Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Gözleri kapatanların korkusu 'işkence yapan görevlinin; işkence yaptığı kanıtlanırsa bir yıl hapis alır, görevden belki uzaklaştırılır.' yasa maddesinden kaynaklı değildi. Çünkü; kendisine işkence yapıldığı iddiasında bulunanların yetkili makamlarca sevk edileceği Hukuki Tıp Akademisi baş doktoru SağSat’ın işkence yapanları zora sokacak olan, ‘İşkence yapılmıştır,’ raporunu vermeyeceklerini güvenlik elemanı olduklarından emin oldukları kadar emindiler. En büyük korkuları; kuralları belli olan ve bazen de uygulanan sokak kurallarıydı. Bir an bir yerde işkence yaptıkları kişi tarafından tanınma ve infaz edilme korkusuydu bu. Bu yüzden tanınmamalıydılar... Güvenlik binası kendilerinin; sokaklar yurttaşlarındı. Buradaki kurallar oralarda her zaman uygulanamazdı. Bu risk olmasa dahi yine gözleri bağlanmalıydı onların... İşkence yaptıkları kişi ve kişilerin bakışları ürkütücü oluyordu. Ağızlarından çıkaramadıkları sözcükleri, bir çok anlam içeren bakışlarıyla yansıtıyorlardı. Bu negatif yansımalar normal hayatlarını da etkiliyordu. Bazen içsel çatışmalar oluşturuyordu kendilerinde... Altlara ittikleri -azda olsa- insani duygularını depreştiriyordu... Bu çok rahatsız ediciydi.... Doğal reflekslerini ve meşru savunma haklarını kullanmalarını engellemek için ellerini de bağlamışlardı şüphelilerin. Tar ile Miha'nın, fiziksel etkilerin şiddetiyle bağırmaktan kocamanlaşmış ağızlarının içindeki şişmiş dillerinden çıkan; “... bilmiyorrrrrrrruuuum!..” “...ben yapmadım!..” “...tanımıyorrruum!” “...ilgim yok!...” ve benzeri yanıtlar onların istedikleri uygun açıklamalar değildi. İfadeler onların iradesini yansıtsa da bu önemli değildi. İşkence seanslarının bitmesi için kendi irade ve istemlerine uygun ifade vermeleri gerekiyordu. Bu kez çok fazla efor ve mesai sarf etmelerine rağmen şüphelileri bir türlü kendi iradelerine uyduramamışlardı. Resmen olmasa da üstlerinin yüklediği göreve uymak zorunluydu. Ama ne yazık ki bu iş için fazla mesai ücreti verilmiyordu. Yargı makamlarında fazla mesai ücreti için dava açma hakları da yoktu. Kendileriyle sürekli işbirliğinde bulunan bir avukatın dediğine göre suça konu olabilecek işlerden dolayı dava açmak; eylemi resmileştirmek ve suçu kabullenmek olacaktı... Tar ile Miha’nin acı feryatları, kapalı hücrenin taş duvarlarına çarpıp, tekrar kendi kulaklarına; sanki kulak zarlarını patlatacak şiddette geri geliyordu. Sürekli yenilenen bu akisler korkularını ve acılarını daha da artırıyordu onların. Artık sadece yalvarmamak, benliklerini korumak için direniyorlar-dı... İnsanlardan ve insanlıktan nefret etme süreci onlara çoktan yaşatılmıştı. Şimdi kendilerinden nefret etme aşamasındaydılar... Değerlerinden ve benliklerinden nefret etme, kişilik çözülme aşamasıydı ve son aşamaydı. Bu; olanak bulunduğunda intihar ettiren bir aşamaydı. Buna direniyorlardı. Son aşamadaydılar. Bu aşamanın aleyhlerine bitmesi yenilgi ve yıkımdı. Onlara bu son zevki tattırmayacaklardı. Tüm fiziksel acılara, tehditlere, korkutmalara karşı, "Direnmeliyiz... Direnmek yaşamaktır!” şeklinde kendilerine telkinde bulunuyorlardı. Bu yönde savunma araçları oluşturup, psikolojik yapılarının tamamen yok olmasını engellemeye çalışıyorlardı... Tar ile Mıha; "Sonu en çok ölüm olur ve biz buna hazırız," diyenler grubunun fiili üyesi olmuşlardı böylece. *** Maf, kısa bir suskunluk ve boğaz temizliğinden sonra, "Ber! Bilirsin seni severim,"sözleriyle konuşmasına devam etti. "Ama küçük yaşlarda tek paketler halinde kaçak sigara satarak geçimimi temin ettiğim günlerden bugüne kadar bayağı mesafe aldım. Takdire değer derin ve sağlam ilişkiler kurdum. Bunlardan bazılarını sende biliyorsun..." Ber, hiç bu kadar terlediğini anımsamıyordu. Neredeyse bir paket peçetenin yarısını akan terlerini kurulamakta kullanmıştı. Hava sıcaklığının yüksek olmasından ziyade, Maf’la yapmakta olduğu telefon görüşmesinin bunda büyük payı vardı. Ber, sonunda kendisi için olumsuz cümleler sarf edileceğini, biraz önce Solkol'la yapmış olduğu telefon görüşmesinden biliyordu. Yine de bilmiyormuş gibi davranıyordu. Bağlantıyı koparmak istemiyordu. Kopacaksa bağlantıyı koparan kendisi olmamalıydı. Sonuç cümlesinin çabucak gelmesi için sabırsızlanıyordu. "Bunların farkındayım!" dedi, yumuşak bir sesle. "Ben de gerekli saygıyı size karşı sunduğum ve yanlış bir şey yapmadığım, kanısındayım." Maf, kendisini dinlemiyordu. "Edindiğim tecrübelerim, ya sen ya da onlar ikileminde; onları tercih etmemin daha uygun olacağını söylüyor," dedi. "Tar ile Miha isimli adamların davasıyla ilgilenmemeliydin." Sorun Tar'la güvenlik merkezinde görüşmek için görevlilere ısrarı ve Tar ile yine Tar'ın ısrarıyla Mıha'yı yargı ön duruşmasında avukat olarak temsil etmesi, savunmasıydı. Ber, mesleğini hatırlatarak yaptıklarının yasal olduğunu, bunda bir beis görmediğini, Tar'ın arkadaşı olduğunu anlatacakken vazgeçti. Daha yumuşak cümleler kullanmalıydı. "Efendim!.." hitabıyla başladı. "Onu tanısanız... Çok iyi bir insan ve gerçekten suçsuzdu. Aleyhine dava açılmadı ve Tut-Bırakma Kursevi'ne gönderilmeden serbest bırakıldı..." diyerek devam etti. Maf, Ber’in devam eden konuşmasını, araya girerek kesti. "Konu; onun iyi olması, suçsuz olması veya olmaması değil..." dedi. "Hala anlamıyorsun beni... O şahıslara Kent Güvenlik Merkezinin sıcak bakmadığı bir partiyle bağlantıları olması ve o partinin iyi bir propagan-dacısı olmaları... Onunla ilgilenmen nedeniyle seni ve kendimi savunmak durumunda kaldım... Direk şahsımla ilgili olan tüm davalardan çekilmeni istiyorum. Benim kanalımla aldığın işlere ise karışmıyorum... Ha! Bir de son iki dosyamdan dolayı sana avukatlık ücreti ödememiştim. Hatırımda... Markız olayında saldırganları dizginlemem, gerekli korkuyu vermem nedeniyle ödeştiğimizi sanıyorum... Sonuçta o iş için masrafımız ve adamlarımın da bayağı emeği oldu. Tanrı yardımcın olsun, iyi günler diliyorum," dedikten sonra, Ber’in yanıtını beklemeden, telefonu kapattı. Ber, büyük bir kayıp yaşadığı düşüncesindeydi. Ama yapabileceği bir şey yoktu ve kendisine hiçbir seçenek bırakılmamıştı. Sineye çekmek zorundaydı. 'Kader... onunla buraya kadarmış...' diye düşündü. Maf sayesinde hatırı sayılır bir müşteri kitlesi iş potansiyeli olmuştu. İş bunları değerlendirmede, elde tutabilmedeydi. ‘Boş ver,’ dercesine düşünsel stresini bir yana itip yarım bıraktığı gazete sayfasını kaldığı yerden okumaya devam etti. Gözü bir habere takıldı; 'Ülkemizde bir suçtan dolayı tutuklu kaldığı günlerde fiziksel ve ruhsal işkence yapıldığını iddia eden İşkYapYabcı isimli yabancının yalan, iftira dolu anlatımına dayanılarak oluşturulmuş senaryo içeren ‘Yönü Belirsiz Ekspres’ isimli filmi; komşu ülke düşmanca niyetlerle tekrardan gösterime...' Ber, devamını okumadı. Yüzünde acı bir hüzün oluştu. Sidik torbasının baskısını hissederek tuvalete gitme gereği duydu... 19 Ber, gerginliğini dizginlemek ve biraz da vakit geçirmek amacıyla bir elinde bira şişesi, diğer eliyle arada yediği çerez ve çektiği sigara dumanlarıyla; sabırsız bekleyişlerdeydi. Med'in telefonunu bekliyordu. Ondan bu akşam için söz almamasına rağmen arayacağına adı gibi emindi. Bunaldığı, tıkandığı anlarda her nasılsa o bunu hisseder ve arardı... Bu kez diyalogdaki ipleri ona bırakmayacaktı... Onun aydınlatmasını isteyeceği bir çok konu vardı dağarcığında... Sabırsız bekleyişlerle gece yarısını getirmişti ve hala telefondan tık yoktu. Aldığı alkolün de etkisiyle iyiden iyiye uykusu gelmişti. Salondaki kanepenin üzerine uzandı. Gözleri ağırlaşıyordu. Yanan sigarasını söndürdü. Uyku ile uyanıklık arasında git gellerdeydi. Bir ses duydu. Bir görüntü oluştu, kapalı gözleriyle baktığı karanlıkta... Evet! uyuyordu ve rüya görüyordu. "Ber!... Ber!..." ses tanıdıktı ve Med'e aitti. "Med! Sen misin?" "Nasılsın?..." "Hiç iyi değilim." "Neden diye sormayacağım." "Biliyorsan yorma beni." "Biliyorum ve seviniyorum." "Neden?..." "Maf'tan kurtuluş günün bugün... Sen de sevinmelisin." "Hiç de bile... Ekonomik, sosyal, mesleki geri dönüş ve iniş yaşayacağımı sanıyorum. Bu da benim hiç hoşuma gitmiyor." "Hayat, bunlardan ibaret değil..." "Ad kentin de işim bitti benim..." "İşin yeni başlıyor!.. Kendini topla. Mesleki ve ahlaki değerleri... Bireysel etik değerlerini... Adalet değerleri... ve bir çok değerleri anımsa... Kazançlı sensin!" "Bunlar benim karnımı doyurmayan değerler..." "Kendini inkar ediyorsun... Geçmişini düşün... Hukuk Fakültesine girmeden önceki yapını, değerlerini anımsa..." "O günler geride kaldı." "Bunlar senin ana hamurun ve içinden atamazsın... Bu değerler istediklerini elde etseydin dahi seni rahatsız etmeye devam edecekti. Bastırılmış olsalar dahi seninle birlikte yaşamaya devam edeceklerdi. Bir an gelecekti o an; onları bilinçaltında tutamayacaktın... " "Beni en çok tek yumurta ve bir ekmekle karın doyurma seçeneği korkutuyor." "Sonuçta karnın doyuyor... Ama, yaşam biçimiyle içsel biçim arasındaki kaos ve çelişkiyi birlikte yürütmek kolay değildir... Unutma!... Artsa'yı düşün..." "Her ne ise... Bu kadar beni düşünüyorsan... Bazı şeyler olmadan önce neden uyarmıyorsun?..." "Ne gibi?" "Ne gibi mi?... Madem Artsa'nın kendi yaşamını sonlandıracağını biliyordun, Markız'la buluştuğum kafe'de saldırıya uğrayacağımı biliyordun. Tar'ın olayı ile ilgilenmem nedeniyle Maf'ın benle ilişkisini koparacağını biliyordun..." "Evet!..." "Gerçekten bunları biliyorduysan neden beni olay gerçekleşmeden önce uyarmadın?... Tar'ın işiyle ilgilenmezdim ve Maf'la ve dolayısıyla onun etkin olduğu tüm gruplarla diyalogum aynı şekilde devam edebilir-di." "Seni... Bazen dinlediğimde; acaba içselini algılamada hata mı yapıyorum?... diye kendi kendime soruyorum. Beni çok şaşırtıyorsun." "Bu sorumun yanıtı değildi." "Bazı şeyleri yaşaman gerekiyordu." "O halde bundan sonrakileri de yaşayacağım... Yaşadıklarım hakkında yorum yapmana gerek yok. Geçmişi geri getiremeyiz ve ayrıca yaşadıklarımı bende biliyorum." "Hemen kızma. Ben başka bir anlamda söylemiştim... Bazı olayları olmadan öncede sana bildirdiğimi unutuyorsun, galiba." "Yararı olmadı. Örneğin; Saldırı olayını bildirseydin şimdi kolum platinli olmayacaktı." "Sana bazı açıklamalarda bulunmam gerekiyor galiba..." "Galiba'sı fazla." "Seni korkutmak istemiyorum ama bazı gerçekleri anlatmam gerekiyor." "Dinliyorum!" "Sana bir ara düzenleyici, izleyici, uygulayıcı, denetleyici gruplarından söz etmiştim... Dünya İnsanlarının büyük çoğunluğu, bu tür düzenlemeleri bilmeden yaşamlarını sürdürmekteler... Kendilerine uygun görülen rolleri oynuyorlar devamlı. Kurallara göre oynayıp oynamadıkları da izleniyor. Bilerek veya bilmeyerek düzenleme raporuna aykırı hareket edenleri; sözünü ettiğim güç, dolaylı veya doğrudan, düzenledikleri rapora uygun davranmalarını sağlamak; sapmaları düzeltmek için akla hayale gelmeyen değişik yollar deniyor... Hiç senin hayatında devamlı ters gitmeler, olacak işlerin olmaması, açtığın kapıların; devamlı kapanması, buna karşılık; bir başkasının olmayacak işlerinin olması, yeterli yeteneklere sahip olmamasına rağmen, normalde çözemeyeceği sorunlarını bir şekilde çözdüğüne, tanık olmadın mı?... Bu son duruma güncel kelimeyle ‘kısmet’ deyip geçiştiriyorlar. Anlatımım dogmatik, fizikötesi gerçeklik gibi sana yansısa da aslında şu veya bu şekilde bilim adamları da kısmen de olsa buna benzer algılamalar edinmişlerdir. Bazılarının kullandığı ‘GİZLİ EL’ ‘DERİN DEVLET’ ‘GİZLİ YÜZ’ ‘BÜYÜK PATRON,’ 'DÜĞME BASICILARI' kavramları bunun yansımasıdır... Bunlar, sana pek inandırıcı gelmiyor, değil mi?..." "Evet!... Pek inandırıcı bulmuyorum. Birde şimdi bunlardan söz etmenin anlamı ne?...." "Bir yerlere gelmek istiyorum... Genel Düzenleyici Merkezinin senin hakkında düzenlemiş olduğu raporlarda kırmızı işaretli risk taşıyıcısı olarak görünüyorsun. Bunun anlamı ise; Seninle ilgili Düzenlenmiş Rapor içeriğine uygun yaşamama ve içerikten sapma kabiliyeti yüksek anlamına geliyor." "Eeee!..." "Sapıcılar ise düzenleyicilerin hiç hoşuna gitmiyor... Bu nedenle Ad kenti yerel düzenleyici grubuna senin hakkında uyarılı raporlar gönderiliyor." "Normal hayatımı yaşıyorum, böyle bir sapmaya meydan verdiğimin de farkında değilim. Kaldı ki; Sözünü ettiğin raporların içeriğini bilmeden sapmalarda bulunabilme olasılığını gerçekleştirmem de mantık dışı..." "Enderde olsa farkında olmadan sapma olgusu oluşabiliyor. Tar'ın, istirahat süresince Ad kentinde kalması düzenlenmişken, Mar kentine gitmeye karar vermesi... Senin Kafe'de saldırıya uğraman üzerine Tar'la hastanede tanışmanı önlemek amacıyla düzenleme raporuna göre birçok olasılık vardı. En önemlilerinden biri; farklı bir hastane ambulansının yetişmesi, bir diğeri ise; orada döner bıçağı ile ölümünün gerçekleştirilmesi... Güvenlik ekibinin çağıracağı ambulans Tar'ın tedavi gördüğü hastaneye aitti. Bunu üzerine ikinci olasılık gerçekleştirilecekti ki; bir şeyler oldu... Şu an hayatta olduğuna göre bu amaçlarını gerçekleştiremediler..." Ber, üzerinde çok durmadığı karanlıkta sersemlediği anı ve Maroğlu'nun döner bıçağını havaya kaldırdığı anı anımsadı. O anlarda içselinde duyumsadığı diyaloglarda Med, ismi de geçiyordu. Med'in onları engellediğini birbirlerine belirtiyorlardı. Sersemleme nedeniyle bu tür hayali duyumlar aldığı kanısıyla üzerinde durmamıştı. Med'in anlatımıyla denk düşen noktalar vardı aldığı duyumlarda... "Med!... Kurtarıcım sen olmayasın?..." diye sordu Ber. "Eğer öyleyse sana bir can borçluyum." "Bu konuyu senle şimdilik konuşmak istemiyorum. Israr etme." "İnatçı olduğunu biliyorum. Onun yerine başka bir soru yönlendireceğim." "Dinliyorum." "Bu kadar güçlü olan bir grup neden düzenlemelere aykırı saydıkları sapmaları önleyemiyor ve raporlarında olasılık belirliyorlar kesinlik sağlayamıyorlar?..." "Her gücün bir sınırı vardır. Kendilerine göre sürekli değişen ilkeleri var. Aşırı sapmalar meydana gelmesin diye olasılık içeren raporları da düzenlemek zorundalar." "Yanıtlarınız tatmin edici değil... Peki neden bir kez daha istedikleri ölümümü bir şekilde gerçekleştirmediler?..." "Son yıllarda aldıkları bir ilke var. Faili meçhul cinayetler de aşırı artışın dünya kamuoyunun dikkatini çekmesi nedeniyle gizemlerinin ortaya çıkabileceği kuşkusuyla bu tür düzenlemeler yapmamaya gayret etmeye başladılar. Yapabilirlerse doğal olaylı doğal ölümler, ancak gerçekleştiriyorlar. Öldürme fiilini ise en son çare olarak başvurulacak bir yol olduğu görüşündeler." "Desene şimdilik ölüm görünmüyor!" "Dalga geçme!" "Bazı şeyleri yapmam için senden izin almak zorunda değilim." "Ölümü o kadar ucuz atlattığını sanma!... Onlar bazı canlı insanların üzerlerine öldürmeden de ölü toprağı serpebilirler." "Yani?..." "Bireyi ve toplumu etkileyen ve dikkatlerini toplamalarını önleyen olgu, olay, ortam sağlayarak..." "Bana bu formül pek uymayacak gibi görünüyor ." "Tar'a ve Mıha'ya yardımcı olman da bir sapmaydı. Bu sapmanın cezasını senin mantığınla söylersek; Maf'ın senle ilişkisini koparmasıyla çekiyorsun. Bu sonuçtan memnun olmaman; formülün pek de sana uymadığı iddianı çürütmüyor mu?" "Düşünmem lazım." "Yine aynı soruya geleceğim... Kaçışın yok... Konuları dağıtsan da hep başa döneceğim artık... Bana gelecekten söz eder misin?" "Gelecek olumsuzsa onu bilmen, o ana kadar geçecek sürede olum-suzluğu bir çok kez yaşamak durumunda kalacaksın.... Yaşayacaklarını tamamen bilmen yaşamı anlamsız kılacaktır... Ayrıca bazı olumsuzlukları önlemek için yaşayacağını yaşamamak için aşırı sapmalar meydana getirmen halinde düzenleme raporunda aşırı boşluklar oluşacak; bu boşlukların ise onlar tarafından daha olumsuz olaylarla doldurulması riski yüksek olacaktır. Bunu da algılamak için yeterli zamanın olamayabilir." "Kısaca; desene, gelecekle ilgili algılamalarından bana fayda yok." "Sık olmasa da bazılarından yararlandıracağım..." "Şimdiden başlasak...." "Somutlaştırmadan bir genelleme yapabilirim... Gelecekte önünde birbirinden farklı iki yol var..." "Falcı deyişi gibi oldu. Yollar nasıl..." "Bu gerçeğin kendisi ama... Birinci yol; Sodgom ülkesi genel yapısına uymak, çıkarcı, uyumlu bir tip olma... Bireysel çıkarının gerektiği her şeyi yapabilme hatta varolan etik ve estetik değerlere sahiplenme, bukelamun gibi renk değiştirme, dansöz gibi kıvırma..." "İkincisi?..." "Zor olan yol; İçindeki aydınlığı ve iyi cevherlerini üste çıkarma, geliştirme... Bu değerleri koruma anlamında her riski göze alabilme... İçsel yaşamınla dışsal yaşamın uyumluluğu... Toplumsal değerlerle dahi çelişki doğduğunda kitle psikolojisinden sıyrılarak bireysel aydın psikolojisini ortaya koyabilme, bunu başkalarıyla paylaşabilme... Bu yolda ekonomik zorluklar, toplumdan soyutlanma, kınanma, dışlanma gibi olasılıklar şimdilik yüksekse de bu yapıyla çoğalan bireylerin sayısı arttıkça bu riskler de ortadan kalkacaktır... Bu; sabır, dayanışma, fedakarlık ve cesaret gerektiren bir yoldur." "Tabi ki sana göre uygun seçim ikincisi olmalı, değil mi?" "Elbette..." "Üçüncü bir yol var mı?" "İki rengin karmasından değişik renkler elde edile bilinir. İki yoldan da karmalar yapılabilinir. Ama; olması gereken tercih saf olarak ikinci yol olmalı..." "Azizlerin ve azizelerin yolu; yerel tasavvufçuların, Budistlerin yolu olmalı bu..." "Onların tercihi ikinci yol olmuştu... Ama ikinci yolu tercih edenler mutlaka onlardan biri olmak zorunda değildir. Onlar gibi yaşamak zorunda da değildir. Dünya zevklerine sırt dönmek zorunda da değildirler. Hatta hazcılar dahi içlerindeki aydınlığı ortaya çıkararak; hazcılıklarını gerçek anlamıyla gerçekleştirebilmek için bu tür bir yolu tercih etmeliler." "............................................." "Bugünlük bu kadar yeter!" "Evet!. Kafam davul gibi oldu. Karmaşıklaştım." "Seni teselli etmek amacıyla bir hediyem olacak." "Postayla mı göndereceksin?..." "Hayır! Şimdi sunacağım." "..............???" Ber, karanlıkta konuşan karartının usulca aydınlandığını gördü. "Benim dışsalımı merak ediyordun. Bu kez sana kendimi göstereceğim." "Olamaz!..." Yaşamı boyunca gördüğü en güzel bayanlardan biriydi. Üzerinde şeffaf giysileriyle, ince ve uyumlu uzuvlar taşıyan bedeniyle, geniş gözlerindeki yeşile çalan gözbebekleriyle, iç ısıtan gülüşüyle bir güzellik abidesiydi. "Sanalında oluşturduğun Med'e benziyor muyum?" Sanalında oluşturduğu Med'le yakından uzaktan ilgisi yoktu. Ber, "Böyle bir güzelliği sanalımda oluşturabilecek yeteneğim hiç olmadı," dedi. Med, yanına yaklaşarak yanağından öptü. Ber titriyordu. İçinde ve bedeninde oluşan elektrik onu titretiyordu. Bu aşırı haz duygusuydu. Ber, onun yanaklarından öpmek için davrandı. "Boza!... Boza!... Bozaaaa!..." sesleri kulaklarında çınlıyordu. Gözlerini açtı. Salonda bulunan kanepe üzerinde uzanmış halde buldu kendisini... Dışarıdan "Bozaaaaa!... Boozaaaaa!..." sesleri duyuluyordu. Gece yarısı bozacısı satıştaydı. Ber gördüğü rüyayı gerçekte yaşamış gibi anımsıyordu. Öpücüğün içsel ve dışsal bedeninde etkisi sürüyordu. Belki de Med, telefonla iletişim yerine bu yolla kendisiyle iletişime geçmişti. Sanki Med'in gerçek beden ve kişiliği ile rüya da muhatap olmuştu. Med'in sesi kulaklarındaydı ve telefondaki tınıyla aynıydı. Her uyandığında olduğu gibi tuvaletin yolunu tuttu. İşi bittiğinde lavaboda elini yıkadı. Aynayla yüzleşti.... Bağırmak istiyordu. Oynamak istiyordu. Koşmak istiyordu. Yüzünde ruj lekesine benzer bir leke vardı. Bu bir dudak iziydi. Silmeye kıyamadı. Med, kendisini gerçekten öpmüştü. En azından sabaha kadar kalmalıydı. Rüya da olsa gerçekti... Gerçek yaşama izlerini taşıtan rüyalar; gerçekti... *** 20 Ber, teklifi halen kabul edip etmeme tereddütlerindeydi. Ne getirir, ne götürür içsel tartışmasını yaşıyordu içinde. Tar’ın açıklamaları ise uzadıkça uzuyordu. "Yoksulluk diz boyu... Emek verenler emeğinin karşılığını alamazken, sermaye sahipleri fakirin sırtından elde ettikleri rantlarla, faizlerle paralarına para katıyorlar..." Birey ve toplum kendi geleceğini kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal anlamda tayin etme hakkına sahip değil. Kirli ilişkiler diz boyu ve fırsat eşitliği yok. Her şey mafyalaşmış ve güçlü olmak için mafyalaşmış lobilere, gruplara girme zorunluluğu neredeyse geçerli kural haline gelmiş ülkemizde. Buna karşı çıkmayı her yurttaş görev olarak kabul etmelidir. Bu bilinci taşımalıdır. ...Yöneticilerin bazıları da bu soyguna çanak tutuyorlar.... Çağdaş hukuk kuralları hala yasalarımızda tam olarak yerini almadı... İşkence yasak olmasına rağmen işkenceciler hala faaliyetlerine güvenle devam ediyorlar... Değişik kültürlere sahip grupların kültürel gelişiminin önü tıkalı, bireylerin nüfustaki isimlerine bile karışılmakta... Yurttaşlar, geleceklerinin planlanmasında, kendi kaderlerini tayinde ancak belirli bir düzeye geldiklerinde ve kısmen fırsat kazanıyorlar... Üst düzeylere çıkanlar ise bozulmadan nasiplerini alıyorlar... Bu ve bir çok olumsuzluklara dur diyecek insanların buluştuğu Legal-XYZ Partisi’nde senin de mücadele etmeni istiyoruz. Senin gibi demokrat geçinenlerin kenarda seyirci kalmaları, hiç bir şey olmamış gibi davranmaları, demokratik düşünceleriyle çelişmiyor mu?... Tar'ın yorulduğu ve kesildiği anlarda konuşmayı onla birlikte gelen ve aynı partinin temsilcileri olan Mıha ile Niha devam ettiriyorlardı. Konuşma; içerik, hitabet ve seyir biçimi olarak bir kalabalığa verilen parti propagandası benzeriydi. Ana başlıklar taşıyordu ve her biri Sodgom Ülkesi içinde yaşayan halkın sıkıntılarını taşıyordu. Ber, anlatılara hak veremeden edemedi. Sorunlar doğruydu ve birilerinin bu sorunları çözmesi gerekiyordu. İdealist yaklaşımlardan uzaklaşalı çok seneler geçmişti ve şimdi o enerjiyi içinde tam olarak duyumsayamıyordu nedense. Parti çalışmaları; uğraş, fedakarlık, efor isteyen bir işti. Hatta bazen de ekonomik fedakarlıkta bulunmak gereki-yordu. Zaman ayırmak gerekiyordu. Bunlarda kendi mesleğinde kullanması gereken olgulardandı... Ama anlatıldığı gibi partinin ilerle-mesi, merkeze temsilci gönderebilmesi düzeyine ulaşması halinde toplumun ve bireyin çıkarları olabilecekti. Bazı yanlışların düzeltilmesine vasıta olunabilecekti... Maf ve bağlantılı gruplardan dışlanmıştı. Gururu, onlara yalakalık yaparak tekrar içlerine girmesine engeldi. XYZ Partisi de belirli bir halk potansiyeli olan trendi yükselebilecek görüntüsü veren bir partiydi. Bir güçtü ve iyi bir gruptu. Görüşleri içselindeki doğrularla çatışmıyordu. Demokratik kuralları tüm yönleriyle savunan bir partiydi ve kendiside demokrasiyi en iyi yönetim biçimi olarak kabul etmekteydi. Bireysel gücün değeri yoktu Tek değneğin kolaylıkla kırıldığı halde birçok değnekten oluşan demetin kırılamadığı örneği anımsıyordu. Kendisi tek değnekti ve çok değneklerle birleşmeli, güç oluşturmalıydı. Ayrıca Maf''dan kopuşu nedeniyle onun çevresi de yavaş yavaş kendisinden uzaklaşıyordu. Bu oluşum kaybetmekte olduğu çevrenin yerini alabilirdi. İçselindeki baskın ses 'Teklifi kabullenmelisin" doğrultu-sunda oluştu. Buna rağmen hala bazı kuşkuları vardı. Bunların Tar, tarafından yok edilmesi, ikna edilmesi gerekiyordu. "Tar! Biliyorsun benim kendime özgü düşüncelerim var."dedi. "Bu sizin partiye ve üyelerine problem yaşatabilir mi?" Tar, sorulacak soruya önceden hazırlanmış bir öğrenci gibiydi. "İçimizde ateistler, marksistler, sosyalistler, muhafazakarlar, dowko ırkına sahip olanlar ve dindar insanlarımız da var. Hatta süryanilik, yezidilik gibi dinlere, alevilik gibi mezheplere sahip insanlarımız dahi var... Önemli olan insanların kendileri dışındaki görüş ve düşünceleri, inançları, kabul etmeseler de saygı göstermeleri, hoşgörülü olmaları ve asgari müştereklerde birleşebilmeleri... İnsan hakları konusunda duyarlı olma-ları... Kendi özgürlük alanlarını korudukları gibi başkalarının özgürlük alanlarına tecavüz etmemeleri, hatta tecavüz edenleri engelle-meleri... Değişik kesimlerin kendi varlıklarından, değerlerinden taviz vermeden demokratik kurallar çerçevesinde bir arada büyüyerek; eşitlik, özgürlük temelinde refah düzeyi yüksek ufak topluluklardan oluşan büyük bir toplum ve yönetim biçiminin ülkede oluşmasını sağlamayı amaç edinmek yeterli..." Ber, kuşkularının daha bitmediğini "Bir de..." kelimesiyle belirttik-ten sonra devamla, "Eylem ve düşüncenin ifade biçimi ülke yasalarına bir aykırılık oluşturacak mı, yani yasadışılığa izin verilecek mi?..." Tar, bu soruya bozulduğunu değişen yüz rengiyle gösterdi. "Ber, bu soruya bozuldum işte..." dedi. "Ülke yasalarına uygun olarak kurulmuş ve onanmış bir parti için bu tür yaklaşımın bir hukukçudan gelmesi çok garip..." Ber, aslında evlenmeyi düşünen, ama nazlanan gelin adayının hareketlerini sergiliyordu sanki. Tavırları, bildiği şeylerin kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde Tar ve grubu tarafından yine de onaylanmasıydı. İlerde oluşabilecek sorunlarda "Biz bunu konuşmuştuk," türünden ön bir sözleşme yapılması amacını taşıyordu. Tar ve beraberindekiler "Artık ne diyeceksen de!" türünden oluşan düşüncelerini kendi gözlerine yansıtmış, Ber’e bakıyorlardı. Ber, resmen ve fiilen bulunacağı politik arenaya ilk girişini, anın önemine uygun şekilde konuşarak gerçekleştirdi. "Sizler beni bu göreve uygun görüyorsanız..." dedikten sonra devamında tereddüt etti. Kalıp cümleyi bulamamıştı. Ona yakın bir cümle kurgusu sundu. "Yanıtımda olumsuz olmayacak, layık olmaya çalışacağım..." Temsilcilerin yüzleri aydınlandı. Bu kabule en çok sevinen Tar olmuştu. "Ber! Teşekkürler," dedi. Eliyle çay bardağında kaşık çeviriyormuşçasına bir hareket yaptı. "Şimdi çayını içebiliriz." Tar, gerekli kırtasiye belgelerini liste halinde yazarak Ber’e verdi. "Bu belgeleri birkaç gün içinde hazır edersen seviniriz," dedi Ber, yeniden güvence istedi. Kaybetmeyi sevmeyenlerdendi. "Yapılacak İl Teşkilatı Kongresinde listenizin kazanacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?..." Bu soruyu Mıha yanıtladı. "Delegelerin çoğunluğu bizim grubu destekliyor," dedi. Güven veren bir bakış fırlattı. "Yılların politikacısıyız ve iyi koku alırız, bize güven!" Ber, Legal-XYZ Partisi’nin il teşkilatı kongresinde onların listesinde il yönetim kurulu üye adayı olarak geçecekti.... Tar, konuyu değiştirmek için Solkol'u sordu. "Evet! Onla arada görüşüyoruz..." diye yanıtladı. "Maf'dan ayrıldığında, yüklü bir para verilmiş kendisine... O bu paraya ‘sus payı’ diyor!..." Tümü bu söze gülerek tepki verdiler. Ber'de onlara katıldı. "Sus payı parasıyla yine kendi tanımıyla vaftiz edecekmiş kendisini..." "Nasıl yani?..." diyerek açıklama istedi Tar. "İyi yolda kullanmak istiyor... Bilgisayar satış mağazası açıyor. Seni de açılış kokteyline davet edecek." "Gerçek bir dost,"dedi, Tar. Gözleri hafiften nemlenmişti. "Sen de öylesin. O benim yüzümden Ad kenti ikinci etkin insanı olmaktan ayrıldı; sen de Maf'ın avukatlığından oldun." Ber, "Solkol seni çok sever,"diyerek pekiştirdi Tar'ın anlatımını. "Onun Maf’tan ayrılmasında benimde payım oldu. Beni avukatlıktan azletmesi nedeniyle Maf'la bayağı tartışmıştı." Bu arada gelen çaylar içilmişti. Ber'in tazelensin teklifini kibarca ret eden ziyaretçiler Ber’in ofisinden sevinçle ayrıldılar. Ber, sekreteri Secret'e sendika başkanı Soys'u bir kez daha aramasını rica etti. Yerinde yine yoktu. Günlerdir not bırakılmasına rağmen kendisini bir türlü aramayan Soys'a çok kızgındı. İyi bir dostluk oluşmuştu aralarında. Hatta son üç ay hariç, sözleşmede belirtilen aylık ücreti gününden önce ödeniyordu. Bir çok kez yemeğe çıkmışlardı. Hatta bir keresinde birlikte gittikleri bir otelde Soys kendisine nataşa ikramında dahi bulunmuştu. Sonradan bu harcamaların işçi sendikasının başkaca yasal harcama kalemlerinin bulunduğu faturaya eklendiğini öğrenince daha fazla tahammül edememiş, yemek ve eğlence davetlerini geri çevirmeye başlamıştı. Sonuçta harcanan para, sendikaya üye işçilerin aylıklarından kesilen ve yine onlar için harcanması gereken aidatlardı. Bir işyerinden topluca çıkartılmış seksene yakın işçinin haklarını elde etmek için bir aydır dava masrafı bekliyordu. İşçilerden bazıları yanına gelmiş, halen dava açmadığını öğrenince kendisine sinirlenmiş-lerdi. Onlara Soys'un bu konuda pasif kaldığını iletmek istememişti. Bu anlatım, işçileri Başkanlarına karşı olumsuz yönlendirme anlamına gelecekti. Bu da kendi akıbetinin, önceki avukatın akıbetine benzeşmesini sağlayacaktı. Para kaynaklarından birini de kurutmanın anlamı yoktu. Arabasını yenileyip büro satın aldıktan sonra elinde pek nakit para kalmamıştı. Daire sahibi olmak için yazıldığı kooperatife de her ay ödemesi gereken yüklü aidat borçları vardı... *** Devamı: 11.SAYFA'DA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |