Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Amansız bir özlem, bitip tükenmeyeceğine inandığın, yalnızlığa gebe bırakan hasret türküsü; Seni Karadeniz kıyılarına sürükleyen notalardır, uzaktan kulağına gelen… Gölgelerde aradığın karanlık yüzlerdir. Anımsayamadığın… Kayıp bir zamandır, iç geçirerek yandığın; ışıkla gelen karanlıkla çekip giden zamanlaradır isyanın, hafif bir tebessümle başlayan an, geride düşük bir yüz bırakarak gitmiştir. Sen, bocalamanın kucağında, ağlama ninnileriyle avunmaktasındır. Giden zaman kayıp, yitik bir parçadır yaşamdan… Yazın kavurucu sıcak günlerinde, İstanbul’un alev alev yanan kaldırımlarından ateş topları yüzüne vurur. Ah çekişler, kuzeye ve o kuzeyin en uç noktalarındaki dağların hafif esintili rüzgârlarına… Kayalıkları okşayan denizin narin dalgalarıdır zihnine yansıyan… Sinek vızıltılarına hışımla savurduğun el aslında yaşama atmayı arzuladığın tokattır. Sabah vakti aceleyle koşan işçilere, memurlara takılan bakışların hareketliğe “dur” diyebilmeyi istemektedir. Hızlı akan hayatı durdurmak isteyen sen, sihirli değnek bulmak adına şaşkın şaşkın bakarsın öteye beriye… Kirli dünyanın içinde gözlemcisindir, uzaktan müdahale etmeden izleyen… Yol kenarlarında akşam karanlığı çökmeye başlayınca boya kutusundan çıkmış hatunlar belirir. Çoğunun yüzünde acı ve keder saklı, bir angut durur lüks otosuyla… Kadını alır; gözlerden kaybolur. Her gün kirlenen bir dünyaya kahredersin. Öteki tarafta on üç, on dört yaşlarında bir çocuk, tiner çekmekte… Belki o kadının çocuğu… Sen yalnızsın bu dünyada, özlemle dolu yüreğin… Temiz, pürüzsüz akan bir zaman içine ışınlanmak isteğin… Dilinin ucunda “Git bu diyardan” sözleri… Gidemeyeceğini bildiğin halde takılıp kalırsın. İstanbul’u bırakmak ne mümkün? Binlerce dünyayı iç içe görebileceğin bir yer arama başka… Her ışığın içinde farklı bir gizem yüklü… Karanlığa takılıp kaldığında, sözcükler akıp dökülür dilinden; her noktaya saçtığın tümceleri toplamak için uğraşırsın. İsyanla, başkaldırıyla saldırmıştır zihnindekiler, boşluğa gideceklerini ne bilsinler? Yıldızlarda gariptir burada birbirinden uzak, birbirlerine küslerdir. Ama bir yıldız vardır ki sahiplenmişsindir. En çok o parlamaktadır aylardır. “Yok, gelmeyecek” dediğin vakitler, gece yarısı da olsa çıkagelir. Ayın hemen arkasında görünür. Birlikte hareket ederler, sabaha kadar… Ayı geride bırakır tan vaktinde… El sallayıp gider inine… Gökyüzünde yalnızlığını bir tek o anlar, gülümser sana… İstanbul’un yıldızlı geceleri yoktur aslında… Işıl ışıl caddeleri vardır, lüks semtlerinde; erkenden karanlığa gömülen sokakları vardır, varoşlarında… Sabahları saat altıda çıkar birileri sokağa, diğeri sabah altıda yatağa girer. Farklı dünyaların mekânıdır İstanbul… “Bırak git” gidebilirsen… İnişler, çıkışlar bir arada ve birbirine karışmadan yolunda… Sen ikisinin arasındasındır. Ne gece, ne gündüz uyumazsın… İki dünyaya bakıp bakıp iç çekersin… Aradaki eşitsizliğin inine gidip yakmak istersin… Çoğu zaman ifadelerin konuşmanı dizginler… Karanlıklara saklarsın mimiklerini, orada saklanmak daha kolaydır. Ufuklara dalar gözlerin, İstanbul’un iki kıyısını uzun uzadıya takip eder. Her şeyi anlamaya ayarlanmış zihnin kilitlenmiştir. Vakit karanlıkla aydınlık arası; bir tekne boğaz sularında, tuvaletler içinde bayanlar, papyonlu baylarla dans etmekte… Öteki tarafta gözleri teknede bir çocuk “abla mendil ister misin?”… Biri mendil satmakta diğeri mendil atmakta… Yastığa başını koyduğunda düşünüp düşünüp iki ayrı dünyayı; “çözüm” diyerek kıvranırsın. Yorgun düşen bedenin, gözlerindeki ağırlık zihnini mat etmekte… Kısa, ölüm modunda, onun içinde karmaşık rüyalara dalarsın… Rüyalardaki dünyaların mutluluğuyla açarsın gözlerini; fabrikaların uzaktan duyulan atıklarının kokusunu burnuna çekerek… Büyük bir yorgunlukla gelir koku… Mis kokulu dağları düşünüp, sabah mahmurluğunu atmak istersin… Gelip geçen hayatın için zamana lanet okuyarak dalarsın, yine sokaklara… Amansız bir özlem yinelenir her sabah…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © havva gülbeyaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |