Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Gavurdağı; Adana, Gaziantep, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Kilis, Mersin, Hatay, Kadirli, Kozan, Bahçe, Ceyhan, Dörtyol, İskenderun, Düziçi, Çukurova il ve ilçelerini kucaklamış, Tanrı dağı ile sırt sırta vermiş, bir tarafta Amanoslar, bir tarafta Toroslar ve efsanesi ile dilden dile dolanmış bir dağdır. Civarında bulunan Gökçe dağ ve Düldül dağı ile tepelerden akan pınarları ile eşsiz manzaraya sahiptir Gavur dağı. Gavurdağı’nın eteğinde, tozlu toprak yoldan ulaşımı sağlanan, toprak damlı, köhne bir evde, ailesi ile birlikte yaşamaktadır Feride. Asiye, Halime, Semiye ve Ömer olmak üzere beş kardeştiler. Eğer ölen dört kardeşi de yaşamış olsa idi, bu toprak damlı, iki odalı evde, dokuz kardeş olarak yaşamını sürdürmüş olacaktı. Feride kardeşlerin en büyüğü idi. Yoksulluktan ve baba Ökkeş’in “kız çocukları okula gitmez” düşüncesinden dolayı, okula gidememişti. Oysaki en büyük hayali okuyup öğretmen olabilmekti. Kendisi gibi olan çocuklara sahip çıkıp, onların okumasını sağlamaktı. Anne Fatma tipik bir Anadolu kadını olup, ezgin, çile çekmiş, çocuklarına son derece düşkün bir kadındır. Baba Ökkeş ise; çabuk sinirlenen, asık suratlı, çehresi ters, çocuklarına sevgisini göstermeyen, asabi, hala çok eskilerden kalmış örf adetlere, gelenek ve göreneklere bağlı, ses tonundan bile çocukların çekindiği bir babadır. Anne Fatma ile baba Ökkeş, Gavurdağı’nın eteğindeki bu toprak damlı evden, çocukları ile birlikte her gün tozlu yolları aşarak tarlaya çalışmaya giderlerdi. Tapan bellerinde, Orak, Kılıç ellerinde, kavurucu yaz sıcağının altında durmadan çalışırlardı. Akşam güneş battıktan sonra, yorgun argın tozlu toprak yoldan evlerine dönerlerdi. Feride ve ailesi haftada bir şehre gelir, burada kurulan pazarda kendi yetiştirdikleri ürünleri satar ve ihtiyaçlarını karşılayıp yeniden evlerine dönerlerdi. Bazende pazar çıkışı şehirde oturan teyzesini ziyaret edip, hafta sonunu burada geçirirlerdi. Feride, teyzesi Nuray’la çok iyi anlaşıyordu. Elinden gelse buradan hiç gitmek istemiyor, bütün zamanını teyzesi Nuray’da geçirmek istiyordu. Şehirdeki kız arkadaşları ile çok iyi anlaşıyor, onların giyim kuşamları Feride’yi çok etkiliyordu. Ancak onlar gibi giyinip süslenemiyordu, çünkü babası onu böyle görecek olursa, onu oracıkta öldürüverirdi. Kız arkadaşlarından Arzu ve Meral’in İstanbul’dan gelmiş, filinta gibi, yakışıklı ve masum bakışlı erkek arkadaşları vardı. Arzu ve Meral arkadaşları ile sinemaya, gezmeye gidiyorlar, dönüşte de kendilerine alınan hediyeleri Feride’ye gösteriyorlardı. Feride de bütün bu olanlara, güzel bir şeymiş gibi imrenerek bakıyordu. Arzu ve Meral; “Eğer istersen bizim oğlanların yakışıklı arkadaşları var seni tanıştıralım.” Feride de arkadaşlarının bu teklifini kabul eder. Oysa bilmiyordu ki; İstanbul’dan Gâvur dağı’nın çevre il ve ilçelerindeki kızları evlenme vaadi ile kandırıp tuzağa düşüren, onları genelevlerine, pavyonlara satmak için gelen büyük bir şebekenin elemanları idi bu delikanlılar. Bu şebekenin başında ise; iri yapılı, yuvarlak çehreli, elinde sürekli piposu ile dolaşan, acımasız, zalim biri olan, Cengo lakaplı, Beyaz Cengiz adında bir kişi vardı. Bu kişi, yakışıklı, masum yüzlü, burjuva tipli erkekleri kendi hesabına çalıştırıyor, ülkenin ileri gelen isimlerine ve kendi özel müşterilerine sunmak için, el değmemiş, bakire, kız oğlan kızları bu gençler vesilesi ile tuzağa düşürüp, onlara sunuyordu. Ancak bu kızlar kaçacak olursa, onları ve ailelerini ölümle tehdit ediyor, karşı gelenleri karanlık bir hücreye çırılçıplak kapatıp, aç susuz bırakıyordu. Bir şekilde istediklerini mutlaka yaptırıyorlardı. Ağına düşürdüğü kızları, her ne olursa olsun asla bırakmıyor, kan emici bir yarasa gibi bundan besleniyordu. Ertesi gün Feride ailesine bir bahane uydurup, Arzu ve Meral ile birlikte şebekenin elemanı olan arkadaşları ile buluşurlar. Feride burada Hüseyin adındaki son derece yakışıklı ve bakımlı bir erkekle tanışır. Onu ilk görüşte beğenmiştir. Feride ile Hüseyin birkaç kez görüşürler. Feride babasının baskısı yüzünden fazla çıkamaz, ancak Hüseyin onun peşini hiç bırakmaz, hatta tarlaya kadar gidip onunla buluşur. Çünkü Feride çok güzel bir kızdır ve onun iyi para edeceğini düşünerek, patronun gözünde yükseleceğini düşünür. Hüseyin bir gün Feride’ye evlenme teklifinde bulunur ve Feride bu yoksul hayattan, baba baskısından kurtulmak için hiç tereddütsüz kabul eder. Oysaki Arzu ile Meral’in konuştuğu şebeke elemanlarıda aynı gün onlara evlenme teklifinde bulunmuşlardır. Onlarında kabul edeceklerini bildiklerinden dolayı, belirtilen günde kızları alıp İstanbul’a kaçıracaklardır. Şebekenin planı tıkırında yürümektedir. Arzu, Meral ve Feride sevdikleri gençler tarafından evlenme vaadi ile kaçırılırlar. Ancak onlar kaçırıldıklarını dahi anlamazlar. Feride öylesine güzel bir kızdır ki, İstanbul’da bunu gören şebekenin başı Feride’yi çok beğenir ve Feride’yi göstererek; “Bu özel paket olacak” der. Feride kaçırıldığını sonradan anlamış ve buradan kurtulmak istemişse de bir türlü başarılı olamamıştır. Her defasında değişik tehditlere maruz kalmıştır. Ancak Feride güzelliğinden dolayı onlar için özeldir. İyi bir müşteri çıktığında, yüksek bir fiyata müşteriye sunulmak için saklanmaktadır. Maalesef ki; evlenme vaadi ile kandırılan Arzu ve Meral önce uyuşturucuya alıştırılmış, ardından bir sürü erkeğe sunularak bir pavyona satılmışlardır. Feride’nin babası Ökkeş ise, bu utancı kaldıramaz. Bunu bir namus meselesi olarak görüp, henüz 17 sinde ki oğlu Ömer’in eline bir silah vererek; “Gidip ablanı bulacaksın, namusumuzu temizleyeceksin, o bizim namusumuzu iki paralık etmiştir. Alnımızdaki lekeyi sileceksin.” Ömer tozlu köy yollarından başka, bilmediği yol olmayan memleketinden ayrılır ve babası ile birlikte İstanbul’a gelirler. Cengo lakaplı Beyaz Cengiz’in emri ile adamları tarafından kaçırılan masum kızlar, şebekenin Kahramanmaraş’taki bir ayağı ile pavyonlara satılmak üzere, birçok kızı burada bulunan Ahır Dağındaki özel dağ evlerinde tutup, onları eroin, esrar ve diğer uyuşturuculara alıştırarak, işin inceliklerinin eğitimi verildikten sonra, Kahramanmaraş’taki pavyon ve genelevlerine satıyordu. Eroin, esrar ve diğer uyuşturucu maddeleri hem kullandırıyor, hem de yurt içi ve yurt dışına bunun satışını sağlıyordu. Kurmuş olduğu bir şirket tarafından da, kara para aklaması yapıyordu. Pamuk tarlalarında işçi olarak çalışan, yoksul ailelerin kızları olan ve kurtulmak için fırsat kollayan, ancak kurtuluşu sadece evlilik olarak gören bu gencecik kızlar, İstanbul’dan gelip çevre illerde ve ilçelerde kızları ayartan, büyük bir şebekenin adamları tarafından evlilik vaadi ile kolayca kandırılıp tuzağa düşürülüyorlardı. Gaziantep’te yaşayan anne ve babası ayrılmış, mutsuz bir ailede büyümüş, Deniz adında bir genç kız henüz lise son sınıfında okuyorken, bu şebekenin elemanı olan Yusuf adında bir gençle tanışır. Bu genç her gün okul çıkışlarında Deniz’i almaya gider, bir süre araba ile gezer, oradan da evine bırakırdı. Ancak Yusuf belli bir güveni sağladıktan sonra “sensiz yapamayacağım, seninle evlenmek istiyorum” der ve Deniz’e niyetinin ciddi olduğunu vurgulamak ister. Deniz’de mutsuz olan aile yaşamından kurtulmak adına kabul eder. Oysaki Yusuf zaten İstanbul’da bir başkası ile evlidir ve bu şebekenin elemanıdır. Yusuf Deniz’i kandırır ve imam nikâhı ile evlenir. Şebeke tarafından çekilen video görüntüleri ile Deniz’e şantaj yapılır. Deniz artık bu şebekenin malıdır. Onların sözünden çıkamaz. Aksini yapacak olursa, ailesinin de onunda sonu ölümdür. Deniz’in babası Mahmut bu olanları gururuna yediremez, birlikte yaşadığı kendi annesini, 3 çocuğunu kurşuna dizer, son olarak ta kendine bir kurşun sıkıp bu utançtan kurtulmak ister. Adana’da ise Cennet adında bir genç kız, baba ve ağabey baskısından kurtulmak için, hastane dönüşü tanıştığı Mürsel adındaki bir gençle görüşmeye başlar. Bu görüşmeler sıklaşır ve Mürsel evlenmek istediğini, niyetinin ciddi olduğunu söyler. Cennet’te durumu annesine açıklar, o da aile büyüklerine. Belirtilen gün ve saatte Mürsel Cennet’i istemeye gider ancak Cennet’in ağabey’i bu delikanlıyı gözü tutmadığından, kızı vermeye yanaşmaz. Çaycılık yapan ağabey ertesi gün iş dönüşü, şebeke tarafından başına bir kurşun sıkılarak öldürülür. Cennet ve Mürsel Adana’dan İstanbul’a kaçarlar. Ancak Cennet’in sonu kaçınılmazdır. Önce uyuşturucu ve alkol, ardından ise Cengo’nun özel müşterilerine sunularak, oradan da pavyonlara ve genelevlerine satılır. Mersin’de yaşayan Songül adındaki genç kızın babası, o küçükken ölmüştür. Anne Halime evlere temizliğe giderek çocuklarını büyütmüştür. Songül son derece güzel ve akıllıdır. Tek hayali okuyup polis olmaktır. O gün dershane çıkışı şebekenin elemanlarından olan, Rıfat’la tanışır. Rıfat kendisini iş adamı olarak tanıtır. Bir süre görüşüp, güven sağladıktan sonra, Rıfat Songül’e evlenme teklif eder. Ancak Songül bu teklife sıcak bakmaz. Çünkü önünde okuyup polis olmak gibi bir hedefi vardır. Rıfat’ın ısrarları sonuçsuz kalınca, bir gün şebeke elemanlarından birkaç kişi ile birlikte Songül’ü kaçırırlar. Ancak Songül kurnazca davranır ve zorla bindirildiği arabadan kurtulmak için “tuvaletim geldi” der. Bir benzin istasyonunda duran araçtan iner ve tuvalete gider. Buradaki bir tuvaletin arka kapısına; “Benim adım Songül ……. plakalı araçla beni İstanbul’a kaçırıyorlar, ne olur beni kurtarın” diye not yazıp çıkar. Şebeke elemanları benzin istasyonundan araçla uzaklaşırken, tuvaleti temizlemek için giren istasyon görevlisi bu notu görüp polisi arar ve plakayı bildirir. Çok geçmeden polis aracı bulur. Araç içindeki şebeke elemanları ile polis arasında çatışma çıkar. Songül bir fırsatını bulup olay yerinden kaçar ve oradan geçmekte olan İstanbul’dan Adıyaman’a giden bir yolcu otobüsünün önüne kendini atar. Bu otobüsle Adıyaman’a gider. Adıyaman terminalinde iner inmez şebekenin başka elemanları tarafından izlenir. Ancak şebekenin bir elemanı arada bir telefonla görüşüp, Cengo’ya bilgi vermektedir. Cengo ısrarla elemanına; “Paketi sağlam istiyorum” der. Songül ile şebekenin bu acımasız elemanları tarafından şiddetli bir kovalamaca başlar. Adıyaman’ın Nemrut dağı bu kovalamaca da son noktayı koyar. Maalesef ki Songül şebeke tarafından yakalanır ve diğer kızlara yapıldığı gibi önce uyuşturucu batağına sürüklenir, ardından da özel müşterilere sunularak daha sonra pavyona oradan da genelevine satılır. Gaziantep’te Ali adında Halı fabrikası olan, ancak karısı Gönül’le bir türlü mutluluğu yakalayamamış, sürekli eşiyle kavgalı durumları olan bir iş adamı vardır. Ali güzel temiz yüzlü, bakımlı ve içinden geldiği gibi davranan, açık sözlü, kişilikli bir beydir. Gönül ise; çocuğu olmayan, son derece anlayışsız ve kıskanç bir bayandır. Ali bir gece barda içerken, şebeke elemanlarından olan Güngör adındaki bir bey’in yanına gelmesi ile tanışır. Güngör Ali ile sıkı ilişkiler kurmaya, özellikle arayı iyi tutmaya çalışır. Birkaç görüşmeden sonra Güngör Ali’nin yaşamı ile birçok şeyi öğrenmiştir. Yine bir gece barda içerken, Ali Güngör’e “hayatta hiç mutlu olamadığını, ailesinin isteği üzerine yaptığı bu evlilikten pişman olduğunu ve zenginliğin sevgi getirmediği söyler.” Güngör’de Ali’ye, eğer isterse onu çok mutlu edecek el değmemiş, bakire bir kız bulabileceğini, bunun biraz ona pahalıya mal olacağını, ancak ne zaman isterse onu görebileceğini söyler. Ali alkolünde etkisi ile hiç düşünmeden bu teklifi hemen kabul eder. Güngör şebeke ile bir telefon görüşmesi yapıp, Feride için özel bir müşteri olduğunu söyler. Ali ile Güngör şebekenin icraatını yaptığı bu lüks eve giderler. Ali burada parayı öder ve bir refakatçi ile birlikte, Feride’nin kaldığı odaya gönderilir. Ali daha ilk görüşte Feride’yi beğenmiş ona aşık olmuştur. Feride Ali’ye yalvarır. “Beni zorla kaçırdılar, ne olur beni buradan kurtar. Sen merhametli birine benziyorsun, lütfen bana yardım et.” Ali Feride’nin bu yalvarışlarına ve gözyaşlarına dayanamaz ve ona el sürmez. Onunla oturup sohbet eder, aşık olduğu bu kızı tanımaya çalışır. Zaman dolup ta gitme vakti geldiğinde, şebeke elemanlarına; “Bu kız sadece bana çıkacak, kimseye göndermeyeceksiniz, parası neyse öderim” der. Böylece Ali ile Feride’nin görüşmeleri sık sık devam eder. Feride zamanla Ali’yi sevmiştir. Ancak zenginliğin ve ihtişamlı bir hayatın içinden gelen Ali, yuvasında bulamadığı mutluluğu Feride de bulmuştur. Onun yanında olmak bile Ali’ ye huzur ve mutluluk vermektedir. Gavur dağı’nın eteğinde yer alan il ve ilçelerden kaçırılan bu kızların aileleri, Emniyet müdürlüğüne yapmış oldukları kayıp müracaatı üzerine, İl ve İlçe Emniyet müdürlükleri harekete geçip operasyona başlamıştır. Ulusal ve yerel basında kaçırılan kızlar ile ilgili olarak boy boy haberler yayımlanmakta, basında olayın peşini bırakmamaktadır. Emniyet teşkilatının eş zamanlı yapmış olduğu operasyonlardaki başarılı çalışmalarının ve girilen silahlı çatışmaların ardından bu büyük şebeke çökertilmiştir. Bu şebekeye bağlı olarak uyuşturucu mafyası, kara para aklamada kullanılan şirkette nasibini almıştır. Gavurdağı’nın bu güzel ve masum kızı Feride ise, yaşadığı bunca olayın üzerinden, el değmeden kurtarıldığı için kendini şanslı sayıyordu. Ancak bu vesile ile tanıştığı Ali ile gerçek aşkı yakaladığı için de son derece mutluydu. Feride’nin babası ile erkek kardeşi Ömer, İstanbul’da Feride’yi bulabilmek ve namuslarını temizlemek adına birçok badireler atlatmışlardır. Sonunda Feride’yi bulup alınlarındaki bu kara lekeyi temizleme günü gelmiştir. Ömer titreyen eli ile silahını Feride’ye çevirip seslenir. “ Abla” Feride heyecanla dönüp arkasına baktığında nefret dolu bakışlar içindeki babasını ve eline silah almış kardeşini görür. Ömer kaşlarını çatarak; “Namusumuzu iki paralık ettin, seni öldüreceğim.” Feride şefkat ve özlem dolu bakışlarla kardeşi Ömer’e uzun uzun bakar; “O güzel eline silah değil, kalem yakışır kardeşim. Ben namusumuzu yerlere atmadım, ama senin için rahat edecekse, mutlu olacaksan, anne yarısı bildiğin bu ablana inanmıyorsan bas tetiğe Ömer’im.” Ömer ablasına kıyamaz ve gökyüzüne kaldırdığı silahıyla bir el havaya ateş eder. Havada yankılanan bir kurşun sesi ile sanki yer yerinden oynamıştır. Çünkü ablasına ölümü yakıştıramamıştır Ömer. Gözyaşları içinde ablasına koşarak; “Canını ben vermedim ki ben alayım ablam. Yaşamak, mutlu olmak seninde hakkın. İşte şimdi Gavur dağı güzel görsün. Feride ablamın düğününü görsün. Mutlu bir gün görsün” der. 23.09.2007 / ANKARA EMİNE SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |