak girdi istasyona. Bu kez indirdiği yolcu ve yükten daha fazlasını alarak hareket etti. Kalabalıkta trene güçlükle bindiler. Mehmet Amca çocukları vagonun başında bırakıp, boş kompartıman bulabilmek için ilerledi. Bulundukları vagonda boş yer bulamayınca bir sonraki vagona geçti. Kompartımanlardan birinde iki kişilik yer buldu; bir erkekle, üç bayan oturuyordu. Erkek otuz-otuz beş yaşlarında, yakışıklı, uzun boylu, saçları özenle taralı, şık giyimli biriydi. Bayanlar ise erkekten daha da şık giyimliydiler. Mehmet Amca onları görünce içinden:Vay anam, vayyy! Bunların yanında kibarlıktan durulmaz. Neyse, dur bakalım.” dedi. Gerisin geri ailesinin yanına döndü. -Zehra öteki vagonda iki kişilik yer buldum. Hiç olmazsa oraya oturalım. Ayakta kalmaktan iyidir. -Tamam, dedi. Yeri başkalarına kapmadan hemen gidelim. Mehmet Amca bavula sarıldı, karısı da sepete. Hep birlikte trenin başına doğru ilerlediler. Bulundukları vagondan diğer vagona geçerlerken çocukları iki vagonun bağlandığı körüklü yeri görünce korktular. Çünkü, bu ara yer karanlık ve gürültülüydü; zemini de ekli olduğu için sallanıyordu. Oturacakları kompartımanın önüne geldiler. Mehmet amca kapıyı açıp selâm verdi. Eşyalarını boş bulunan rafa koydular. İki kişilik boş yer pencere tarafındaydı. Mehmet Amca pencerenin en dibine oturdu, karısı Zehra da yanına. Zehra’nın yanında kendisi gibi genç, orta boylu, etine dolgun, kumral, bakımlı bir bayan oturuyordu. Parfümlü ve makyajlıydı. Öteki bayanlar da bakımlı, makyajlı ve parfümlüydüler. Mehmet Amca soluklandıktan sonra karşısında oturan beyefendiye: -Merhaba, dedi. O da aynı sözcükle soğuk bir şekilde karşılık verdi. Bu arada, Feride koridorda, pencereden dışarı bakıyordu. Beyhan durur mu? O da koştu Feride’nin yanına... Aydoğan ise ortama daha alışamamış, tedirgindi. Tren ilk durağı yavaşlayarak geçtikten sonra hızlanmaya başladı, çeyrek saatte Yeşilkavak istasyonuna girdi. Mehmet amca başını öne eğmiş, düşünüyordu. Ne zaman başını öne eğip de düşünmeye başladı mı, bil ki işin içinde bir iş vardır. Önce başını kaşımak geçti içinden. Nedense vazgeçti. Bu kez, sağ elini yakasının içine sokarak sol koltuk altını kaşımaya başladı. Kaşıdı kaşıdı. Sonra diğer elini sağ koltuk altına sokup aynı hareketi tekrarladı. Elini koltuk altından bir şey yakalamış gibi hızla çekti. Güya elinde bit vardı. Tırnaklarıyla biti ezdi. Karşısındaki kadınlar huylandılar. Bu kez sağ elini ensesindeki saçlarına daldırdı. Karıştırdı, bir şey kapmışçasına hızla çekti. Yine aynı hareketi yaptı. Bu kez karşısındakiler daha çok rahatsız oldular. Genç, orta boylu kadın dayanamayıp patladı: -Ayol, beyefendide bit var galiba. 4 TRENDEKİ OYUN -Galiba fazla, Görmüyor musun? Bitlerini kırıyor. -İnsanda temizlik olmalı ayol, temizlik. -Bit pislikten olur.. -Tabi ki... Pencere dibinde oturan erkek (sarışın kadının kocası) alaycı bir şekilde genç orta boylu kadına tebessümle: -Bayan bit itte, pire yiğitte bulunurmuş. Bu kez gülüştüler. Mehmet Amca hiç bozuntuya vermedi; fakat karısının yüzü kızardı. Bayanlar Mehmet Amca’ya tiksinti ile baktılar; oysa onun aldırdığı yoktu. Durmadan bit kırıyordu(!) Bayanlar bu kez çileden çıktı. Homurdanarak kompartımanı terk etmeye başladılar. -Görgüsüz . -Adam hiç medeniyet görmemiş ki... -Dağdan inme. -Ayol, karısının da hiç aldırdığı yok. -Haydi! Bavullarımızı alıp çıkalım. -Ayten Hanım, lütfen acele edelim. Bitleneceğiz şimdi. -Aaa! Rica ederim.Figen Hanım. Görmüyor musun ayol, senden daha çok acele ediyorum. Ayten Hanım’ın kocası yine alaylı bir şekilde aynı sözü tekrarladı: -Telâşa gerek yok Figen Hanım. Bit itte, pire yiğitte bulunur. -İtine de bitine de Allah kahretsin, dedi Figen Hanım. Eşyalarını aceleyle raftan indirdiler, kompartımanı hemen terk ettiler. Mehmet Amca, sanki hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi gözünü dışarı vermiş, filizlenmeye başlayan bağları seyrediyordu. Çocukları ise olup bitenden habersiz bayanların ve erkeğin davranışlarını izliyorlardı. 5 TRENDEKİ OYUN Onlar gittikten sonra Mehmet Amca arkalarından: -.mına oturttuğumun paçavraları, diye küfretti. Karısı: -Rezil ettin beni. -N’oldu da rezil oldun? -Duymadın mı neler dediler? - Desinler, aldırma. -Yaa! Ben, sen değilim. -Değilsen ne yapalım? -Dağdan inme dedi ya, çok ağırıma gitti. -Yalan mı? Dağdan indik tabi. -Amaan adam, sana da bir şey söylemeye gelmiyor. -Hadi hadi, kes artık! Bu kez karısı susmakla yetindi. Mehmet Amca: -Çocuklar! Girin içeri, dedi. Çocuklar emre uydular. Mehmet Amca kompartımanın kapısını kapattı; perdesini çekti. Koyu yeşil yapay deri ile kaplı, yumuşak koltuğa boydan boya uzandı. Karşısındaki koltuğa da çocuklarını oturttu. Sonra, kompartımanın penceresinin dibinde oturan karısına: -Zehra! İspirto ocağını yak. Çay demle, dedi. Tren bu sırada Alaşehir’e girmek üzereydi. Ocak 1984 Çiğli/İzmir
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nail uyar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |